
.
- PKK’nin 45. yıl dönümü vesilesiyle gazetemize değerlendirmelerde bulunan TJK-E üyesi Songül Ömürcan, Kürt Özgür Kadın Hareketi’nin PKK’de şekillendiğini hatırlattı. Ömürcan, Rêber Apo’nun, kadın bilinçlenmesini, ideolojik ve felsefi donanıma kavuşmasını en öncelikli çalışmalardan biri olarak ele aldığını ifade etti.
SONGÜL ÖMÜRCAN
Partiya Karkerên Kurdistan (PKK) bundan 44 yıl önce 27 Kasım 1978’de Amed’in Lice ilçesine bağlı Fis Köyü’nde kuruldu. Kurulduğu günden bu yana Kurdistan toplumunda bir uyanış ve dirilişe yol açan PKK, 1990’lı yıllarda toplumsal bir uyanış ve diriliş devrimi gerçekleştirdi. Bu toplumsal uyanış, diriliş devriminde Kürt kadınları tarihsel bir çıkış yaptı. Bugün Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve Jineolojî bilimi ile dünyaya ilham veren Kürt Kadın Hareketi’nin doğup geliştiği zemin PKK’dir. Kürt Özgür Kadın Hareketi’nin ideolojik formülasyonu olan ‘Jin jiyan azadî’ tohumları PKK’nin kuruluşunda atılır.
Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) üyesi Songül Ömürcan PKK’nin kuruluşundan günümüze Kürt Özgür Kadın Hareketi’nin gelişim seyrini gazetemize anlattı. Ömürcan’ın yaptığı değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz.
Soluksuz mücadelenin adı: PKK
PKK’nin 45. yılına giriyoruz. Yarım asra tekabül eden bir direniş ve mücadele gerçekliği içinde Kürt halkının, kadınların ve ezilen tüm kesimlerin nefes nefese yürüttüğü bu kahramanlık destanlarıyla örülü tarihsel toplum gerçekliği büyük imkansızlıklar ve kıt olanaklarla adeta iğne ucuyla kazılarak büyük emek ve çabalar sonucu Kürdistan tarihinde diriliş, direniş, kurtuluş ve inşa süreçlerini geliştirmiştir. Kürt halkının varoluş sürecini bilinç, irade, örgüt ve eylemle en üst aşamada temsil etmiştir. Bir halkın varoluş sorununu, örgütlü-görünür bir kimlik haline getirerek kendi içinde sosyal, siyasal, kültürel ve demokratik ulus devrimleri gerçekleştirmiştir. PKK’nin kuruluşu bir nefes ise halk, bu nefesin sürekliliği için enerji ve oksijen taşıyan bir güç olarak kendi geçmişini ve geleceğini AN’daki oluşum süreciyle yaratmaya ve inşa etmeye yönelmiştir.
Kurdistan tarihinde uzun soluklu, kesintisiz bir mücadele ve direniş geleneği olarak PKK’nin varlığı; Kürt halkının varlıklaşması ve zihniyet kazanarak ideolojik, paradigmasal ve felsefik anlamda kendisini evrenselleştirmesidir. Bu nedenle PKK ve önder Apo ilk çıkışından beri doğal bir diyalektik bütünlük içinde birbirini dönüştüren-pozitif diyalektikle inşa eden bilimsel bir gerçeklikle Parti, Önderlik ve halk gerçekliğini bütünleyen ve doğal akışla birbirine bağlayan bir örgütsel ağ sistemini çok derin ve köklü yaratmıştır.
Sınıf, ulus sömrüsü varsa kadın özgürlüğü yoktur
Kürdistan Devrimi’nin önünde çözümlenmesi gereken en önemli sorunlardan biri olan kadınların örgütlendirilmesi ve mücadeleye seferber edilmesi PKK’in ilk yıllarında gündeme alınan bir husustur. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan kadın kitleleri, bağımsızlıktan en fazla çıkarı olan, örgütlenmeye ve direnişe açık bir kesim olarak değerlendirilmiştir. 1984 yılında hazırlanan “Kadın ve Devrim” broşüründe kadın sorunu şöyle dile getirilir; “İnsanlığın tanıdığı ilk baskı biçimi, kadının, ilkel topluluğun sınırsız özgürlüklerinden uygarlığa geçişin ilk adımlarından biri olarak erkeğin egemenliği altına girişidir. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan kadının sorunu, toplumun sorunlarından ayrılamaz. Kürdistan’daki kadının durumu da doğrudan toplumsal-ekonomik-siyasal yapıyla kopmaz bir şekilde bağlıdır. Toplumsal kurtuluş sorununun bir parçası olan kadının kurtuluşu sorunu da bu temelde ele alınmak zorundadır. Bir sınıfın diğer bir sınıf üzerinde, bir ulusun diğer bir ulus üzerinde baskı ve sömrüsünün olduğu yerde kadının kurtuluşu gerçekleşemez, boş bir hayaldir,’’ denilir. (Kadın ve Devrim Broşürü-1984)
Kürdistan’da kadın gerçekliği
Kadın PKK’de başından beri var mıydı, var ise ne kadar yer aldı, nasıl örgütlendi, örgütsel bir güç olarak varlık-kimlik kazandı mı gibi sorular çokça soruldu ve anlaşılmaya çalışıldı. Bu konuda çok zorlama yorumlar kadar inkarcı bir yaklaşımda doğru olmayacaktır. Kürt halkının inkar ve imha kıskacında ulusal, sınıfsal ve diğer tüm katmanlarıyla birlikte hem tanımsız bırakıldığı hem de belirsiz bir yaşam ve statü içinde tutularak derin bir kölelik, askeri bir işgal, kültürel bir soykırım, siyasal ve sosyal sömürü altında olduğunu ifade etmek gerekiyor. Sömürgeciye bağlı bir aile örgütlenmesi dışında hiçbir kurumsal örgütlenmeye sahip olmayan Kürt halkı, bu sömürgeci aile birimi içerisinde adeta kadını kölenin kölesi, ezilenin ezileni, sömürülenin sömürüleni haline getirmiştir.
Elbette Kürt kadının doğal toplum özellikleri kır-köy yaşantısında belirgin bir rol oynamıştır. Bu doğal toplum özellikleri yiğitlik-mertlik biçiminde kendisini savaşçılık olarak gösterebilmiş, bununla birlikte yardımlaşma-dayanışma özelliklerini de korumuş ve toplumsallığın devamlılığı için bir rol oynamıştır. Kültürel olarak yabancılaşma sürecine karşı erkeğe göre daha fazla direnmiştir. Bütün bu pozitif rollerine rağmen Bakurê Kurdistan’daki inkarcı devlet anlayışının her türlü baskı ve zulmü ile birlikte var olan feodalite ve aile kıskacı altında kadının emek sömrüsünün salt bedensel olmadığı duygu, düşünce, irade, vicdan ve ahlaki bütünselliğine karşı da bir parçalılık süreklileşen bir baskı ve zulüm döngüsüyle derinleştirildiğini ifade etmek gerekiyor. Kadının mal-mülk olarak ele alındığı, özellikle namus olgusuna indirgenerek kadın cinselliğinin kutsal mihenk taşı veya lanetinin burada düğümlendirilmesi tam bir bilinç çarpıtması ve kadını mal haline getirmenin sonuçlarıdır. Kadının evin içindeki konumu yardımcı pozisyonunda bile değildir. Çünkü evin içindeki erkek devletin yardımcısı olarak pozisyon almış durumda. Bu nedenle kadına herhangi bir yan rol verilmemiştir. O çocuk doğuran, hizmet eden ve üzerinde sınırsız tasarruf hakkı olan bir meta gibidir. Kadının saygınlığı kimi yerlerde yaşla kazandığı tecrübe ve erkek çocuk doğurmasına bağlı olarak açığa çıkmış olsa da ağırlıkta kadının adı yoktur. Yaşamdaki yeri siliktir, çaresizlik diz boyudur. Baba-koca-erkek kardeş döngüsünde hep birilerine muhtaçtır ve dolayısıyla varlığı hep bir yüktür. Ağırlığı taşıyan, bütün yükleri fedakarca taşıyan kadın tüm emeğine ve çabasına rağmen yüklüktür ve ağırlık teşkil edendir.
Kürdistan’da erkek gerçekliği
1984 yılında yazılan “Kadın ve devrim” broşüründe PKK, Kürt kadın ve erkeğini içinden geldikleri toplumsal yapıyla birlikte şöyle ele almaktadır; “Erkek, yabancı güçlere karşı kanıtlayamadığı gücünü adeta kadın üzerinde kanıtlamaya, üstünlük vasıflarını böylece gösterip tatmin olmaya çalışmaktadır. İlkel komünal topluluğun ataerkil döneme geçişindeki ilk erkek egemenliğinin tüm şiddeti burada görülür. Orada kadın var olan haklarını yitirmiş ve tanımadığı bir kölelik içine zorla sokulmuştur. Bizdeki durum biraz daha farklılık gösterir, çünkü kadının tanımadığı şey özgürlüktür. Bu nedenlerle erkeğin baskısı onda hiçbir tepki yaratmaz. Çok karılı evlilik erkeğin en doğal hakkı, kadının ise kaderidir. Birçok ortakla beraber yaşamak zorunda olan kadın, kader arkadaşlarıyla iyi ilişkiler sürdürmeyi de bir görev olarak kabullenir. Aralarındaki tek rekabet erkek evlat sayısında belirginleşir. Kendine yeterli ekonomi içinde aile nüfusu belirleyici bir rol oynar. Ailenin gücü ve saygınlığında erkek nüfusu ile ölçülür. Bu nüfusun artmasında en fazla katkısı olan kadın diğerlerine oranla daha saygın durumdadır.”
PKK bildirgesinde kadına çağrı
Bunları daha fazla açabiliriz ama konumuz açısında anlaşıldığını düşünüyoruz. Bu koşullarda PKK’nin ilk yıllarında neden kadın çok etkili değildi neden hemen özgün örgütlenme yapmadınız gibi soruların veya sorgulamaların çok anlamsız kaldığı ve var olan gerçekliğin yakınından bile geçmediği açığa çıkmaktadır. Fakat burada önemli olan nokta PKK’nin ideolojik-paradigmasal ve felsefik olarak kadını en başından beri devrimin yarısı olarak gördüğü ve kadınsız bir devrimin yarım bir devrim olduğu tespitini yapmış olmasıdır. PKK çelişkileri açığa çıkarma örgütüdür, açığa çıkardığı oranda çözmeye de yönelme hareketidir. PKK’nin ulus, sınıf ve cins çelişkilerini açığa çıkartması bu temelde parti tarihinin en önemli özgünlüklerinden biridir.