Kıbrıs arka bahçe olmaktan rahatsız
Dosya Haberleri —

Mete Hatay
Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü Kıbrıs Merkezi kıdemli araştırmacısı Mete Hatay ile seçim sonuçlarını konuştuk:
- Bu seçim, aslında halkın “Biraz saygı” ve “Biz buradayız” deme biçimiydi. Kıbrıs halkı özgürlükçü, seküler bir yaşam biçimini benimsiyor. Bu yapıya yönelik müdahaleler toplumda ciddi bir rahatsızlık yarattı. Bu seçim, o birikmiş öfkenin patlamasıydı; irade beyanıydı. Halk, açık şekilde Türkiye’nin gölgesini reddettiğini gösterdi.
- “Kurtarıcılık” kavramı, Kıbrıs halkının üzerine sürekli hatırlatılan bir yük haline geldi. Her seferinde “Biz sizi kurtardık” deniyor; farklı bir düşünceye hemen “nankörlük” suçlaması geliyor. Bu durum, sosyo-psikolojik olarak toplumu etkiliyor. Kıbrıslı Türkler artık bu “borç hatırlatmasından”, bu başa kakma halinden bıkmış durumda.
AZİZ ORUÇ/İSTANBUL
Kıbrıs’ın kuzeyinde 19 Ekim’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Ankara’nın desteklediği aday Ersin Tatar büyük bir yenilgi aldı. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, oyların yüzde 62,76’sını alarak cumhurbaşkanı seçildi. Federasyonu savunan Erhürman’ın zaferi, Kıbrıs’ın kuzeyinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak yorumlandı.
Seçim sonuçları, yalnızca Kıbrıs iç siyasetinde değil, Türkiye ile ilişkilerde de yeni tartışmalar başlattı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “ilhak” ve “Türkiye’ye bağlanma” yönündeki açıklamaları tepkilere yol açarken, halkın Türk devletinin Kıbrıs’a dönük yaklaşımlarına karşı bir tutum sergilediği yorumları yapılıyor.
Türkiye’nin etkisi, federasyon tartışmaları ve yeni dönemin olası etkilerine ilişkin Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (PRIO) Kıbrıs Merkezi kıdemli araştırmacısı ve danışmanı Mete Hatay ile konuştuk.
Kıbrıs’taki seçim sonuçları beklenen bir tablo muydu, yoksa sizi şaşırttı mı?
Son 3-4 aydır yapılan anketlerde Tufan Erhürman’ın önde olduğu zaten görülüyordu; ancak kimse farkın bu kadar büyük olacağını tahmin etmiyordu. Yüzde 63 oy oranı gerçekten büyük bir zafer. Bence Tufan Erhürman’ın kendisi bile bu kadarını beklemiyordu.
Sonuçlar nasıl bir mesaj veriyor?
Kıbrıs halkı belli dönemlerde kendi iradesini açıkça ortaya koydu. Bunu 2000’lerin başında, ardından Mustafa Akıncı’nın seçildiği dönemde de gördük. Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasında asimetrik bir ilişki var; güç dengesi Türkiye lehine ve bu bazen dayanılmaz bir baskıya dönüşebiliyor. İç siyasete müdahaleler ve baskılar arttı. Bu seçim, aslında o karşı duruşun bir ifadesiydi; halkın “Biraz saygı” ve “Biz buradayız” deme biçimiydi.
2020 seçimlerinden sonra Türkiye’nin uzantısı bazı kişi ve yapıların aşırı müdahaleci tavırları partilerin kurultaylarına dahi yansıdı. Örneğin Ulusal Birlik Partisi’nin bugünkü başkanı, partinin dördüncü tercihi olmasına rağmen dış müdahalelerle seçtirildi. İkisi istifa ettirildi, biri geri çektirildi ve en son Ersin Tatar seçildi. Bu süreç gerek parti tabanında gerekse toplumda büyük bir öfke birikmesine yol açtı.
Kıbrıs halkı özgürlükçü, seküler bir yaşam biçimini benimsiyor. Bu yapıya yönelik eğitimden ekonomiye, mekansal düzenden dini sembollerin artışına kadar yapılan müdahaleler toplumda ciddi bir rahatsızlık yarattı. Her yerde yükselen dini binalar, artan militarist yapı ve en küçük meselede dahi hissedilen “Türkiye’nin gölgesi” boğucu bir atmosfer oluşturdu. Bu seçim, o birikmiş öfkenin patlamasıydı; irade beyanıydı. Halk, açık bir şekilde Türkiye’nin gölgesini reddettiğini gösterdi.
Bir yazınızda “Biz kurtarıcı değil, eşit yurttaşlık istiyoruz” ifadesini kullanmıştınız. Bu sözle neyi vurgulamak istediniz? Türkiye’ye yönelik bir mesaj mıydı?
“Kurtarıcılık” kavramı, Kıbrıs halkının üzerine sürekli hatırlatılan bir yük haline geldi. Her seferinde “Biz sizi kurtardık” deniyor; farklı bir düşünceye hemen “nankörlük” suçlaması geliyor. Bu durum, sosyo-psikolojik olarak toplumu etkiliyor.
Yıllardır yapılan “diyet siyaseti” asimetrik bir ilişki içerisinde sürüyor. Türkiye’nin garantörlüğü sayesinde Kıbrıs’ta elbette bazı olumlu gelişmeler oldu ve halk bunun farkında. Ancak bu katkıların her fırsatta halkın yüzüne vurulması, sabah akşam şükran beklenmesi rahatsızlık yaratıyor. Kıbrıslı Türkler artık bu “borç hatırlatmasından”, bu başa kakma halinden bıkmış durumda.
Seçim sonuçları Türkiye ile ilişkileri nasıl etkiler? Çıkan sonuç ilişkilerin gerilmesine yol açar mı?
Türkiye’de hükümet çevreleri bu sonucu farklı tepkilerle karşıladı. Kimileri öfkeyle, kimileri yumuşak iniş yaparak değerlendirdi. Tufan Erhürman seçilir seçilmez Erdoğan ve Hakan Fidan tebrik mesajı gönderdi. Ankara’nın Erhürman’la çalışmayacağından korkuluyor ancak umarım böyle bir şey olmaz; sonuçta bu halkın iradesine saygı gösterilmeli.
Uzun yıllardır Kıbrıs, Türkiye’deki iktidarın özellikle sağ kanadına ihale edilmiş bir alan gibi görülüyor. Son beş yıldır MHP’ye bırakılmış durumda. MHP’li bazı siyasetçilerin ve yandaşlarının burada yatırımlar yaptıkları biliniyor. Seçim sonuçları, bu kurulan kirli ilişkilerin ve düzenin sarsılma ihtimalini yarattı ve tatsızlık buradan kaynaklanıyor.
MHP, Kürt açılımından sonra sağ kesimden kaybettiği oyları konsolide etmek için Kıbrıs’ı hamaset coğrafyasına dönüştürdü. “İsrail, Yunanistan, Rum tehdidi” söylemi üzerinden bir propaganda alanı yaratıldı. Kıbrıs’ı güvensizleştirerek iç siyasette araçsallaştırdı. Bunu Bahçeli’nin öfkesinden de anlıyoruz. “Kıbrıs elden gidiyor” deniliyor ama aslında giden Kıbrıs değil, onların hamaset siyaseti ve rant düzeni.
Bahçeli’nin “Kıbrıs Türkiye’nin 82’nci vilayeti olmalı” sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu söylemlerin temel sebebi nedir?
MHP ve AKP uzun süredir Kıbrıs’ı Türkiye’nin arka bahçesi haline getirdi ve bunun devam etmesini istiyorlar. Son seçimlerde AKP-MHP doğrudan müdahaleler yaptı. Yatırımların çoğu AKP ve MHP’li milletvekilleri ya da buradaki hemşehrileri, örgütleri eliyle yapıldı. Bu ağlar, adanın iç siyasetini yönlendirme aracı haline getirildi.
Seçim sürecinde Türkiye’den çok sayıda milletvekili, sanatçı ve siyasetçi Kıbrıs’a geldi; onlarca toplantı yapıldı. AKP milletvekili Süleyman Soylu gibi isimlerin ekonomik bağları, buradaki rant ekonomisiyle ilgileri de var. Yine Binali Yıldırım’dan Ümit Özdağ’a kadar pek çok isim buradaydı. Yoğun bir MHP’li akın vardı ve köy köy oy istediler. “Federasyon sizi yerinizden edecek”, “Federal çözüm azınlık demektir”, “Türkiyeliler geri gönderilecek” gibi söylemlerle anti propoganda yürüttüler. Kıbrıs halkı tam da bu müdahaleci tavırdan rahatsız. Seçim sonuçları da bu rahatsızlığın yansıydı.
Tufan Erhürman seçim kampanyasında federasyona işaret etmişti. Sizce Kıbrıs’ta yakın dönemde federasyon gündeme gelir mi? Türkiye’nin tavrı ne olur?
Aslında federasyon, Kıbrıs’ta ilk kez Türk tarafı tarafından geliştirilmiş bir modeldi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısı zaten fonksiyonel federasyona benziyordu: Başkan Rum, başkan yardımcısı Türk’tü. Sistem bölgesel ayrılık içermiyordu. Ancak 1964’te bu sistem çöktü. Bunun ardından Türk tarafı iki bölgeli bir federasyon fikrini geliştirdi ve bu model 74 hareketinin ardından daha da önem kazandı.
1977–1979 Doruk Anlaşmalarıyla Makarios–Denktaş, daha sonra Kiprianu–Denktaş görüşmelerinde bir çerçeve belirlendi. Bugüne kadar bütün müzakereler bu federal çözüm üzerinden gelişti. Rauf Denktaş her ne kadar “devlet” fikrine yakın olsa da federasyon sürecini yürüttü. Zaman zaman siyaset değişiklikleri yaşandı, konfederasyon tarzında bir federasyon yaklaşımı hakimdi. Güney ise daha çok üniter devlet tarzında bir federasyon istiyordu. Bu nedenle ortak bir noktaya varılamadı. Annan Planı’nda Birleşmiş Milletler’in sunduğu referandum geldi. Kıbrıslı Türkler yüzde 65 ile kabul ederken, Rum tarafı reddetti. Rum tarafı o sırada Avrupa Birliği üyesiydi ve kendilerine daha fazla hak sağladığını düşünüyordu. Dönemin Başkanı Papadopoulos, “Ben bir devlet aldım, bunu toplum olarak devretmem” diyerek Kıbrıs’ı ne kadar özümsediklerini ve Helen Kıbrıs Cumhuriyeti olarak gördüklerini deklare etti. Bugün, Tufan Erhürman’ın aldığı oy, Kıbrıs Türk kesiminin federal çözüm yönündeki onayını ortaya koydu. Bu sonuç, hem irade beyanı hem de federasyona onaydı. Bu konu önümüzdeki süreçte daha çok konuşulup, tartışılacak.
İlk andan itibaren erken seçim tartışmaları başladı. Sizce bir erken seçim kararı alınır mı?
Seçim sonuçlarına bakılırsa büyük ihtimalle erken seçim olacak. Kıbrıs’ta yarı parlamenter, yarı başkanlık diyebileceğimiz bir sistem var. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Hükümetteki üç partinin açık desteklediği aday yüzde 35 oy alabildi. Bu, halkın onlara desteğini çektiğini gösteriyor. Tufan Erhürman da kendisine gelen desteğin kaynağını biliyor. Yüksek oy oranında son yıllarda oluşan rant düzenine, gri ekonominin büyümesine ve Türkiye’nin adayı bir “arka bahçe”ye dönüştürmesine duyulan tepkinin etkisi vardı.
Ulusal Birlik Partisi olağanüstü kurultay istedi, Yeniden Doğuş Partisi de erken seçim çağrısı yaptı. Normal bir ülkede böyle bir yenilginin ardından hükümetin istifa edip bir seçim hükümeti kurması beklenirdi ancak böyle bir şey beklemiyoruz. Her halükarda erken seçim en geç Ocak–Şubat aylarında gerçekleşecektir. Bir yıllık süreç Erhürman’a güven artırıcı söylemler üzerinde çalışabilmesi için fırsat veriyor. Bu süreç iyi değerlendirilirse erken seçimin ardından bu olumsuz tablo da tamamen değişecektir.
Türkiye’nin “Maaşları bile biz gönderiyoruz” şeklindeki söylemlerle kendini konumlandırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kıbrıs’a yapılan yatırımların ihaleleri dahi Ankara’da yapılıyor; kaynaklar doğrudan Türkiye’deki şirketlere aktarılıyor. Altyapı projeleri de öyle. Türkiye benzer yatırımları başka ülkelerde de yapıyor ama Kıbrıs’ta her zaman daha “bonkör” davranmıştır. Bu bonkörlüğün ardında ise kontrol arzusu var. Kıbrıs halkına karşı sürekli bir kaygı ve güvensizlik var. Kıbrıslı Türklerin demokratik, seküler, çoğulcu, eşitlikçi yapısı sadece AKP’yi değil, önceki rejimleri de hep rahatsız etmiştir. Buraya sonradan yerleşenler de bu yapıya uyum sağlıyor ve bu durum Türkiye açısından kötü örnek oluyor.
Türkiye’nin Kıbrıs’a ekonomik desteği var, ancak bu desteğin büyük bir kısmı Türkiye’den gelen insanlara geri dönüyor. Son yıllarda rant ekonomisi, çevre, altyapı ve nüfus açısından büyük bir patlama yaşadı. Bu rant, bazı kesimleri zenginleştirdi. Bu rantın çarpan etkileri de var. Belirli bölgelerden oy almak için oradaki planlamaları değiştirdiler. Tarlalar arsa oldu, arsalar yatırım ve turistik bölge olarak ilan edildi. Kumarhane turizmi mevcut turizmi ele geçirdi. Kıbrıs kara paranın merkezi haline getirildi. Üniversiteler kalitesizleşti ve eğitim de bir rant alanına dönüştürüldü. MHP'li milletvekiline ait bir üniversitede yüzlerce sahte diploma verildiği ortaya çıktı. Tüm bunlar gri ekonominin ve hatta kara ekonominin büyümesine sebep oldu. Bu da toplumda rahatsızlığa yol açtı.
Seçim sonuçlarını da dikkate alarak, Kıbrıs’taki sorunların çözümü için neler yapılmalı?
İlk olarak halk iradesi tanınmalı ve dile getirilen rahatsızlıklar giderilmelidir. Güven artırıcı önlemler geliştirilmeli, Kıbrıs ile Rum tarafı karşılıklı adımlar atarak barış için çaba göstermeli. Kapılar açılmalı ve eğitim, kültür ve sanat alanında yaşanan rant ve tekelleşme ortadan kaldırılmalı. Tufan Erhürman’ın seçilmesi bu anlamda pozitif bir ortam oluşturabilir. Sivil toplum da bu sürece dahil olarak çözümün kalıcılaşmasına katkı sunabilir.
İçe dönük de bir değişim yaşanmalı. İlk adım, rant amacıyla verilmiş 32 kumarhane izninin iptal edilmesi olmalı. Kıbrıs’ın geleceği kumarhanelerden değil, kültür, tarih ve tarih turizmi üzerinden şekillenmeli. Ulusal Birlik Partili bir milletvekilinin, “Tanınmamışlığın avantajlarını kullanmak istiyoruz” diye bir demeci vardı. Tanınmamışlığı, hesap verilmeyen bir yer olması, uluslararası hukukun dışında tutulması sebebiyle Kıbrıs bir arka bahçe oldu. Hesap verilebilirlik olmalı, gri ekonomi ortadan kalkmalı.
Maraş bölgesinde Rum göçmenlere mülklerinin iadesi büyük bir adım olurdu. Aynı şekilde, hala askeri bölge olarak kullanılan üç Manönit köyü de yeniden yerleşime açılmalı. Bu ve bunun gibi güven artırıcı önlemler ve yakınlaşma hali Kıbrıs’a nefes aldıracaktır. Tüm bu sorunların çözümü için zamana ihtiyaç var. Ancak seçim sonuçlarıyla bir adım atılabilir ve tüm bu olumsuz hava tersine çevrilebilir.
Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışıyorsunuz. Türkiye’de son dönemde yürütülen Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin bölgeye ve Kıbrıs’a nasıl etkileri olur?
Sürecin başarılı olması yalnızca ülke içinde değil, tüm bölgeyi olumlu etkileyecektir. Türkiye’nin kendi sorunlarını çözmesi, özellikle de Kürt meselesinin barışçıl olarak çözülmesi ve demokratikleşme Kıbrıs’a da yansıyacaktır. Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın bir sözü vardır: “Türkiye hapşırsa, Kıbrıs nezle olur.” Gerçekten de Türkiye’deki demokratikleşme Kıbrıs’a da yansıyacaktır. Ancak sürecin nasıl ilerleyeceğine dönük belirsizlikler sürüyor. Daha önceki süreçler, kimi zaman iç kimi zaman da dış müdahaleler sonucu başarıya ulaşamadı. Türkiye, Kıbrıs’ın içişlerine karışmak yerine kendi sorunlarıyla ilgilenmeli.
* * *
Mete Hatay kimdir?
Araştırmacı-yazar Mete Hatay, 2 Kasım 1962’de Lefkoşa’da doğdu. 2003 yılından bu yana Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (PRIO) Kıbrıs Merkezi'nde kıdemli araştırmacı ve danışman olarak görev yapıyor. Hatay, American Ethnologist, Journal of Modern Greek Studies, Journal of Refugee Studies ve Ethnic and Racial Studies gibi akademik dergilerde yayımlanmış makaleleriyle tanınıyor. Kıbrıs Türk İnsan Hakları Vakfı, Eğitim Vakfı ve Mülteci Hakları Derneği gibi birçok sivil toplum kuruluşunun kurucuları arasında yer alan Hayat’ın, “Eşikteki Meseleler” (Söylem Yayınevi, 2020) ve “Kıbrıs’ın En Uzun Yüzyılı” (Kalkedon Yayınları, 2021) adlı iki kitabı bulunuyor.














