
Noam Chomsky/Foto:AFP
Dünyaca tanınmış filozof ve dilbilimci Noam Chomsky, gazetemiz Özgür Politika'ya konuÅŸtu:
- Küresel düzenin ana sorunu, tek kutuplu, ABD'nin egemenliÄŸinde mi kalmaya devam edeceÄŸi, yoksa bir dizi güç merkezine sahip çok kutuplu bir sistem mi olacağıdır. İdeolojik düzeyde, “kurallara dayalı uluslararası düzen” ile “BM temelli uluslararası düzen” alternatifleri arasındaki çatışma olarak yansımaktadır.
- Türkiye, Kürtlere yönelik zulmünde her daim acımasız olmuÅŸtur. Kürtleri ezmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. ErdoÄŸan, geliÅŸmekte olan dünya düzeninde Türkiye için büyük bir rol yakalamaya çalışıyor. Onun gözünde muhtemelen bir Halife olarak. Hem Rusya hem de ABD için Kürt özgürlüÄŸü neredeyse hiçbir ÅŸey ifade etmiyor.
GÜLCAN DERELİ
Noam Chomsky, 7 Aralık'ta 94 yaşına girecek. 1928 yılında doÄŸan Chomsky, iki dünya savaşına, Vietnam iÅŸgaline, Küba krizine, 68 gençlik hareketine, 20. ve 21. yüzyılı ÅŸekillendiren kritik dönüm noktalarına ÅŸahit oldu. Dilbilim alanında çığır açan çalışmaları ile tanınan Chomsky, bir filozof olarak dünyanın halini de analiz etti, düÅŸünce üretti. YaÅŸayan en önemli entelektüellerin başında geliyor. Bu büyük filozofun her daim destek verdiÄŸi Kürt halkı için de özel bir yeri var. Chomsky, Abdullah Öcalan'a Özgürlük İnisiyatifi'nin önde gelen isimlerinden biri. Rojava'yı ilham veren bir deneyim olarak niteleyen Chomsky'e göre Öcalan'a tecridin nedeni onun fikirlerinin otoriter rejimleri tehdit eden bir ilham kaynağı olması. Chomsky ile Ukrayna-Rusya savaşından küresel düzende yaÅŸanan hegemonya çekiÅŸmesine, İran'da baÅŸlayan isyandan Rojava'ya, Türkiye'nin Kürtleri ezmek için kolladığı fırsatlara kadar pek çok konuyu konuÅŸtuk.
Rusya'nın Ukrayna'ya iÅŸgal saldırısı yeni bir dönemin baÅŸlangıcı olarak yorumlandı zira İkinci Dünya Savaşı ve Sovyetler BirliÄŸi'nin yıkılmasından sonra kurulan dünya düzeni çatırdamakta. Bu saldırı yeni dönemin parametlerine dair nasıl ipuçları veriyor? Åžu anki dünya manzarasına bakarken ne görüyorsunuz?
Küresel düzenin ana sorunu, tek kutuplu, ABD'nin egemenliÄŸinde mi kalmaya devam edeceÄŸi, yoksa bir dizi güç merkezine sahip çok kutuplu bir sistem mi olacağıdır. İdeolojik düzeyde, “kurallara dayalı uluslararası düzen” (ABD'nin kuralları belirlediÄŸi) ile “BM temelli uluslararası düzen” alternatifleri arasındaki çatışma olarak yansımaktadır. Åžaşırtıcı olmayacak ÅŸekilde, ABD'de, akademi ve medyadaki yorumlar, birinci alternatifi teksesli ÅŸekilde desteklemektedir.
Bu geliÅŸme ve tartışmalarda Avrupa'nın rolü merkezi bir önemdedir. SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca, Avrupa'nın küresel düzendeki yeri konusunda birbiriyle çeliÅŸen bakış açıları olmuÅŸtur. NATO temelli “Atlantisist vizyon”, ABD'ye tabi olması gerektiÄŸini savunuyordu. Charles de Gaulle, Avrupa'nın "Atlantik'ten Urallara" bağımsız bir "üçüncü güç" olması gerektiÄŸi görüÅŸünün önde gelen savunucusuydu. Bu görüÅŸe, Willy Brandt'in Ostpolitik'inde ve diÄŸer benzer giriÅŸimlerde belirli bir düzeyde destek vardı. Mihail Gorbaçov ise Sovyetler BirliÄŸi çökerken, hiçbir askeri ittifak içermeyen fakat sosyal demokratik bir gelecek inÅŸasını hedefleyen ortak çabayı ve Lizbon'dan Vladivostok'a “Ortak Avrupa Evi” fikrini önermekteydi. ABD’de de kısa bir süre benzer fikirlere yakınlaÅŸtı. Fakat, ABD diplomasisinden Rusya’yı bilen üst düzey temsilcilerin önerilerinin aksine, Clinton yönetiminde bu fikirler reddedildi ve NATO’nun Rusya sınırına kadar geniÅŸlemesi lehinde bir politika benimsendi.
Putin'in Ukrayna'yı yasadışı iÅŸgali, en azından kısa vadede, Avrupa'yı ABD'nin eline teslim ederek ve Washington'a çok hoÅŸ bir hediye vermiÅŸ oldu. Emmanuel Macron, son dakikaya kadar Putin'i farklı bir yol izlemeye, belki Garbaçov’un önerisine benzer bir yola ikna etmeye çalıştı. Putin reddetti. Fakat süreç tamamlanmış deÄŸil. Avrupa, Washington'un kuyruÄŸuna baÄŸlı kalmaktan ciddi ÅŸekilde zarar görüyor ve deÄŸiÅŸiklikler geliyor olabilir.
Bu arada Çin, Asya genelinde devam eden ve Afrika, OrtadoÄŸu ve Latin Amerika’da yaygınlaÅŸan ve yakında Avrupa’ya ulaÅŸması beklenen büyük kredi ve kalkınma programını sessizce geniÅŸletiyor. ABD, sınırlı bir baÅŸarı ile bunu yapmasını engellemek için çok çabalıyor. Biden yönetimi, bir taraftan Çin’in kendi içinde teknolojik geliÅŸiminin önüne geçmek için müttefiklerinin bu programa dahiliyetini engellemek için sert adımlar atarken, diÄŸer taraftan da geliÅŸmiÅŸ silahların Çin’e yöneltildiÄŸi bir ülkeler çemberiyle de Çin’i kuÅŸatmaktadır.
Bu geliÅŸmeler kapsamında standart tarihin neredeyse dışında tutulan BaÄŸlantısızlar Hareketi, Yeni Uluslararası Ekonomi ve Bilgi Düzenleri, BRICS, BM sistemi içindeki UNCTAD dahil olmak üzere Küresel Güney'in küresel düzenin bir parçası olmak için gösterdiÄŸi önemli çabalar da mevcuttur. Bu çabaların çoÄŸu, ABD ve müttefikleri tarafından sert bir ÅŸekilde geri püskürtüldü. Ancak ayakta kalıyorlar ve yükselen/geliÅŸen dünya düzeni sistemi içinde kendi yerlerini bulacaklardır.
Ünlü Rus yazar Anton Çehov'a atıfla denir ki "oyunun başında duvarda silah asılıysa oyunun sonunda patlar." Küba krizinden bu yana belki de ilk kez nükleer savaÅŸ tehdidi bu kadar yakın. Rusya ve ABD'den üst düzey yetkililer, 3. Dünya Savaşı'nın bir nükleer savaÅŸ olabileceÄŸine dair karşılıklı uyarılarda bulundular. Halihazırda iklim krizine nükleer tehdit de eklendi. Almanya ve batılı birçok ülke milyarlarca dolarlık dev silahlanma programlarını açıkladı. Eskiden iki kamp arasında, kapitalist ülkeler ile reel sosyalist ülkeler arasında bir kamplaÅŸma vardı. Fakat bu aşıldı. Åžimdi kamplaÅŸma kapitalist ülkeler arasında bir hegemonya savaşı. Siz bu hegemonya savaşını, niteliklerini nasıl görüyorsunuz?
Artan nükleer savaÅŸ tehdidi, Rus iÅŸgalinden çok önce de vardı. Dünyanın mevcut durumunun en net kısa özeti, meÅŸhur Kıyamet Saati’nin yıllık ayarıdır. Saat insanlığın küresel felaketle yok olmaya yakınlığını sembolik olarak temsil eden gece yarısına belli bir mesafede ayarlanmıştı ve gece yarısı da yok olmayı temsil eder. Bir zamanlar gece yarısına iki dakika kala vardı ve yok olmaya bu kadar yaklaşılmıştı: 1953'te, ABD ve SSCB termonükleer silahları patlattığında, insanların her ÅŸeyi yok etme kapasitesine ulaÅŸtığını gösterdi. Yıllar geçtikçe, sarkaç sallanmaya devam etti, ancak Trump'ın dönemine kadar tekrar gece yarısına iki dakikaya ulaÅŸmadı. Daha sonra analistler dakikaları bırakıp saniyeleri kullanmaya baÅŸladı. İşgalden önce sarkaç gece yarısına 100 saniye var olarak ayarlandı. Bunun için üç neden tespit edildi; artan nükleer savaÅŸ tehdidi, artan küresel ısınma ve çevresel yıkım tehdidine cevap olunmaması ve demokrasi ve rasyonel tartışma alanlarının çöküÅŸü. Ukrayna'nın iÅŸgali tüm bu krizleri ÅŸiddetlendirdi.
Benim görüÅŸüme göre hiçbir zaman sosyalist ülkeler olmadı; daha ziyade, çeÅŸitli devlet kapitalizm sistemleri ve ABD’nin egemen olması söz konusuydu. Ukrayna'daki savaÅŸ devam ederse, iÅŸgalcilerin yenilgiyle karşı karşıya kalırlarsa nükleer silahlara baÅŸvurabilecekleri yönünde büyüyen bir tehdit var, ancak bu olasılık çoÄŸunlukla Batı'da gündeme geliyor. O zaman, dehÅŸeti mümkün olduÄŸunca çabuk sona erdirmek daha da zorunludur. Küresel durumun nasıl geliÅŸtiÄŸini gördüÄŸüme dair kısaca yorum yaptım.
Rusya'nın Ukrayna'ya iÅŸgal saldırısı, yoÄŸun tartışmaları tetikledi. Bir yandan Rusya'nın NATO nedeniyle bu iÅŸgale mecbur bırakıldığı, Ukrayna'nın yem olarak kullanıldığı, esas suçlunun ABD ve NATO olduÄŸu yorumları, öte yandan güçlenen Putin rejiminin emperyalist yayılma için fırsat gördüÄŸü, bu nedenle harekete geçtiÄŸi yorumları yapılıyor. Bu iki yorumun dışında Rusya'nın iÅŸgal harekatına, emperyalist yayılma hedeflerini karşı çıkan; NATO ve ABD'yi de Ukrayna'yı emperyalist hevesleri için kullanmasına itiraz eden bir baÅŸka deÄŸerlendirme var. Dünya kamuoyu aÅŸağı yukarı tonları olmakla beraber bu görüÅŸler etrafında kümelendi. Siz bu yorumları nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
NATO'nun geniÅŸlemesi, Clinton yönetimi tarafından, Gorbaçov'a verilmiÅŸ kesin sözler ihlal edilerek ve üst düzey ABD diplomatik çevrelerindeki önemli ÅŸahsiyetlerin tavsiyelerinin aksine geliÅŸtirildi. Batı tarafından en çok tercih edilenler de dahil olmak üzere hiçbir Rus liderinin açık bir kırmızı çizginin aşılmasına tahammül etmeyeceÄŸini neredeyse herkes biliyordu: Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO'ya dahil edilmesi. ABD'nin üst düzey yetkililerinin bunun pervasız ve provokatif olduÄŸu yönündeki güçlü uyarılarına karşı, ABD'nin Ukrayna'yı NATO askeri komutanlığına entegre etme kaydını/sürecini burada tekrar etmeyeceÄŸim.
Bununla birlikte, bu yasadışı iÅŸgal saldırganlığının hiçbir gerekçesi olamaz. Son dakikaya kadar Emmanuel Macron, Putin'e ÅŸiddete baÅŸvurmadan bir çözüm yolu bulmak için makul yollar sunuyordu. Putin bunları küçümseyerek reddetti ve saldırganlığı seçti. Daha önce de belirttiÄŸim üzere, bu yasadışı iÅŸgal eylemi Washington'a en büyük arzusunu gümüÅŸ tepside sundu: Avrupa'yı ABD’nin eline teslim etmek. Geçici olarak olsa da.
Bütün bunlar yaÅŸanırken, Türkiye Federe Kürdistan'a yönelik saldırılarına ve Rojava'ya yönelik tehditlerine devam ediyor. Batılı ülkelerle bozulan iliÅŸkileri Ukrayna iÅŸgali gerekçesiyle onarmaya ve yeni saldırılar için zemin yoklamaya dair diplomatik temaslar söz konusu. ABD, Rojava'ya yönelik rutin hale gelen SİHA saldırılarına sözlü tepki ile yetinirken, Rusya, Ukrayna iÅŸgalinde yaÅŸadığı çıkmaz dolayısıyla Türkiye'ye daha tavizkar gözüküyor. Hem ABD hem de Rusya'nın, yani iki karşıt gücün Rojava konusunda Türkiye'ye karşı sessizliÄŸini, kimi zaman iÅŸbirliÄŸini nasıl okumak gerekir?
Türkiye, Kürtlere yönelik zulmünde her daim acımasız olmuÅŸtur. Bu yüzyılın ilk yıllarında olduÄŸu gibi kısa bir an bu durumun deÄŸiÅŸiyor gibi göründüÄŸü birkaç an oldu. Fakat uzun sürmediler. Ve Kürtleri ezmek için hiçbir fırsat kaçırılmıyor. ErdoÄŸan, geliÅŸmekte olan dünya düzeninde Türkiye için büyük bir rol yakalamaya çalışıyor. Onun gözünde muhtemelen yeni bir Halife olarak. Fakat bu olmasa da, en azından Rusya veya Batı tarafından kontrol edilmeyen, ancak her biri ile kısmen çalışan ve aynı zamanda Asya’da Çin ile iÅŸbirliÄŸi halinde geliÅŸen Türkiye’nin etki alanlarının arttığı bir rol. Dolayısıyla, bir yandan Türkiye NATO üyesi olmaya devam ederken, diÄŸer yandan ErdoÄŸan, Putin'in Rus gazının Avrupa'ya dağıtımı için yeni bir merkez kurma teklifini, NATO kontrollerinden kaçınarak ve güçlü ABD taleplerini ihlal ederek memnuniyetle kabul ediyor. Hem Rusya hem de ABD için Kürt özgürlüÄŸü neredeyse hiçbir ÅŸey ifade etmiyor. Sadece birkaç yıl geriye bakın. 1990'lar, Türkiye'nin Kürtlere yönelik en ağır ÅŸiddet saldırılarının olduÄŸu, en kötü dönemlerden biri olan - ve saldırılar ve baskı arttıkça artan bir akışta Clinton'un saÄŸladığı ABD silahlarına dayanan bir dönemdi. Ve bu konuda ABD tamamen bir suskunluk içindeydi. Ve bugün de ABD’nin o dönemki rolü neredeyse tartışılmamaktadır.
İran'da Jina (Masha) Amînî'nin katledilmesi sonrası kadınların etkin olduÄŸu bir isyan patlak verdi. Masha'nın gerçek adı Kürtçe Jîna. KimliÄŸine Kürtçe adı yazılmadığı için Masha olarak kaydedilmiÅŸ. İsyanda dikkat çeken noktalardan biri hem Kürt Özgürlük Hareketi'nin, hem de Kürt kadın hareketinin temel sloganı olan "jin, jiyan, azadî"nin temel slogana dönüÅŸmesi. Öcalan, "jin, jiyan, azadî"nin Kürt kadınlarının sihirli formülü olduÄŸunu ifade etmiÅŸti. Sizce bu sloganın böyle yayılmasının sırrı neydi?
Kürtlerin İran’da ülke çapındaki bu ayaklanmadaki merkezi rolünden bahsedildi, fakat marjinalleÅŸtirilmiÅŸ bir ÅŸekilde ele alındı. Sizin de sorunuzda bahsettiÄŸiniz örnek gibi. Batı söyleminde kurban, hiç görülmeyen “Jina” deÄŸil “Masha”dır. Ve kadınların Rojava'daki büyük baÅŸarılarıyla baÄŸlantısı bilinmiyor ve bahsedilmiyor.