'Hakikat arayışında Alevi Kadını'


Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, İsviçre ve Avusturya'dan gelen Alevi kadınlar, Almanya'nın Köln kentinde 'Hakikat Arayışında Alevi Kadını' adıyla düzenlenen konferansta bir araya geldi. Köln Üniversitesi'nde Cumartesi günü saat 11:00'de toplanan ve yaklaşık 200 delegenin katıldığı ilk Alevi Kadın Konferansı, gulbang' okunmasıyla start aldı. İki gün süren konferansta, Alevi toplumunun ve kadınların yaşadığı sorunlar, Alevilikte kadının yeri ve Alevi kadın örgütlülüğü masaya yatırıldı.
'Hakikat Arayışında Alevi Kadın Konferansı'na Hoş Geldiniz' yazılı pano altında Koçgiri Direnişi'ne öncülük eden kahramanlardan Alişer ve Zarife'nin büyük posterleri asıldığı konferans salonunda, Kürt-Alevi toplumunda önemli bir yere sahip olan Paris Katliamı'nda yaşamını yitiren Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Elif Ana, Zeynep Kınacı (Zîlan) ve Ermeni, Dêrsim, Mereş Katliamlarını anımsatan fotoğrafların yanısıra 'Yaşanan Soykırımları Unutma, Unutturma!' yazılı pankart yer aldı.
Hakikat yolunda ve Alevi kimliği nedeniyle yaşamını yitiren tüm 'can'lar adına yapılan saygı duruşunun ardından Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) Eşbaşkanı Ayten Aslaner açılış konuşması yaptı. Aslaner konuşmasında, Aleviliğin soykırım ve asimilasyonlara maruz kalarak bu günlere geldiğini belirterek "Merkezinde insan sevgisi, adalet, eşitlik, doğaya saygı ve aynı zamanda kadın eksenli bir inanç olan Kızılbaş Aleviliği Kızılbaşlık, yüzyıllarca kapalı, kendi içinde özgün konumda bir yaşam sürerken, sanayi toplumunun gelişimiyle birlikte şehirleşen Alevilikte, kültürel asimilasyon daha yoğun bir şekilde kendini gösterdi" şeklinde konuştu. Alevilik inancının bir kadın inancı olduğu, bunun tarihsel verilerle ortaya çıktığını dile getiren Aslaner, "Buna rağmen kamusal alanda hakettiği yeri bulamamıştır" dedi.
Alevilik tarihinin de erkek tarafından yazıldığını belirten Aslaner, bu konuda kadın adına yazar-çizer sayısının çok az olduğuna dikkat çekti.
'Türkiye'de tek tip insan yaratılıyor'
Aslaner'in konuşmasının ardından "Alevilikte kadının rolü-kültürel soykırım kıskacında Alevilik ve kadın" başlığıyla panel yapıldı. İlk sunumu yapan Sosyal Bilimci-Yazar Nil Mutluer, Türkiye'deki Alevilerin durumunu, gündelik yaşamda karşılaştıkları sıkıntıları Cumhuriyet döneminden itibaren ele aldı. Alevilikte kadınların önde olmamasının sebebinin yüzyıllardır süren inançla ilgili değil, siyasi bakış ve şehirleşmeyle birlikte kadının ve inancın zarar görmesi olduğunu söyledi. Millileşme adına tek tip insan yaratma gayreti bulunduğuna dikkat çeken Mutluer, "Cumhuriyetle birlikte millileşme adına tek tip insan modeli laiklik tanımıyla yapılıyordu ama şimdi sünnileşmeyle yapılıyor. Geçmişte cumhuriyetin yarattığı bir kadın modeli vardı; ideal, cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik kadın tipi. O model gösterilerek kadına dair söylenmesi gereken şeyler söyleniyordu ama bugün Diyanet eliyle kadın tektipleştiriliyor, milliyetçilikle birlikte dini sunnileşmenin yerleştiği daha tehlikeli bir gidişat söz konusu" diye konuştu.
Çoğulcu laiklik anlayışı örgütlenmeli
Mutluer, devletin asimilasyon ve katliamlarla Alevilik sistemini çökertmeye çalıştığını, Alevilerin Sünnileştirilmesi için eğitim sisteminin bile değiştirildiğini, dedelerin maaşa bağlanmasının gündeme getirildiğini belirttikten sonra; "Diyanet'in Sünni kesime hitap ettiğini biliyoruz, aynı zamanda Alevilerin de tek noktadan kontrol edilmek istendiği bir merkez oluşturulmaya çalışılıyor. Bu da Alevilere büyük zarar verecek. Alevilerin bu kadar sıkıntı yaşamalarının en temel nedenlerinden biri de Lozan'da tanınmamalarıdır. Bu tanınmama hali Alevileri Sünnilik içinde eritiyor.Bu nedenle çoğulcu bir laiklik anlayışını yeniden örgütlememiz gerektiği karşımızda duruyor" diye konuştu.
Diyanet İşlerinin kadınla ilgili çok ciddi çalışmalar yaptığına da dikkat çeken Mutluer, "Kadın Hakları savunucuları, sosyolog, psikologların bile kadın sığınmaevlerine atanmaları bile sıkıntılıyken, kadın vaizelerin atandığını, Aile İnşaat Bürolarıyla kadınlara 'dini hizmet' götürüldüğünü belirterek, konuşmasını "Mutlaka çoğulculuğu yakalayan, birbirini gören, koruyan adımların atılması, eşit yurttaşlık, çoğulcu yurttaşlık, demokrasi ve laikliği yeniden tanımlama temelinde adımlar atılması için Aleviler çok ciddi bir güç oluşturabilir" diyerek tamamladı.
İnanç politiktir
Araştırmaları kapsamında Dêrsim merkezli Alevilik konusuna değinen Antropolog-Yazar Dilşah Deniz ise "Aklımıza ilk olarak ocak sistemi geliyor. Kızılbaş Aleviliği niye deniliyor, anlamıyorum. Bütün bunların bir çatı kavramı var; bu da Aleviliktir. Bu kavramlar Aleviliğe zarar veriyor. Aleviliği bir yere bağlamamak lazım binlerce yıldır var. Kadim bir inançtır ve inanç politiktir. Politik olduğu için bedelini ödüyoruz" diye konuştu.
"Alevilik Nedir? diye sorulduğunda 'kültürdür' deniliyor; bu doğru değildir diyen Deniz, "Alevilik bir inançtır, hayatın ta kendisidir. Eğer gerçekten Alevi inancını bilmek istiyorsak, bunu kadim bilgilere sahip yaşlı dedelerimizden öğrenebiliriz" dedi. Daha sonra Dêrsim Aleviliğinin ritüellerini anlatan Deniz, şunları belirtti: "Ocak dediğimiz aslında aşiret olan bir yapı var. Bunlar o topluma inanç hizmeti veriyor. Dêrsim'in Alevilik sisteminde kirvelik de çok büyük önem taşıyor. Bu kurumda cinsellik tabusu vardır. Mesela kirve olduğunuz kişinin çevresiyle evlilik yapamazsınız. Dolayısıyla aşiretler, ocaklar, kirvelik gibi. Bu bir toplumu örgütlüyor. Dêrsim'de çok uzun zaman merkezi sistemin yaşam biçimi devam etmiş ve halen de devam ediyor. İnanç burada toplumsal bir sistem olarak da karşımıza çıkıyor."
Alevilikte kadın ve erkek eşit değil
Alevilik ve kadın arasındaki ilişkiye de değinen Deniz, Alevilerde kadının erkekle eşit olduğu söyleminin bir yanılgıdan ibaret olduğunu söyledi.Deniz konuşmasının devamında "Erkek seyit, gittiği her yerde seyittir. Ancak kadın, bir seyitle evlenmezse, seyit olmaktan çıkıyor. Alevi toplumunda da daha öncesine kadar erkek sofrasından arta kalan yemeği yiyordu. Alevilik inancı şekillendiği aşamada, kanımca erkek ve kadın arasındaki eşitsizlikte derinlik yoktu. Alevilik de diğer inançlar gibi, farklı inançlardan etkilenmiştir. Dolayısıyla erkek egemen sistem devam etmektedir. Kültürel erkek egemenliği değiştikçe, kadına karşı anlayış da değişecektir. Alevi toplumunda da böyle bir dönüşüm mevcuttur" ifadeleriyle düşüncesini formüle etti.
Çok sayıda mesaj gönderildi
Ardından Kürt Kadın Hareketi, cezaevlerinde bulunan kadın tutsaklar, YEKKOM, Dersim Soykırım Karşıtı Derneği, Demokratik Êzîdî Hareketi Kadın Meclisi ve birçok Alevi dernek ve örgütü mesaj sundu.
Kürt Kadın Hareketi konferansa gönderdiği mesajında "Aleviler soykırım çemberinde yaşayan kesimlerdir ve tedbirleri alınmazsa Alevi kültürü, inancı ve yaşayışı yeni toplumsallık olarak kendini yaşamsal kılmazsa yok olacaktır. Devlet dışı örgütlenmiş toplumun yaşam tarzı olarak gelişen Alevilik, kadın gerçeğinde kimlik haline gelmiştir. İnancın gerektirdiği yaşam ilke ve ölçülerini her alanda somutlaştırmak ve büyütmek, toplumun toplumsallığını korumak ve süreklileştirmek için şarttır" ifadeleri yer aldı.
Kadın Hareketi, mesajında "Tüm Alevi Kürt kadınları, Alevi kültürünü tanımak, sahiplenmek kadar yaşatmak ve süreklileştirmek sorumluluğunun bilincinde olmalılar, Alevi inancının musayip kardeşliğinde olduğu gibi özgürlükle sözleşmeli, inancın kız kardeşliklerini oluşturmalıdır" noktalarına dikkat çekti.
Bugün yeni bir dönemin, yeni bir çağın başladığı bir eşikte olduklarını dile getiren hareket, "Demokratik ulus anlayışının pratikleşmesi demek Alevi inancının da özgürce yaşanması demektir ki bu, Aleviler için bir müjdedir. Yeniyi yaşamanın, demokratik moderniteyi yaşamanın gerekliliklerini yerine getirmekle can çekişen bir beden olmaktan kurtuluş mümkündür" dedi.
Mücadele, örgütlülük, birlik
Verilen öğlen yemeği arasından sonra bir divan oluşturularak, FEDA'nın hazırladığı rapor okundu. Raporda, uzun bir geçmişe sahip olan Demokratik Alevi Federasyonu'nun (FEDA) daralan bir yapıya dönüşmesi sonucunda son üç yılda yeniden yapılanmaya gittiği, en ciddi eksikliğinin de kadının temsil düzeyi sorunu olduğu belirtildi. Raporda, bütün Alevi örgüt ve yapılarının bir erkek örgütlenmesine dönüştüğü, kadının biçimsel olarak yer aldığı tespiti yapılarak, bu durumun kendisini kadın eksenli bir toplumsal inanç olarak tanımlayan Aleviliğin özüne ters olduğu vurgusu yapıldı.
Aleviliğin kültürel soykırıma uğratılan inançlardan biri olmasından da kaynaklı cinsiyetçiliğin öne çıktığı, 'yol'un kadın temsiliyetinin zayıfladığı, zamanla birçok açıdan değişime maruz kaldığı hatta hatta çoğu Alevi derneğinin bu asimilasyon politikalarının bizzat uygulandığı alanlar haline dönüştüğü kaydedilen raporda, kadınların hakikati ortaya koymak için cesur yaklaşmaya ihtiyacı olduğu dile getirildi. Bu sorunlar temelinde, varlık yokluk sorunu haline gelen kültürel soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı mücadele kararlılığının gösterilmesi, tüketimi, bireyciliği, mücadelesizliği ve benzeşmeyi dayatan kapitalist moderniteye karşı özgür kimliğin korunması, Alevilik bilincinin ve zihniyetinin korunması ve geleceğe aktarılması için örgütlenilmesi, Alevi kurum ve örgütleri arasında birlik yaratılması gerektiği kaydedildi.
Ardından delegelere söz hakkı verilerek Alevi toplumunun ve kadınların yaşadığı toplumsal sorunlar, Alevilikte kadının yeri ve örgütlülük durumu tartışıldı. Katılımcılar, kendilerinden yola çıkarak, yaşadıkları asimilasyonu, kendinden kaçışı, kültürel yabancılığı, bir bütün olarak toplumun Alevi kadına bakışını ve yaratılan önyargıları konuştular.
Alevi Kadın Konferansı, haber yayına hazırlandığı sıralarda devam ediyordu.
Delegeler tartıştı
Nure Çiçek : Biz herşeyi annelerimizden öğrendik. Güneş olunca niyaz ederim. Bizim için herşey candır. Siyaset bulaşınca inanç yok oldu. Kürt Özgürlük Mücadelesi başladığı andan bu yana hakikat yoluna düştük. Sürgün edildiğimiz topraklarda yaşam sürüyoruz. Kendi varlığımızı ispat etmeye çalışıyoruz. Biz burada isek 40 yıldır verilen mücadelenin sonucudur. Aleviler AABF'ye bağlandı. Sanki devlete hizmet ediliyor gibi bir yaşam biçimi var. Nasıl bir yol gideceğimizi kimse bize anlatmamalı, biz bilmeliyiz.
Arife Soysüren: İki sene öncesine kadar FEDA'da 10 yıl çalışmış bir insandım. Tüm toplantılarda tartışırdık kadın sorununu ama çözüm yoktu. Bunu tartışan da eşini getirmezdi. Sayımız dördü geçmezdi. Kadınlar sadece fotoğrafı doldurmak için vardı. Yıllarca bunu yaptık. Kullandığımız ilk cümle ‘Aleviliği farklı kılan kadın erkek eşitliğidir’ olurdu. Halbuki kesinlikle yok. İnanç bazında Avrupa’da birşeyler yapmıyoruz. Cem'i yapan dedenin toplumunu iyi tanıması gerekir.
Hamide Akbayır: Biz Alevi toplumu olarak çok rahat insanlarız. Yaşanan katliamlar, geldiğimiz gerçeklik karşısında, baskıları bizzat yaşayanlar olarak rahatsız olmak gerekiyor. Alevi toplumu "ben entellektüelim, ateistim" adı altında çok rahat yaklaşıyor. Rahatsız olmazsak kimse bize haklarımızı vermeyecek. Biz YEK-KOM olarak göçmenlik sorunları üzerinde duruyoruz. Sorunlara cevap olmak için yeniden bir yapılanmaya gideceğiz. Şunu merak ediyorum. Alevi örgütlülüğü kendisini Demokratik Kürt Toplum Merkezleri'nin neresinde görüyor? Alevi kadınların kendilerine ait çalışmaları olacak mı? Bir siyasetçi olarak kadının kendi öz örgütlenmesi gerektiğine inanıyorum.
Sakine Batmansuyu: Karamsar olmamıza gerek yok. Herşey bizlerin elinde, geç de değil. Freiburg kentinde dört ay önce dergahımızı açtık. Yoğun bir istek var. Tecrübelerimizi paylaşma imkanlarını değerlendirebilmemiz gerekiyor. Bizden sonra gelen nesillerin yabancılaşmaması için yapabileceğimiz çok şey var. Bir arkadaşın da belirttiği gibi Sünniler kadar yapamıyoruz. Biraz zor insanlarız. Eğer inancımız aynı ise, aynı yolda isek yapabileceğimiz çok şey var. Yoksa acılarımız çok fazla. Birlik olup yürüyerek Aleviliği, kendi kültürümüzü yaşatmak da annelerimizin, kadınlarımızın görevleri. İstersek yapabiliriz.
Fadime Yeter: Erkek egemenlikli bir toplumda yaşadığımız için erkekler eğitilmeli. Alevi kadınların genel durumu vahim. O kadar zorluk yaşamamıza rağmen çok rahatız. Aleviliği taşırmak bizim görevimiz. Gençlerimiz, kadınlarımız kapitalist moderniteden etkileniyor. Önce kadınlarımız kendini eğitmeli. Bugüne kadar Kürt olduk, Türk olduk ama bir türlü Alevi olamadık. Kürt Özgürlük Mücadelesi sayesinde Alevi olduk.
Ayten Gök: Bir kadın olarak Alevi, göçmen, Kürt olmanın zorlukları var. Çok daha güçlü bir duruş sergilememiz gerekiyor. Duyarsızlıktan, mücadelesizlikten sıyrılıp kendimizi sorgulamamız gerekiyor.
ADEM KARAÇOBAN/KÖLN
