"Sarraf sana söylüyorum, Ey Recep sen anla!.."

Türk tarihinin en büyük hırsızlık-rüşvet ile Sülün Osman’ın rekorunu egale eden dolandırıcılık olayının baş aktörü Reza Zarrab (Rıza Sarraf), gittiği New York’ta, "Amerika’nın İran’a uyguladığı ambargoyu komplo ile delmek, kara para yıkayıp aklamak, banka dolandırmak" suçlamasıyla tutuklandı.
Oysa Zarrab, Recep Erdoğan için bir "özel adam"dı. Onun başkanlık ettiği Bakanlar kurulunda, Zarrab, Acem olmaktan çıkmış Türk adı da, Rıza Sarraf olmuştu.
Yüksek himayaye mazhardı. Kasımpaşalı Recep’in manevi evladı gözüyle bakılıyordu, ona.
29 yaşında, rüşvet, dolandırıcılık ve kaçakçılık sarmalında adı yankılanan, kendi dünyasının kanatlanmış bir yıldızıydı. Ama bu dönemde, asıl hayatı henüz karanlıkta, şarkıcı Ebru Gündeş’in kocası olma kişiliği ışıktaydı.
Asıl kişiliği, "paraları sıfırla, polis geliyor" feryadından sonra patlayacak, bir bakanın kolunda, 350 bin dolarlık hediye saat ışıldayacaktı. Bakan Bey, ağız tadıyla yemek yemek için oturduğu lokantada, etrafın "beyefendi saat kaç?" sorusu yüzden mekanı terk ediyor, bir daha da başka yerde görünmüyordu.
Bir başka bakan, Zarraf’ın takım elbise içine döşeyip sunduğu yarım milyon doları götürmenin pişmanlığıyla dolaşıyor, Sarraf’a "sen işine bak, polis gelirse önüne yatarım" diyen bakan deliliği oynuyor, banka genel müdürü de, herkesten saklayıp evinde ayakkabı kutularına istiflediği dolarlar ifşa olunca, dindarlık oyununa yatıyor "o parayla imam hatip okulu yaptıracaktım" diyor ve ortalık Sarraf’ın hayırseverliği yüzünden ortalık kaçıklarla doluyordu.
Dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan’ın da,"Bilal, polis baskına çıkmış evdeki paraları sıfırla" diyen sesi dünyada yankılanıyordu. Neyseki Erdoğan, "ses benim ama düşmanlarım, Bilal sıfırla sözlerini monte etmiş" diyerek, içerdeki yankıyı kestiriyor, onun yerine, "arkadaşımız, ekonomiye katkısı olan biri ve bir hayırsever" sözü, medyada asılı kalıyordu.
Ancak, Rıza Sarraf Erdoğan ailesiyle anılıyor ve aile devletin kendisiydi. Sarraf, Bilal’in vakfı kasasına dolar koyuyor, ülkenin "först Leydi"si olan ailenin anası Emine Erdoğan da, kendi elleriyle, ona şan ve şerefi plaketi takdim edip hayırseverliğini tarihe zımbalıyordu.
Başbakan yardımcısı Numan Kurtuluş’un şeref madalyası ise hayrat işleriyle ilgili değil, Türk ekonomisine katkılarının mükafatıydı.
Anlayacağınız Reza Zarrab, AKP İslami rejiminin de en yüksek himayeye mazhar şahsiyetiydi. Minareler süngü, cami kubbeleri de ona miğfer, huni kafalılar da uşaktı.
İşlerine dokunan savcı yanıyor, gölgesine basan polis işinden oluyor, hayatı, sanatı ve eserlerine kalemin ucunu dürtükleyen gazeteci, yazar, "tarafsız ve bağımsız" Türk adaleti tarafından, anında hak ettiği cezaya çarptırılıyordu.
Ancak, ustanın dediği gibi doğadaki hiç bir enerji kaybolmadığı gibi yer yüzünde hiç kimse, suç ve kabahatini, sonuna kadar gizleyecek güç ile yetenekte de değildi. Birileri mutlaka çetele tutuyor, yeri ve zamanı gelince külleri üfleyip savuruyor, ortaya çıkan gerçeğe bakarak muamele yapıyordu.
Reza Zarraf için de, bu böyleydi. Suçlar çetelesini tutan birileri, AKP’nin dokunulmaz oğlanı, Amerika’ya ayak bastığı an, onu Mafya Baronu muamelesiyle derderst ediyor ve bileğine kelepçeyi geçiriyordu.
Ancak, sanılanın ötesinde, Zarraf oğlan bu olay, başkasına seslenme adına seçilmiş bir kurbandı. Açık söylemle, "Rıza Zarraf sana söylüyorum, hey Recep Erdoğan sen anla" demeydi, olanlar.
"Anayasayı rafa kaldırdık, tanımıyorum" hukuk dışına çıkan, bu arada Sarraf’ı da esirgeyip koruyan, dokunulmaz kılan Erdoğan diktatörlüğü idi.
Sarraf’ın bileğine geçirilen kelepçe, diplomatik imalardan anlamayan Erdoğan’a, açıktan açığa "Sarraf oğlan sana söylüyorum, ey Recep sen anla" demek mi?
Bilemiyorum, ama Recep Erdoğan’ın Ortadoğu’dan elini çekip, karıştırıcılıktan vazgeçmesi için çok uyarıldığı bir gerçektir. TC, NATO üyesiyken, insan kesen İslamcılarla ittifak ile NATO’nun kendisi olan Amerika’ya karşı dolaylı yoldan savaşa girdi.
İslamo Faşizme karşı savaşan tek güç olan Kürtlerle savaşı derin tek güç olan Kürtlere savaş açıp acımasızca sürdürerek IŞİD’e yan destek verdi. Bütün uyarılara rağmen onlara destekten vazgeçmedi. Ateşkesi tanımıyorum diyerek, köyleri bombalamaya devam etti.
İçerde, diktatörlüğün bütün terörü, Kürdistan’a sınır tanımayan bir vahşet…
Kürt şehirleri tank, top ateşi altında. Bebek, kadın katliamı, insanların diri diri yakılmasından sonra, başta Rusya dünya, uluslararası toplumun müdahalesi için ses veriyor.
Amerika, geçmişte yarattığı benzeri diktatörlere de sonuna kadar tahammül edemedi. Dolaylı yoldan uyarılardan anlamayanlara, başka türlü dil kullanmak zorunda kaldı.
Mesela, Panamalı General Noriega CIA’dan maaş alacak kadar yakın adamıydı, Amerika’nın. O hala, uyuşturucu kaçakçılığından içerdedir.
İran Şahı, Batının bölgesel muhafızıydı. Gün geldi, Amerika ona ölüm yatağını bile çok gördü. Şili’li General Pinochet, bir Amerikan kurgusuydu. Ama suçları ayyuka çıkınca, 1998’de, 82 yaşında gittiği Londra’da tutuklanacaktı. Saddam, Amerika’nın İran Mollalarına karşı, kullanılan bir kanlı kamaydı.
Amerikan medyasında, Erdoğan’ın darbelenmesi senaryolarının konuşulduğu bir sırada, kire bulanmış "hayırsever" Sarraf evladın tutuklanması, hayra değildir.
Açıktan açığa, "Sarraf sana söylüyorum, Recep sen de dur" demektir, bu.
Kim bilir bundan da anlamayan Recep, herhangi bir gezide Pinochet örneğiyle de karşılaşabilir…
Olmaz olmaz, demeyin bu dünyada…
