1453 Kargaları

Aslında sporun siyasete karıştırılması ya da siyasetin sporu kullanması yeni bir olay değildir. Özellikle futbol yaygınlaştıkça, bir spor olmaktan çıkarılmıştır. Kitleleri uyutmanın ve yönlendirmenin en iyi aracı haline getirilmiştir. Portekiz’in faşist diktatörü Salazar bu konuda en iyi örnek olmuştur. Salazar yaptığı onca zulme rağmen, ülkesini 3 F ile yönettiğini söylemiştir. Futbol, fiesta ve fado (eğlence ve şenlik) ile... Bu F’lerden başta geleni futboldur. Aynı durum Latin Amerika’daki tüm faşist diktatörler için de geçerlidir. Açlık ve sefalet içindeki kitleler futbol şenlikleriyle uyutulmuş ve sistem tarafından yönlendirilmiştir.
Türkiye bu yola geç de girse, hızla ilerlemiştir. Eskiden üç büyük şehirde odaklanan ve bütün Türkiye’nin seyrettiği futbol, artık her yere girmiştir. Birinci ligden sonra, ikinci-üçüncü profesyonel liglerin açılması, medyanın hızla gelişmesi sonucu futbolun girmediği yer kalmamıştır. Diğer spor dallarına göre, kitlelerin yaygın olarak ilgisini çekmesi, zevkle izlenmesi de futbolu çok popüler hala getirmiştir. Ne var ki, kitlelerin masum ilgisi-zevki ile yönetenlerin habis emelleri ters orantılı olarak artmıştır. Futbol kitleleri uyutma ve kullanmanın en kolay yolu haline gelmiştir.
Spora siyaset karıştırılmasın diyenlerin haline bakalım: Spor kulüplerinin yönetimleri her zaman siyasi partiler, mafya-MİT-Emniyet vb. kurumlarla iç içedir. Bunlar aracılığıyla taraftar kitlesi de örgütlenmiş ve siyasi amaçlarla kullanılagelmiştir. Yakın zamana kadar bütün maçlar seferberlik havası içinde, istiklal marşı ile açılır kapanırdı. Maç öncesinde-sonrasında ve maç boyunca da PKK ve Kürtler aleyhine sloganlar atılır, saldırılar olurdu. Her maç bir anti-PKK, anti-Kürt mitingine dönüştürülürdü. O zamanlar birinci ligde olan Diyarbakırspor, sanki PKK şehir örgütü gibi saldırıya uğrardı. Maçlara gidemez, gitse de sahaya çıkamaz hale gelmişti. Diyarbakırsporlular futbolcusu-taraftarıyla dövüle dövüle küme düşürüldü. Sonunda amatör kümeye kadar düşerek bu saldırılardan “kurtuldular”. Bu yıllar boyunca hiç kimse “Spora siyaset karıştırmayalım” demedi. Irkçı azgınlığa dur demedi. Diyarbakırspor’un spor yapma hakkını savunmadı. Böyle sağduyulu tek kişi bile çıkmadı.
Ama egemen büyük kulüp yöneticileri ne kadar kapitalist-mafyacı-MİT’çi kodamanlar ise, taraftarları da o kadar yoksul ve emekçi insanlardı. Onların da beyni, düşüncesi ve toplumsal çıkarları vardı. Sonuçta onlar da bilinçlendi ve örgütlendi. Önceleri 1 Mayıs gibi gösterilerde, Van depreminde ortaya çıkmaya başladılar. Gezi Parkı direnişi sürecinde ise üç büyük kulübün taraftarları el ele, omuz omuzaydı. Taraftarlar bütün halkla bütünleştiler. Bu birlik bozulmalı, bu kitle dağıtılmalıydı. Ama buna bir bahane gerekiyordu.
İşte ‘1453 Kargaları’ bu ortamı ve fırsatı yarattı. Şimdiye kadar adı duyulmayan bu grup, herhalde Türkiye tarihindeki en büyük provokasyonu yaptı. Maç bitmek üzereyken sahaya inip ortalığı talan etti. Emniyet-özel güvenlik vd. seyretti. Bu vandalizmin cezası Beşiktaş Kulübüne ve Çarşı başta olmak üzere tüm taraftarlarına kesildi. Bugün gelen haberlere göre, Gezi direnişine katılan üç büyük kulübün tüm taraftarlarına yönelik operasyonlar sürüyor. Ama saldırıyı yapan ‘1453 Kargaları‘na ve onları sahneye sürenlere dokunan yok. Spora siyaset karışmasın palavraları da sürüyor. Siyasetin karışmadığı yer olamaz. Siyaset karıştırmadan su bile içemezsiniz. Ama kast edilen, ezilenlerin siyaseti karışmasın demektir.
Biz bu filmi çok gördük. 12 Eylül öncesi de Ülkücü denen çeteler devrimcilere saldırır, ardından da polis gelir, saldırıya uğramış tüm devrimcileri tutuklardı. Vuran-kıran-öldüren faşist çeteler ise yeni hedeflere saldırmak üzere görevlerine devam ederdi. Sonuçta faşist çetelerin sırtı sıvazlanırken, sağ-sol kavgası var diye askeri darbeler yapıldı.
Her türlü muhalefeti ezme derdine düşen AKP iktidarı, şimdi de Gezi direnişine katılan taraftar gruplarını ezmeye çalışıyor. Ama bunun için başvurduğu metot ve girdiği yol hem hukuk dışı, hem de çok tehlikelidir. Geçmişten hiç mi ders almıyorlar? Bakalım nereye kadar gidebilecek, nerede tökezleyecekler?
