30 yıl sonra çıkacağımızı öngörmediler

Kadın Haberleri —

 Şadiye Manap

Şadiye Manap

  • Tahliye edileceği gün gözaltına alınıp tutuklanan 30 yıllık tutsak Şadiye Manap, “30 yıl cezaevinde kaldıktan sonra hala yaşamaya devam edip tahliye olabileceğimizi öngörmeyenler, 30 yıldan sonra bile dışarı çıkmamızı bizim için fazla lüks, kendileri için tehlikeli görebildiler" dedi.

Toplumun kendi ortak, demokratik yaşamını sahiplendiği, onurlu barışını, birliğini inşa ettiği bir ülkede her şehrin bir zindan ismiyle anılmayacağını söyleyen Şadiya Manap, "Tam da buna adım atmak için bir fırsat doğmuşken; haydi vira Bismillah!” diye seslendi.

Şadiye Manap, 1968'de Urfa'nın Hilvan ilçesine bağlı Xuşxuşik (Barğaç) köyünde doğdu. Riha’da (Urfa) 1 Aralık 1992’de gözaltına alınan ve Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) yargılanan Şadiye Manap’a, “Örgüt üyesi olduğu” iddiasıyla müebbet hapis cezası verildi. Tutuklandığında henüz 24 yaşında olan Manap, sırasıyla Urfa, Midyat ve son olarak da Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde kaldı. Cezaevinde kaldığı süreçte sayısız işkenceye uğrayan Manap, birçok kez de açlık grevi eylemlerine katıldı. Daima umutlu, neşeli ve mücadeleci bir kişiliği olan Manap, 30 yıllık tutsaklığının ardından 1 Aralık 2022’de sabah saatlerinde tahliye işlemlerinin ardından henüz cezaevinden çıkmadan, daha önce hakkında yürütülen 2020 tarihli bir soruşturma gerekçesiyle Kocaeli Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı. Açılan soruşturma kapsamında daha önce ifadesi alınan Manap, “yazı örneği” alınmadığı gerekçesiyle Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde saatlerce bekletilerek gözaltı süresi iki kez uzatılıp üç gün tutuldu. Avukatlarının tekrar gözaltı kararının uzatılmasına karşı yaptığı itiraz sonrası 5 Aralık 2022’de Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edildi. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının, “Örgüt kurmak ve yönetmek” iddiasıyla hazırladığı iddianame, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması ise 10 Mayıs’ta Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Savcı, “Örgüt üyeliği” ile cezalandırılmasını talep etti. 10 yıldır görmediği valiz, yazmadığı mektuplar, şiir ve şarkılar ile ördüğü çantalardan dahi “suç” üretilen Manap'ın tutukluluk haline devam kararı verildi. 1 Haziran’da ise karar duruşması görülecek.

Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu'nda tutulan Şadiye Manap, JINNEWS’ten Marta Sömek'in sorularını yanıtladı. 30 yıllık tutsaklığı omuzlayabilmek için insan ömrünü aşan bir hakikat algısına ve anlam gücüne sahip olmak gerektiğini belirten Manap, "Bedel vermek daha kolay, tasavvur edilir bir şeydi. Ölebilirdik, idam edilebilirdik, özgürlüğe yeltenirken vurulabilirdik, ancak 30 yıl zindanda kalmak; söylemde realistçe, tasavvurda ihtimalden uzaktı. Tahminen bizi dört duvar arasına alıp bu cezayı verenler de, bu 30 yılı tamamlayıp tahliye kapısına gelip dayanabileceğimize inanmadılar. Birçok arkadaş gibi ben de yılları hiç saymadım. Benim ve benim gibilerinin tahliye zamanının az kalmasıyla hem kendi cephemizden, hem de bizi 30 yıldır zindanda tutan akıl açısından birçok şeyin değiştiğini düşünüyorum. Son yıllardaki çalkantının, diğer süreç politikalarının yanında bununla da alakası var diye düşünüyorum" dedi.   

Bir tutsak kuşak topluluğu

90’ların başında yoğunca yaşanan tutuklamalar ve verilen ağır cezaların, bir tutsak kuşak topluluğunun gelip tahliye kapısına dayanmaya yol açtığını belirten Manap, şunları söyledi: "Tahliye zamanı yaklaşınca her açıdan rutinimiz bozuldu. Güncel yaşamdan, alışkanlıklardan bahsetmiyorum. Düşünce biçiminden, duygulardan, koşullanmışlıklardan bahsediyorum. İnsan kendi hakikatiyle özgün bir varlıktır. Zindan sadece insanlık dışı değil, doğa dışı bir gerçekliktir. Çok boyutlu yapısı, sistemi ve uygulamalarıyla zindan sadece insandaki toplumsal var oluşu sakatlamaz, öldürmez, insanın doğa ve evrenle her türlü akışını keserek dumura uğratır. Bir anlamda insanı sadece siyasal, sosyolojik olarak değil ruhsal, biyolojik, kimyasal olarak da yapıbozuma uğratmayı hedefler. Dostoyevski’nin hapishaneyi 'ölü bir ev' olarak tanımlamasının nedeni bu olsa gerek."

Devlet bizi tehlikeli görüyor

İnsanın dört duvar arasında 30 yıl yaşayabilmesini, anlamlandırmas; özlemlerine, acılarına, ihtiyaçlarına hükmedebilmesi gerektiğini söyleyen Manap, şöyle konuştu: "Birçok şeyi kendimde dondurduğumu, birçok şeye ilişmemeye çalıştığımı fark ettim. Yakınlaşan tahliye olgusu tüm bunlarda bir alt üst oluşa, hareketlenmeye ve akışa yol açtı. Ben artık 30 yıl önceki ben de değildim. Tahliye de artık 30 yıl önceki tahliye değildi. Şüphesiz ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, dostlarım heyecanla çıkışımı bekliyorlardı. Benim için de aynı şey geçerliydi. Düşüncesi, hayali bile heyecan vericiydi ama diğer yandan biliyordum ki en az bu heyecan kadar acı ve hüzün bekliyor beni. Hangi yana baksam mezarlıklar, hatta mezarsız ölüler görecektim. Yüreğimi ağırlaştıran tek şey bu da değildi. Bir de arkamda bırakacaklarım vardı. 30 yıl cezaevinde kaldıktan sonra hala yaşamaya devam edip tahliye olabileceğimizi öngörmeyenler, 30 yıldan sonra bile dışarı çıkmamızı bizim için fazla lüks, kendileri için tehlikeli görebildi. Belaşla bu tahliyeleri engellemenin arayışına girdiler. Son yıllarda yoğunca devreye sokulan hücre cezalarının, infaz yakmaların, ek dava ve dosyalarının, gözlem kurulu uygulamasının bir de bununla ilgili olduğuna inanıyorum. Takip ettiğim ve gözlemleyebildiğim kadarıyla her bireyin durumu tek tek ele alındı, incelendi. 30 yılını dolduran her bireyin, her arkadaşın tahliyesinin engellenmesi için azami çaba sergilendi. Bazılarına mevcut antidemokratik yasa ve genelgeler zemin ve gerekçe yapılırken, bazılarında ise benim örneğimde olduğu gibi tümüyle hukuksuz, keyfi, hatta planlanarak tahliyeler engellendi."

Planlı rehine alma operasyonu

Manap, 30 yıllık tutsaklığının ardından cezaevinden çıkar çıkmaz gözaltına alınması ve tutuklanmasını ise şöyle özetledi: "2020'de yüzlerce kişiye açılmış, tutuklama kararının olmadığı bir soruşturma söz konusuydu. Savcılık, 6 Temmuz 2021'de ifademi aldı. Yazı örneği istendiğinde avukatımın hazır el yazısını talep ettim. Tahliye olduğum güne kadar hiçbir şekilde istenmemesine rağmen yazı örneği alınması konusu gözaltı nedeni olarak yedekte tutulmuş. Dosya savcısı değiştirilerek savcılığa verdiğim ifade yok sayılmış ve tahliye olmadan bir hafta önce cezaevi gözlem kuruluna çıkarıldım. Savcı, tahliyemin önünde bir engel olmadığını belirtti. Kurul 'iyi hal' belgesiyle tahliyeme karar verdi. Tahliye olduğum gün üç aramadan geçerek cezaevi bahçesine çıktım. Cezaevi ile ilişiğim sona erdiği, çıkmak için cezaevi kapısına yöneldiğim an sivil polisler etrafımı sararak gözaltı kararı olduğunu belirtti. 30 yıl sonra ellerim arkadan kelepçeli olarak polis arabasında cezaevi kapısından çıktım. Emniyet'te kaldığım 5 gün içerisinde suç delilleri türetilmeye çalışıldı. Cezaevinden beraberimde çıkardığım eşyalarım yanımda aranmadığı, sonradan eşyalarımın arasında örgütsel doküman olduğu iddia edildi. Ben 30 yıldır tutsak biriydim ama Emniyet'ten çıkarıldığımda ve adliye girişinde defalarca prova yapılarak kıskıvrak yakalanmışım gibi bir gösteri sergilendi ve kayıt altında alındı. Hakkımdaki iddianame alelacele tamamlandı. Mahkeme tarihimin seçimden dört gün önce 10 Mayıs olarak belirlenmesinin rastlantı olmadığı inancındayım. Defterlerimdeki her şiir, her şarkı sözü, her öykü, hatta arkadaşlarımın “oxirbe” diyerek vedalaşmak için yazdığı mektuplar bile suç unsuru olarak gösterilmeye çalışılmış. Ortada eylem veya eylemek yok. Propaganda, düşünce suçu bile yok. Hepsi cezaevi aramasından, denetiminden geçmiş. Bunlarla cezalandırılmak isteniyorum. Bunun varlığımın her halini reddetmek anlamına geldiğinin farkında olmak, demokrasi ve insan hakları açısından daha çok dehşet vericidir. Şahsımla alakası yoktur."

Boyun eğenler, ezenleri yaşatıyor

Manap, son olarak şunları ifade etti: "Hepimiz bu toplumsal gerçekliğin bir parçasıyız. Ülkemiz demokrasisizliğin, özgürlüksüzlüğün, yoksulluğun, yalnızlığın sancılarını taşıyorsa hepimiz bunda pay sahibiyiz. Toplumsal gerçeklikte ve hakikatte hiçbir şey birbirinden kopuk değildir. Hak gasplarının, baskıların yoğunca yaşandığı bir yerde birileri özgür olamaz, demokratik olamaz. Zindanların böyle olduğu bir ülkede toplum da öyledir! Krallara, diktatörlere çok kızan bir halk dönüp kendine bakmak durumundadır. Çünkü boyun eğenler olmazsa ezenler yaşayamaz. Tebaa olmazsa krallar yaşayamaz. Suskunlar olmazsa diktatörlerin ömrü uzamaz. Hiç kimse gelip bizim yerimize demokrasiyi ve özgürlüğü savunup yeni, güzel bir yaşamı inşa etmeyecektir. Toplumun kendi ortak, demokratik yaşamını sahiplendiği, onurlu barışını, birliğini inşa ettiği bir ülkede inanıyorum ki her şehir bir zindan ismiyle anılmayacaktır. Suç da suçlu da, zindan da zindancı da azalacaktır. Böyle bir ülkenin mümkün olduğuna, halklarımızın bunu yaratabileceğine inanıyorum. Tam da buna adım atmak için bir fırsat doğmuşken; haydi vira Bismillah!”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.