31 Mart’ta sadece belediye başkanları seçilmeyecek

Cafer TAR yazdı —

  • 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler Türkiye’de sadece hangi il ve ilçede kimin belediye başkanı olacağını belirlemeyecek, seçimli diktatörlük sürecinde önemli bir aşamayı da geride bırakacak.

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler Türkiye’de sadece hangi il ve ilçede kimin belediye başkanı olacağını belirlemeyecek; önümüzdeki yerel seçimlerin bunu çok aşan bir anlamı var. Türkiye’de birçok siyasal aktör bunun farkında ve buna göre pozisyon alıyorlar.

Önümüzdeki seçimlerin psikolojik atmosferini önemli ölçüde İYİ Parti belirledi; Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce masadan kalkma yeni dönemin işaret fişeğiydi ve bu süreç halen devam ediyor. Muhalefetin muazzam moralli girdiği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meral Akşener’in zehir zemberek açıklamalarla muhalefeti suçlayarak masadan kalkması ile Türkiye yeni bir siyasal/psikolojik sürece girmiş oldu.

Hiçbir akılla izahı olmayan bu tutum Türkiye’de muhtemelen derin devletin en önemli operasyonlarından biriydi. Akşener üzerinden yürütülen bu operasyonla Türkiye’de politik alan çok uzun bir süreliğine ırkçı/ulusalcı ve dinci ekibe teslim edilmek isteniyor.

Meral Akşener ve ekibinin mutlaka açıktan iktidar bloğu içerisinde yer alması gerekmiyor; bu saatten sonra İYİ Parti ve Akşener Cumhur İttifakı’nın gizli ortağıdır.

Türkiye 31 Mart’tan sonra seçimli diktatörlük sürecinde önemli bir aşamayı da geride bırakacak. Bu zamana kadar bütün seçimlere kamu kaynaklarını kullanarak giren iktidar, son yıllarda bürokrasi ve yargıda yaptığı müdahalelerle her iki gücü de yedeklemiş oldu. Bundan sonra seçim süreçlerinde kamu personeli ve yargı, iktidarın seçim kazanma da dahil iktidarın ihtiyaçlarını gidermek için çalışan basit birer aparata dönüşmüş oldular.

Bütün bu gelişmeler karşısında bir türlü doğru bir yerde pozisyon alamayan Yeniden Refah Partisi kendisini siyaseten koruyabilmek için bu sürece direnmeye çalışıyor; Fatih Erbakan kendi şahsi siyasal ikbalinin de 31 Mart’ta iktidarın alacağı olaya bağlı olduğunu biliyor.

Fatih Erbakan eğer iktidar şu anda muhalefetin elinde olan İstanbul, Ankara, Adana gibi belediyeleri anlamlı bir oy çokluğu ile alırsa siyasal alanın Yeniden Refah gibi yapılara tamamen kapanacağını biliyor. Gerçekten de eğer iktidar seçimlerde ezici bir üstünlük sağlarsa Deva, Gelecek, Saadet Yeniden Refah gibi partilerin politik olarak bir karşılığı kalmayacak!

İşte tam da bu noktada Meral Akşener Türkiye’de siyaseten mezarlık kazıcısı işlevi görüyor; düne kadar aynı masada oturduğu partilerin ve liderlerin iktidarla birlikte mezarını kazıyor.

Böyle bir senaryoda geriye muhtemelen iktidar bloğu, CHP ve DEM Parti kalır; geri kalan partilerin tamamı kurumsal olarak varlıklarını sürdürseler bile siyaseten hiçbir karşılıkları kalmaz. Bu süreç CHP’yi küçültür, DEM Parti’yi ise büyütür.

Cumhur İttifakı’nın siyaseti domine ettiği, başka bir ifade ile bir tür siyasal kartel kurduğu bir Türkiye’de majestelerinin muhalefeti ile yol almak mümkün olmaz; böyle bir Türkiye’de sadece iktidarı sorgulayarak muhalefet yapılamaz, topluma doğru bir perspektif verebilmek için Cumhuriyetin yüz yıllık pratiğini de eleştiri konusu yapmak gerekir.

CHP’nin bunu yapacak ne kadroları ne de birikimi var; gelinen aşamada en çaresiz durumda olan parti CHP’dir. Bu noktada tarih DEM Parti’ye büyük bir sorumluluk yüklüyor. DEM Parti yakın zamana kadar objektif olarak önemli ölçüde Kürtlerin partisi olarak görülüyordu; gelecekte ise muhtemelen açıktan Türkiye ve Ortadoğu’da bütün demokrasi talebinin odağı haline gelmek zorunda kalacak.

Kürt Halk Önderi kendisiyle kısa bir dönem için yapılan görüşme sürecinde DEM Parti’nin önünü hem teorik olarak hem de pratik olarak açmıştır. DEM Parti’nin teorik hazırlığı tamamdır; pratik olarak da özellikle son yirmi yılda önemli tecrübeler edinmiştir.

31 Mart sonrası uzun bir süre artık seçime gidilmeyeceği için AKP/MHP faşizmi kurmaya çalıştığı ırkçı/dinci sistemdeki eksikleri tamamlamaya ve muhtemelen seçimler nedeniyle ertelediği sert ekonomik tedbirleri hayata geçirmeye çalışacaktır. “Bu koşullarda Türkiye’yi yakın gelecekte daha fazla yoksulluk ve baskı bekliyor!” dersek, sanırım çok yanılmış olmayız.

CHP ve DEM Parti’nin iktidarın anayasa tuzağına düşmemesi gerekir; her defasında milliyetçi/devletçi goygoyculuğun etkisiyle Erdoğan/Bahçeli faşizminin tuzağına düşen Kemal Kılıçdaroğlu tarzını yeni dönemde CHP’nin mutlaka terk etmesi gerekir.

Parlamento dışı muhalefet bir süre sonra çok önemli hale gelecek; bu noktada yakın dönemde Serhat halkının ortaya koyduğu serhildan ruhu önümüzde önemli bir tecrübe olarak duruyor. Bu ruh bütün Türkiye’ye yayılmalıdır.

Bizim ve bütün insanlığın tarihinde direnenler kazandı, gelecekte de direnenler kazanacak!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.