33 Kurşun’un torunları: Bir mezarları olsun

Haberleri —

Türkiye devletinin Kürtlere yönelik en vahşi katliamlarından biri olan ve “Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı/Otuz üç Kurşun” diye hafızalarda yer edinilen katliamın üzerinden tam 72 yıl geçti. 28 Temmuz 1943 günü bir akşamüstü Wan’ın Qergelî (Özalp) İlçesinde kurşuna dizilerek katledilen 33 köylünün çocukları ve torunları, babalarının ve dedelerinin kemiklerini istiyor. Katliamının işlendiği Sefo Deresi’nin hala “yasak saha” kapsamında olmasına isyan eden 33 Kurşun’un çocukları ve torunları, özür bekledikleri devlete şöyle seslendi: “Haksız yere katlettiğiniz bu insanlar artık ölü, onların ne size ne de hiç kimseye bir zararı olmaz, cenazelerimizi verin.” 

28 Temmuz 1943 yılında “sınırı ihlal ettikleri” gerekçesiyle Wan’ın Saray ve Özalp ilçesine bağlı Hatrabesorik, Milanengiz, Runehar ve Heretel köylerinde askerler tarafından gözaltına alınan 33 köylü, dönemin 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle götürüldükleri Sefo Deresi’nde elleri arkadan bağlanıp diz çöktürülerek infaz edildi. İnfazda yer alan askerlerin gündeme yansıyan ifadeleri, infazın vahşice işlendiğini gözler önüne serdi. O tarihten bu yana hem devletin halen sessizliğini koruması hem de infaz alanında bulunan mezarlara “askeri bölge” gerekçesi ile yaklaşılmasına izin vermemesi katliama maruz kalan ailelerin acısını ikiye katlıyor. Katliam mağdurları, haksız ve suçsuz yere katledilen babalarının ve dedelerinin kemiklerini istiyor. 


Katliamı 6 yıl sonra askerler açıkladı

Devletin işlediği katliamın ardından 6 yıl sonra gördükleri haksızlığa daha fazla dayanamayan bazı askerler bildiklerini askeri mahkeme ile paylaşmasının ardından ortaya çıkan gerçekler, devletin Kürtlere yönelik sergilediği düşmanlığı bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Katliama ilişkin “sınır ihlali ve sığırların çalındığı” iddiaların 1949 yılında Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde dönemin asker tanıklarından verdiği beyanatlarla “İran’dan Saray’a mal ve davar kaçırmak işinin aslında 226. Alay 2. Sınır Taburu (Saray Taburu) inisiyatifinde olduğu” belgelerle ortaya çıktı. 


‘Kendimi bir cani olarak tanıdım’

Gözaltına alınan 33 köylünün ise Muğlalı’nın emriyle hayvan ahırlarında tutulduğunu ifade eden ve kayıtlara Yüzbaşı Tezer olarak düşen bir asker, köylülere yapılan işkenceleri şöyle anlatıyor: “33 köylü gözaltına alındıktan sonra bir ay boyunca ahıra konuldu. Köylülerin sırtlarına eyer vuruldu, ağızlarına gem takıldı ve askerler üstlerine bindiler. Ben bu olayın ne kadar iğrenç olduğunu sivil olunca anladım. Orada robot gibiydim. Sivilde kendimi bir cani, bir canavar gibi gördüm. Ne insanlık ne din ne de imanın askerlikte olmadığını gördüm.” 

Niğdeli asker İsmail Çolak’ın ifadeleri ise şöyle: “Köylüler yere dizüstü çökmüşlerdi. Her iki grup, yerde sürünerek yan yana gelmişti. Çoğu yüksek sesle dua okuyordu. Bağıran, çağıran, küfür edenler vardı. Ateş komutuyla yumdum gözlerimi. Şuursuzca basmışım tetiğe. Mermim bitmiş ama ben hala ateş vaziyetindeyim. İnsanlar gözlerimin önünde cansız vaziyette yatıyordu. Katliamın ardından ‘Dağ başını duman almış’ marşını söyleyerek Saray’a döndük.”

Katliamdan sonra 33 köylünün öldürüldüğünü öğrenen Saray halkı, gidip katledilenleri almak ve gömmek ister. Ancak cenazeler verilmez, Sefo Deresi’ne giriş çıkışlar kapatılır. 33 köylünün cesedi gömülmeden dere kenarında öylece bırakılır.


‘Cenazelerimizi verin’

Kurşuna dizilerek katledilen 33 köylünün çocukları ve torunları, babalarının ve dedelerin kemiklerini istiyor. Ailesinde 7 kişinin katledildiğini söyleyen Tahir Kuruncu, katledilen bu kişilerin babası ve amcaları olduğunu belirtti. Turuncu, “Yıllardır suçsuz ve günahsız yere babam ve amcaların katledildi. Yaşanan haksız katliama rağmen yıllardır babamın ve amcalarımın öldürüldüğü yere gitmemizi ve onlara mezar yapmamıza izin vermiyorlar. Devlet bugün de bu insanların katledildiğine yönelik hiçbir gerçekçe gösteremiyor. Ben buradan devlet yetkililerine sesleniyorum. Haksız yere katlettiğiniz bu insanlar artık ölü, onların ne size ne de hiç kimseye bir zararı olmaz, cenazelerimizi verin” dedi. 


‘Devlet özür dilesin’

Katliamın ardından 72 yıl geçtiğini ifade eden Naim Özay ise, akrabalarının ve dedesinin suçsuz ve günahsız yere katledildiğini ifade ederek, devletin haksız yere katlettiği dedelerinin kemiklerini istediklerini dile getirdi. Özay, “Katledilen insanların neden katledildiğini halen anlamış değiliz. Bizlerde bu devletin vatandaşlarıyız, bir devlet kendi vatandaşını katleder mi? Devlet suçludur ve devlet bu katliam nedeni ile bize özür borçludur. Devletin bizden özür dilemesini bekliyoruz”


Katliam mantığı hiç değişmedi

Dedesi katledildiğinde babasının 3 yaşında olduğunu ifade eden İlhan Özay, bazı kaynaklarda 33 kurşun nedeninin kaçakçılıkla bağdaşlaştırıldığını ifade ederek, buna yönelik bütün iddiaların yalan olduğunu kaydetti. Özay, “33 Kurşun Katliamının tek mantığı Kürtlere tahammül etmemek ve korkutmaktır. O günden bu güne Kürtlere karşı geliştirdiği katliam mantığı devam ediyor. Ben size hangi birini sayayım, Zilan, Dersim ve yine yakın tarihte Roboskî ve Suruç. Bu katliamlarının içeriğine baktığınızda hepsinin mantığında Kürtlere karşı tahammülsüzlük ve sindirme var. İşte 33 Kurşun gerçeğinde de bu yatıyor” dedi. 


 DİHA/WAN

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.