58’inci gün, dedem ve torunları

Dedem büyük bir adamdı. Sevilen bir adam. İnsanların köyümüze uğrama sebebiydi. Hala konuşulur: ‘Kalê te çû û gund vala bû.*’ Elleri dağlar eritmişçesine kocaman ve destansı hikayelerin izlerini taşırcasına kırışmıştı. İlginçtir ölümüne hastayken bile bükülmemişti beli, düşmemişti omuzları. Evet rahat yürüyemiyordu ama beli de hiç bükülmüyordu. Gözleri dimdik bakıyordu her seferinde. Kartal eğitiyormuş gibi bakıyordu karşısındakine. Bakışları keskindi ve gözlerinde masallar barındırıyordu.
Tekrarlamaktan hiç çekinmiyorum: Sevilen bir adamdı. Nüfusu 300’ü aşmayan köyden şehre geldiğinde hiç unutmam, onunla beraber hiç tanımadığım akrabalarımın düğününe gitmiştim. Düğüne giderken daha önce hiç görmediğim sokaklardan geçiyorduk. Ne fotoğraflarda, ne televizyonda, ne aile muhabbetlerinde rastlamamıştım o sokaklara. Bir anda karşıdan 20 – 25 yaşlarında 3 genç çıktı karşımıza ve dedemin ellerine eğildiler. Öpeceklerdi ellerini, dedem belinden büküldü, izin vermedi. Gençler dedeme bir isteği olup olmadığını sordular, dedem şakaklarından öptü gençleri ve biz yolumuza devam ettik. Biraz daha yürüdük. Sonra dedem yaşlarında biri geçti önümüzden. Geçerken önünü ilikledi, sağ elini sol göğsüne değdirdi ‘Selamün Aleykum’ deyip geçti. Dedem o adam geçerken hemencecik ceketinin önünü topladı, sağ elini göğsünün ortasına koydu, gülümsedi, belini büktü ‘Aleyküm Selam’ dedi ve yolumuza devam ettik. Senede 1 uğradığı bir koca şehirde nasıl olurdu da bu kadar tanınırdı. Şaşırmıştım.
İki oğlunu kaybetmişti dedem. Onlardan asla haber alamadı. Geri kalan çocuklarıyla sayısız kere işkencelerden geçti. Sayısız yarası vardı bedeninde. Hiçbir savaşa girmeden, dimdik savaştı hep. Birçok torununu kaybetti ve birçok deprem yaşadı. Bakışlarındaki masalları susmamıştı tüm bunlara rağmen.
Hastalanmıştı ömrünün sonlarında. Geçmişin izleri hastalığa dönüşmüş, gözlerinde gülümseyen masalları, avuçlarında biriken destanları silmeye koyulmuştu. Onun günden güne eriyişini çok geç fark etmeme de yine dik duruşu neden olmuştu. Bilmiyordum ve o eriyordu. Bir gün serçe parmağının kapıya sıkışıp koptuğunu söylediler. Gözlerimi kapattım, çenemi gerdim, dişlerimi sıktım duyunca. Annemin sağ eli sol göğsüne gitmişti ve nefes almaya çalışıyordu. Biz serçe parmağının acısından kıvranırken o, acıyı unutmuştu bile. Parmağının nasıl koptuğundan emin değildi. Önemsiz bir şeymiş gibi yapıyordu.
Getirdiler şehre. Hastaneye götürdüler. Kopan parmağı için gittikleri doktor onları başka bir doktora yönlendirdi. Bir şeyler yapıldı orada. Sonra eve dönüldü. Sonraki gün tekrar gidildi hastaneye. Doktor bir şeyler söyledi. Anlamadılar. Bir kağıda yazılmıştı hastalığın ismi. O günden sonra kimse söyleyemiyordu hastalığın ismini. Bir tek ben ezberlemiştim. Parkinson. Hastalığın ismini artık herkes ezberlemeye başladığı gün öldü dedem.
***
Cumartesi günü 53’üncü günüydü açlık grevlerinin. 3 Kasım 2012 Cumartesi. Cumartesi günleri önemlidir. Dedemin torununun İzmir Aliağa Şakran Cezaevi’nden haftalık telefon hakkını kullanıp evi arama günü. Telefon gelmeden önce gazetelere baktım kimse ne dedemden, ne torunundan bahsediyor. Televizyonlara baktım ne dedemin destanlarından, masallarından bahseden var, ne torunundan.
Sanki dedem hiç ölmemiş gibi davranıyor herkes. Sanki dedemin torunları dedemle vedalaşabilmiş gibi. Sanki dedem yitirdiği çocuklarını son defa görebilmiş gibi. Sanki dedem bana hala masallar anlatıyormuş gibi. Herkes hiçbir şey yokmuş gibi yaşıyor.
***
58 gün boyunca susulur mu? Konuşmadan, bir şeyler yapmadan 58 gün nasıl durabilir bir insan.
Lise yıllarında 20 gün devamsızlık hakkım vardı. 20 gün dolunca ya okulu bıraktığıma, ya da okuldan atıldığıma kanaat getirilirdi.
Geçen izlediğim bir filmde ‘2 saat içinde seni aramazsam bil ki başıma bir şeyler gelmiştir.’ diye bir replik vardı.
Ya da eve birkaç saat geciktiniz diye babanız aramaz mı sizi ‘Oğlum/kızım nerde kaldın?’ diye. Veya siz oğlunuzu/kızınızı merak etmez, aramaz mısınız nerede kaldı diye. Yahu bilgisayarınız donduğunda birkaç dakika herhangi bir işlem yapamadığınızda bilgisayarda bir arıza olduğunu düşünüp tedirgin olmaz, bilgisayarınızı kurtarmak, için bir şeyler yapmaz mısınız?
58 gün oldu ve dedemin torunları, dedelerinizin torunları ölüyor. Susuyorsunuz.
Sustuğunuz için utanın. Ölüme ortak olduğunuz için utanın.
* Deden gitti, köy boşaldı.
