‘2012 şiddetli bir mücadele ile geçecektir’

Haberleri —

Yeni yılın çok kapsamlı bir mücadele yılı olduğunu söyleyen Koma Civakên Kurdistan (KCK) Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, “Özgürlüğü de, demokrasiyi de mücadele getirecektir” dedi. ANF’nın Bayık ile yaptığı söyleşinin son bölümünü yayınlıyoruz.


Kürt sorununun çözümü konusunda Türk devleti ile bir diyalogunuz var mı? Hangi şartlar altında böyle bir diyalog gelişebilir?
Türk devletinin inkar ve imha harekatı var, yok etmek istiyor. Toplumun ve demokrasi güçlerinin buna tepkisi var. Bu politikalar Türk devletinin Kürt sorununda bir çözüm değil de bir imha konseptinin olduğunu ortaya koyuyor. İşte tam da bu sırada AKP yandaşı basın, Taraf gibi özel savaşın psikolojik boyutunu üstlenmiş bir gazete bu tür haberleri yayınlamayı bir görev biliyor. Hiçbir gerçekliği olmadığı halde bunların gündeme getirilmesinin bilinçsizlik, bilgisizlik ya da yanlış enforme edilmeden kaynaklandığını sanmıyoruz. Kürt Özgürlük Hareketi’yle devlet arasında hiçbir görüşme olmamıştır. Dolaylı da olsa herhangi bir görüşme yoktur.
Güneyli güçler Türkiye’ye gitmişler, bazı şeyler konuşmuşlardır, bazı konularda belki anlaşmalar da yapmışlardır. Ama bunlar onların kendi görüşmeleridir, kendi tartışmalarıdır. Ne konuştuklarını bilmiyoruz. Kuşkusuz Güney Kürdistanlı güçler sorunun demokratik temelde çözümünü istiyorlar. Bunu çeşitli biçimlerde kamuoyuna açıklıyorlar. Ama Türk devletinin bu tür yaklaşımlara değer verdiğini sanmıyoruz.
PKK ile devlet arasında görüşmeler olmuştur. Özellikle 2008’den sonra doğrudan olmuştur. Ancak bu görüşmeler devletin iradesinden, isteğinden ve çözüm anlayışından değil, Kürt sorununu demokratik temelde çözme zihniyetinde olan hareketimizin iradesi sonucunda gelişmiştir. Bu süreçte sürekli tek taraflı fedakarlık yapan hareketimiz olmuştur. Önder Apo’nun da, hareketimizin de yaklaşımı bu olmuştur. Görüşmeler neden kesildi denilirse, AKP’nin politikaları sonucu kesilmiştir. AKP bu görüşmeleri zaman kazanma ve oyalama olarak ele almıştır. Kürt Özgürlük Hareketi bu oyalamaların artık kabul edilemeyeceğini ortaya koyunca görüşmeler kesilmiştir. İşin gerçeği budur. Artık eskisi gibi bir süreç olmaz. Olacaksa Kürt halkının talepleri bellidir.

AKP’ye yakın Kürtlerin de desteklediği ‘silahlı mücadelenin Kürtler açısından bir değerinin kalmadığı’ söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP’nin, AKP yandaşı basının ve AKP’ye yakın Kürt çevrelerin son zamanlarda ‘silahlı mücadele dönemi bitmiştir, Kürtler için silahlı mücadelenin bir anlamı kalmamıştır” diyerek Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik saldırılarını arttırdıklarını görmekteyiz. Kuşkusuz bu dil özel savaş merkezinde üretilip psikolojik savaş araçlarına, bunların kalemşorlarına ve sözcülerine verilen bir dildir. Bunu kesinlikle böyle görmek gerekiyor. Türk devleti yüz yıldır Kürtler yararlanmasın diye yasalarını ve anayasasını antidemokratik kılmıştır. Türkiye hala Kürtleri siyasal egemenlik altında tutup kültürel soykırıma uğratmak isteyen bir devlettir. Karakteri despotiktir, faşisttir. Uygulamalarıyla bu gerçek açığa çıkmıştır. Gerçekler ortadayken silahlı mücadelenin Kürtler açısından değerinin kalmadığı söylenemez. Değeri vardır. Gerilla meşru savunma gücüdür. Kürtler hala silahlı yöntemlerle yok edilmek istenmektedir. Öyle Türk devletinden ve AKP Hükümetinden iyi niyet beklemek, PKK silah bıraksaymış AKP Hükümeti sorunu çözermiş yaklaşımları içinde olmak en hafif deyimle safdilliktir, esasında da gaflettir. Bunlar Kürt halkını diri diri mezara gömmenin dayatmalarıdır. Ne Kürt halkı, ne Kürt Özgürlük Hareketi, ne de gerilla bu tür söylemleri ciddiye almaktadır. Başka kapıya gitsinler, sorunun çözümü üzerinde yoğunlaşsınlar. Bu tür şeyleri söyleyen Kürt işbirlikçilerine değinmek bile gerekmez. Bunlar kesinlikle ruhunu satmışlardır. Kürt halkı Türk devletini ve AKP’yi zorladığı için AKP ve Türk devleti bunlara değer vermektedir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi olmasaydı, kimse bunlara beş metelik değer vermezdi. Bunu aklı başında olan herkes bilmektedir. Özellikle Kürt halkı bu gerçeği görmektedir.

Suriye’de PKK’nin iktidardaki Esad’ı desteklediği yönünde haberler basında yer alıyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

PKK’nin Suriye’de iktidardaki Esad yönetimini desteklediği doğru değildir. Yıllardır bu rejime karşı mücadele veren, direniş gösteren, Suriye’nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun demokratik çözümünü ve Demokratik Özerklik’ isteyen ve bu konuda ağır bedeller ödeyen bir hareketin mevcut rejimin politikalarını desteklemesi mümkün müdür? Bu bir çarpıtmadır. Bu, Suriye’deki diğer muhaliflerin Kürtleri kendi yedeklerine alamadıkları için ortaya attıkları bir iddiadır.
Kürt Özgürlük Hareketi Kürt halkının Demokratik Özerklik’i kabul etmeyen hiçbir rejimi desteklemeyeceği gibi, hiçbir güçle de ilişkilenmez, ittifak kurmaz. Kürtler haklı olarak Suriye’deki siyasal mücadelede kendi özgürlüklerini ve demokrasilerini esas alacaklardır. Kuşkusuz Kürtler Suriye’nin demokratikleşmesini istiyorlar. Mevcut Suriye rejiminin halkların ihtiyaçlarına karşılık vermediği açıktır. Ama buna muhalefet eden güçlerin yaklaşımı doğrudur demek, Suriye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda bir politikaları var demek gerçek dışıdır. Zaten önemli bir bölümü Türk devletiyle ilişkilidir. Türk devleti de Suriye’de Kürtlerin kazanım elde etmemesi için çalışmaktadır. Suriye’de Kürtler dışlanmaya çalışılıyor. Suriye’de Kürtlerin siyasi iradelerinin tanınmadığı, muhatap alınıp taleplerinin karşılanmadığı bir demokrasi olabilir mi? Kürt sorununda demokratik çözüm iradesi olmayan hiçbir siyasi güç demokratik olma iddiasında bulunamaz.

Kürtler açıkça Kürt sorununun demokratik çözümünü, Demokratik Özerklik, yani Kürtlerin demokratik özyönetimlerinin tanınmasını ve Suriye’nin demokratikleşmesini istiyorlar. Bu talepleri nettir, bunlardan vazgeçmeleri de mümkün değildir. Mevcut durumda ne Suriye devleti Kürt halkının bu taleplerini karşılamaktadır, ne de muhalif olanlar Kürt halkının bu taleplerini karşılayacak zihniyete sahiptir. Ama Suriye’nin şu andaki en büyük demokratik gücü yine Kürtlerdir, Kürtlerle birlikte Arap halkının emekçilerdir, gençleridir, kadınlarıdır, Ermenilerdir, Dürzilerdir, Süryanilerdir. Bunlar Suriye’nin demokratikleşmesinin motor gücüdürler. Belki çatışma bu iki güç arasında sürüyor, ama Suriye’nin demokratik dinamizmi Kürtlerin öncülük ettiği bu çevrelerdir. Suriye’ye bir demokrasi gelişecekse, Suriye demokratikleşecekse, ona bu ruhu ve gücü verecek olan Kürtler ve demokratik çizgideki bu toplumsal güçlerdir. Bunun herkes tarafından görülmesi gerekmektedir.


Türkiye ve Batılı devletlerin Suriye üzerindeki hesaplarını dikkate alarak nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?
Suriye’deki siyasal mücadele sadece Suriye’yi ilgilendiren bir konu değildir. Bütün bölgedeki siyasal sürecin, siyasal dengelerin nasıl olacağı bir yönüyle de Suriye’deki bu siyasal mücadelenin sonuçlarıyla belli olacaktır. Bu siyasal mücadele sonucunda ortaya çıkacak Suriye gerçeği, Ortadoğu’nun nasıl bir siyasal karakterde şekilleneceğini de belirleyecektir. Suriye’nin tarihte böyle bir rolü vardır. İslamiyet Arabistan’da çıkmış, ama Suriye üzerinden büyük imparatorluk olmuş ve yayılmıştır. Yine Arap milliyetçiliğinin Arap dünyasında etkili olup bir akım olarak siyasal sistem haline gelmesinde Hafız Esad’ın Şam’ı belirleyici olmuştur. Kuşkusuz Nasır bu harekete öncülük yapmıştır. Ancak Suriye olmasaydı, Arap dünyası içinde bu akımın etkinliği bu düzeyde gelişmezdi. Tarihte de böyle bir rol oynamıştır. Bugün de Ortadoğu’daki mücadelenin nereye evrileceği Suriye’de belirlenecektir.
Kürtler açısından da benzer bir durum söz konusudur. Suriye’deki mücadelenin Kürt halkının özgürlüğü ve Demokratik Özerklik’iyle sonuçlanması, tüm bölge gericiliğinin çözülmesinde çok önemli etkide bulunacaktır. Suriye’de Kürtler bir statü elde eder ve Demokratik Özerklik kazanırlarsa, Güney Kürdistan’daki statü de dikkate alındığında, Türk devletinin Kürt sorununu çözmekten kaçınmasının zorlaşacağı açıktır. Bu nedenle ABD’nin bölge politikalarına endekslenmiş, bölgedeki ajanlığını kabul etmiştir. 2003’te Irak’ta yapamadığımı şimdi yaparım diyor.
Türkiye Suriye’ye müdahale eder mi? Bu zor görünüyor. Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi kolay değildir. Bunun Türkiye’ye pahalıya patlayacağı açıktır. Kürt halkının direnişiyle karşılaşabilir, bu da ona pahalıya mal olabilir. Böyle bir maceraya atılacağını sanmıyoruz. Tüm bunlar dikkate alındığında, Suriye’deki en etkili güç olan Kürtler başta olmak üzere Süryanilerin, Dürzilerin, emekçilerin, kadınların, İhvan-ı Müslim dışındaki Sünni toplumun ve İhvan-ı Müslim’i kabul etmeyen aşiretlerin içinde olduğu bir blok geleceğin Suriye’sinde daha etkili olma şansına sahiptir. Yeter ki doğru politika izlesinler, aceleci davranıp heyecanla yaklaşarak iktidar mücadelesinin bir parçası haline gelmesinler. Bizim yaklaşımımız bu çerçevededir.

2011 yılında AKP’nin tasfiye politikaları ve buna karşı Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişi dikkate alındığında, hareketiniz 2012 yılına nasıl bir anlam ve önem biçiyor?

Hareketimiz 2011 yılında büyük bir siyasal mücadele vermiştir. İlk altı yedi ayı yoğun bir siyasal mücadeleyle geçmiştir. Yaz ortasından itibaren ise gerillanın muazzam bir direnişi ortaya çıkmıştır. Biz 2011 yılını ‘ya demokratik çözüm ya da mücadele’ yılı olarak tespit etmiştik. Buna karşı belirli bir siyasal mücadele içine girilmişti. Ama Önder Apo yine de belki bir demokratik çözüm imkanı ortaya çıkarır düşüncesiyle AKP Hükümetine 2011 Haziran seçimlerine kadar bir şans tanımıştır. 12 Haziran seçimlerinden sonra AKP’nin tutumunu net ortaya koymasını istemiştir. Ancak Türk devleti Önderliğimizin ve hareketimizin bu yaklaşımına olumlu cevap verme yerine, daha ilk günden milletvekillerini zindanda tutarak, BDP üzerinde şantaj politikası izleyerek, yine Önder Apo’nun hazırladığı, bize sunduğu ve bizim de onayladığımızı protokolleri kabul etmeyerek, pratikleştirmeyerek bir çözüm politikası olmadığını ortaya koymuştur.
2011 yılında AKP’nin kendine demokrat, kendine Müslüman maskesi düşürülmüştür. Yüzde elliye yakın oy olmasına rağmen, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda bir iradesinin olmadığı, esas olarak da devleti ele geçirip kendisini devletin başat gücü yapmak istediği, tüm amacı, hedefi, ütopyası ve projesinin bu olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Önder Apo bunu AKP’nin 1930’ların CHP’si gibi tek parti haline gelme zihniyeti ve pratiği olarak değerlendirmektedir. AKP’nin kendine Müslüman, kendine demokrat olduğunu, Kürt sorununu çözmeyeceğini, bu konuda oyalama yaptığını, fırsatını bulduğunda Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek istediğini gözler önüne sermiştir. Bunun deşifre edilmesi sadece Kürt halkı için değil, Türkiye halkları için de büyük bir kazançtır.
Öte yandan 2011 yılında gerillanın her türlü eylemi yapacağı açığa çıkmış ve büyük bir direniş gücü olduğu gösterilmiştir. Bunun karşısında Türk devleti hem gerillayı ezmeyi, hem de siyasi soykırım operasyonlarıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin toplumsal tabanını zayıflatıp kendine göre etkisizleştirmeyi düşünmektedir. Bu gerçekler dikkate alındığında, 2012 yılı bizim açımızdan AKP’nin bu saldırı politikalarının kırılacağı ve demokratik çözümün kaçınılmaz kılınacağı bir yıl olacaktır. 2012 yılı şiddetli bir mücadele içinde geçecektir. Biz bu yıla böyle bir anlam biçiyoruz. Çünkü AKP’nin “Diğerleri yapamadı, ben yaparım” diyerek Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme ve halkın özgürlük ve demokrasi taleplerini bastırma gibi bir yaklaşımı vardır. Bunu başaracağını düşünmektedir. Zaten Genelkurmay ve derin devletle Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesi konusunda anlaşmıştır. Bu açıdan 2012 yılının şiddetli bir çatışma içinde geçeceği şimdiden anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle 2012 yılının 2011’den bazı farkları olacaktır. Herhalde uluslararası güçlerin daha fazla içinde olduğu bir mücadele yılı olacaktır. Uluslararası güçlerin daha fazla devrede olacağı bir mücadele yılı olacaktır. 2012’deki mücadeleler sadece Türkiye ve Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi olmayacaktır. Bütün Ortadoğu’nun şekillenmesi açısından da Türkiye’nin konumunun ve Kürt halkının konumunun ne olacağını ortaya çıkaran bir mücadele yılı biçiminde geçecektir.
Kuşkusuz Türk devleti Kürtsüz bir bölge düzeni kurmak istemektedir. Ama Kürtsüz bir bölge düzeni kurmanın zor olduğu dikkate alındığında, 2012 yılı Kürtlerin konumu ve Ortadoğu’daki yerinin ne olacağının belirleneceği bir siyasal mücadele süreci olacaktır. Kuşkusuz Türk devleti dış güçlerin ajanlığını, taşeronluğunu yaparak Kürtlerin hak kazanmasını engellemeye çalışacaktır. Ama 21.yüzyılda 20.yüzyıl sistemi gibi Kürtlerin dışlandığı bir sistemin kolay olmayacağını 2012’de görecektir. Biz bu açıdan 2012’yi çok kapsamlı bir mücadele yılı olarak görüyoruz. Askeri, siyasi ve diplomatik çok yönlü bir mücadele içinde geçecektir. Kürt sorunu artık uluslararası ve bölgesel politikaların bir parçası olarak ele alınacaktır.

Bu çerçeveden bakıldığında 2012 yılında Kürt halkı üzerine düşen görevler nelerdir?

AKP’nin özel savaş politikalarına kesinlikle kanılmamalıdır. Direniş ve mücadeleden başka hiçbir yol Türk devletini ve AKP’yi çözüm noktasına getiremez. Bunu bilmek gerekiyor. Saldırılar dikkate alındığında, her genç, her kadın ve her Kürt kendini bir örgütçü olarak görmeli, örgüt bilincini geliştirmeli, bir araya gelip örgütlenmesini bilmelidir. İlla birilerinin gelip kendilerine örgütsel öncülük yapmasına gerek yoktur. Kürt toplumu kırk yıllık mücadele içinde pişmiştir. Ortak ve örgütlü davranmanın önemini bilmektedir. Bu açıdan Kürt halkı zaten direnişçi karakterini ortaya çıkarmıştır. 2012 yılında da örgütlü bir biçimde direnerek demokrasinin, yani Demokratik Özerklik’in ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin zafer yılı haline getirmesi gerekmektedir.
2012 yılında Önder Apo’yu sahiplenmenin daha da etkili kılınması gerekiyor. 2012 baharını ve yazının gerçek anlamda Kürt baharının finali haline getirilmesi gerekiyor. Kürtler zaten otuz yıldır Kürt baharını yaşıyorlar, büyük bir direniş içindeler. Kürt toplumu büyük devrimci dönüşümler yaşamıştır. Bu birikimleri, bu devrimci dönüşümleri, bu büyük mücadeleleri artık başarıya götürmenin zamanıdır. Kürt halkı, Kürt gençliği 2012’ye böyle böyle yaklaşmalı, tamamen direnişe kilitlenmelidir. Özgürlüğü de, demokrasiyi de mücadele getirecektir. Bu temelde halkımıza ve dostlarına 2012 yılında başarılar diliyoruz.

Soykırım yapmak için ROJ TV kapatıyorlar

ROJ TV davasında sona gelindi. Kürt basını üzerinde estirilen bu terörü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye kendini ABD’nin ve Avrupa’nın Ortadoğu’daki ajanı veya taşeronu yaparak, bunun karşılığında Kürt Özgürlük hareketinin tasfiye edilmesini istiyor. Avrupa’daki Kürt basınını susturmak istiyor. Bu nedenle ABD üzerinden ROJ TV’yi kapatmak istiyor. ROJ TV’nin kapatma davası kesinlikle ABD’nin yürüttüğü baskıların sonucudur. ABD baskısı olmasaydı, hiç kimse ROJ TV hakkında dava açamazdı. Bu aslında Avrupa’daki basın özgürlüğünün de, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün, siyasi özgürlüklerin siyasi ve ekonomik çıkarlara kurban edildiğinin kanıtıdır. Eğer ROJ TV kapatılacaksa, Türkiye’deki bütün televizyonların kapatılması lazım. Kürtler üzerinde daha kolay baskı ve zulüm yapmak için ROJ TV susturulmak istenmektedir. Türk egemenleri Ermeni soykırımını yaptılar, Ermenileri bitirdiler; şimdi de Kürtleri soykırıma uğratmak istiyorlar. ROJ TV’nin kapatılmak istenmesi bu amaçladır. ROJ TV hakkında yakında karar verilecek. Umarız ekonomik ve siyasi çıkarlar değil, halkların ve toplumların yüzyıllardır, bin yıllardır yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesi sonucunda ortaya çıkan basın ve ifade özgürlüğü kazanır.

‘AKP’nin İslam maskesini düşürdük’

AKP Hükümeti şimdi de Kürt mellelere kadro vererek sisteme yedeklemeye çalışıyor. Bu çalışmayı nasıl görmek gerekir?

Türk devleti Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini bastırmak için her zaman din kardeşliğini kullanmıştır. Abdülhamit’ten bu yana bu politikayı kullanılarak Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri susturulmaya, Kürtler bu taleplerinden vazgeçirilmeye çalışılmıştır. İslamiyet’te ümmet kardeşliği önemlidir. Ancak İslamiyet’i de, ümmeti de, ümmet kardeşliğini de bir özel savaş aracı haline getirmiştir.
AKP Hükümetinin on yıldır iktidarda tutulmasının en önemli nedenlerinden biri, Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi’ne karşı kullanılacak en iyi hükümet ve İslam maskeli olmasıdır. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi AKP’nin bu politikalarını önemli oranda boşa çıkarmıştır, maskesini düşürmüştür. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi çıkışından itibaren din olgusuna klasik sol yaklaşımlardan daha farklı bakmış, dinin tarih içinde toplumsal işlevi olan bir olgu olduğunu görmüştür. Özgürlük Hareketi’nin dine bu doğru yaklaşımı, yani halkın diniyle taşıdığı ahlaki, toplumsal ve kültürel değerlere saygılı olduğunu göstermesi, AKP’nin dini Kürt halkı üzerinde sömürgeci egemenliğin bir psikolojik savaş aracı olarak kullanma politikasını boşa çıkarmıştır. AKP ‘Sivil Cuma’larda olduğu gibi Kürt halkından inançlı insanların devlet politikalarını kabul etmediğini ortaya koymuştur.
Kürt tarihini bilenler Kürdistan’daki ilk yurtseverliğin Kürt mellelerinin içinden çıktığını iyi bilirler. Nitekim bu karakterleri gereği Kürt isyanlarının, Kürt direnişlerinin içinde Kürt melleleri önemli yer almışlardır. Kadı Muhammet, Şeyh Said, Seyid Rıza, Molla Mustafa Barzani, Abdurahman Timoki ve daha birçok melle toplumların yurtseverlik değerlerini geliştirdikleri gibi, direnişlerine de öncülük yapmışlardır. Mellelerin maaşa bağlanması ya da ‘Şafilik Diyanet içinde yer alsın, Alevilik diyanet içinde yer alsın’ gibi yaklaşımlar kesinlikle doğru yaklaşımlar değildir. Bunlar tamamen inançları kirletmenin yoludur. İlke şu olmalıdır: Devlet elini dinden çekmelidir, inançları, inançla ilgili görevleri cemaat örgütlenmeleri yapmalıdır. Ancak böyle bir yaklaşımla din özündeki doğru kültürel değerleri koruyabilir. Yoksa tarihte olduğu gibi baskının, zulmün, iktidarların, devletlerin hizmetine sokulur.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.