‘Allah belanızı versin!’

Haberleri —

Büyük kentte. Dörtkapı arasında bir yerde.
Musa Anter’in vurulduǧu yerin yanıbaşında.
Fahri Diyarbekir’li olan benim rüyalarımı süsleyen o diyarda.
“Hêviya Welat” dergisinin herhangi bir sayfasında, bıçakla vurulan bir hırsızın akan kanını gören Xançepek’li bir çocuǧun “Hawar” dediǧi mekanın az ötesinde.
Türkiye‘yi temsilen gittiǧi Kürdistan’da, Erdoǧan’ın hükümsüz kılanların başkentinde.
Bu kez başka bir “Hawar!” sesi duydum.
Kürdistan kutbunun sesi bu kez Osman Baydemir’di.
“Allah belanızı versin!” diyordu.
Ve bir türlü dinmek bilmedi bu ses.
Ona bunu söyleten tüm “geç kalmışlara” bir “Hawar!” gibiydi.
Kürtler’e Kürtçeyi yasaklayan;
Avrupa camekanında Kürtçe’ye yasaǧı “kaldıran” Türkiye’deki hükümetin derin devlet politikasının, nefes almaz hale getirdiǧi Kürt emekçilerinin sesi gibi duydum: “Allah belanızı versin” nakaratında.
Erdoǧan’ın 31 Ekim’de Merkel ile buluşma saatlerinde, Berlin’in “Brandenburger Tor”undaki mitingde, Diyarbekir’den 4 bin kilometre uzakta, yaşlı bir kadın:
“Allah belanı versin. İnşallah yakında senin de Kaddafi gibi tepetakla alaşaǧı olacaǧını göreceǧim” diyordu.
Ona bunları söyleten, 49. Gününde açlık grevinde giderek ölümün eşiǧinde olan yeǧeni ve arkadaşları için “şov yapıyorlar” diyen Erdoǧan’dı.
Ve Erdoǧan, Türkiye’ye geri döndüǧünde, Diyarbekir’deki “sömürge Valisi”ne emir verdi: Kürtler’e yürümek yasak!
Sonra gerekçelendirdi:
“Başkasının özgürlüǧünün başladıǧı yerde, sizin özgürlüǧünüz biter”.
Rosa Luksemburg’un bu tarihi sözünün “kolonyal faşizan uygulamalar için” katledilmesine şaşırmadım.
Wilhelm Reich’ın entelektüelleri “faşizmi kitlelere taşıyan” uǧursuz adamlar olarak tanımlamasının ne kadar yerinde olduǧunu gördüm.
O konuşurken, arka planda mevzilenen ve Rosa Luksemburg’un, yaşamı yaşam kılan sözlerini, Kürtler’i katletmek amacıyla, Erdoǧan’a fısıldayan, çaresiz adamlar gördüm.
“Allah belanızı versin!”
Bunu biraz da Allah belanızı verecek gibi duydum.
Çünkü sonrası geldi: “Faşistler!”
Bu da sonu bitmeyen bir “nakarat” oldu. Ahmet Türk’ün tüm çabalarına raǧmen, yaşadıkları kentte hayat damarları kesilen insanların sesi Baydemir‘in nefesi kesilmedi: “Faşistler!”
Bu sahneyi seyrederken, Erdoǧan’ın Berlin’de temsil ettiǧi “hasta rejim”in çehresini gördüm.
Erdoǧan giderek bir çaresizliǧin sembolü haline geliyor, “çözüm”ün sadece mutlak kopuşta olduǧuna inanan biri olarak, Erdoǧan Hükümeti’nin bir çözüm yaratacaǧına inanmıyorum.
Ancak tüm bu olanlardan sonra, Erdoǧan’ı birkaç konuda “doǧru karar” vermeye mecbur kılacak bir Kürdistan olacaǧına inanıyorum.
Eǧer Erdoǧan, Kürdistan’daki halk iradesine saygı göstermezse, Batı Avrupa’da “intihar ayı” olarak kabul edilen Kasım ayı sona erdiǧinde, Erdoǧan Hükümeti de intiharın eşiǧinde olacak.
Kürtler’i nefessiz bırakanlar, boǧuluyorlar: görünen son sahne bu.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.