‘Damgalı’ kadınlar!

Haberleri —

Bir insan vücuduna damga, neden vurulur? 
Özünde damga, resmi bir merciinin veya yetkili kişi ve kurumların, bir konuya ilişkin onayına vurgu yapar.
TC hukuk yapısında, uzun yıllara varan bir geçmişe sahiptir damga. Resmi evraklara vurulan damganın yanı sıra insanların el ve kollarına vurulan damgalar da vardır. Örneğin seçimlerde oy kullanımında tekrarı, insanca yöntemlerle önleyemeyen devlet, insanların ellerine damga vurur.
Yaş tashihi için adli tıbba gönderilenlerin, kimliklerinin doğruluğunu tespit etmekten aciz devletin yargısı da, bireylerin kollarına basar aynı damgayı.
Negatif bir sürü karşılığı olan „damgalı“ kavramı ise Türkçede, çeşitli suçlara işaret eden bir deyim haline gelmiştir.
Birinin, toplum tarafından kabul görmeyen ve artık teşhir olmuş icraatlarını ifade ederken, o kişi için genelde „damgalı“ deyimi kullanılır.
Yani bir yönüyle „suçlu“ anlamına gelen bu deyimin „teşhir olmuş“ ve „toplumdışı“ gibi karşılıkları vardır. „Damgalı“ olan, „sanık“tır, „sabıkalı“dır.
Ele-kola basılan damgaların mürekkebi, bir iki gün içinde geçse de, deyim yerindeyse: ‘alına vurulan damgaların’ insan psikolojisinde açtığı yaradır, asıl kalıcı ve ürkütücü olan!
İnsanı, üzerine „onaylanmıştır“ mührü vurulabilecek bir eşyaymış muamelesine tabii tutan damgalama yöntemi, aşağılama üzerine kurgulanmış bir yöntemdir gerçekte.
Özellikle bakirelik kontrolüne yollanan kadınların, kollarına vurulan damgaların tek anlamı ve amacı, kadınların cinsel teşhiridir.
Kadınların, muayeneye zorla yollanmasının başlı başına bir cinsel ve psikolojik işkence olduğu bir durumda, onların vücutlarına bir de „sanık“ damgasının vurulması, en başta insan haklarına aykırıdır.
Bir de kadınların ‘bakireliklerini kanıtlamaya’ zorlanmasının cinsiyetçi, ayrımcı ve aşağılayıcı anlamı dışında, jinekolojik muayeneye çoğunlukla asker-polis refakatinde yollanmalarının, onlarda yarattığı psikolojik işkenceyi tahmin etmek zor değil.
Bunun için, bütün kadın hakları savunucuları yıllardır, tecavüze uğramış bir kadını damgalayıp, peşine iki asker takarak muayeneye yollama üslubunun aşağılayıcılığına dikkat çekmeye çalışıyor.
Ama bu uygulamaları ortadan kaldırmak yerine, şu sıralar devlet yargısının tacizci erkekleri koruma derdine düştüğünü görüyoruz.
Yargı kuruluşlarına korunma talebiyle başvuran bir kadını, adliye binalarında, duruşma sırasında dahi koruyamayıp, kocası tarafından vahşice katledilmesine seyirci kalan, dolayısıyla suça da ortak olan, bu erkek egemen devlet yargısıdır.
Aynı devlet yargısı, korunma talebi başvurusu için karakola giden kadını korumak yerine, ona cinsel tacizde bulunan polis şeflerine „iyi hal“den ceza indirimi uygulamakla, kadınlar aleyhine verdiği kararlarda, kendi rekorunu bir daha kırabiliyor.
Söz konusu polis şefi olunca, cinsel tacizden sabıkalı olsa da, nezaretteki mutlak savunmasız bir insanı kurşunlayıp katletse de „iyi halli“ görülebiliyor devletin yargısı tarafından.
 Sağlıklı bir insan aklından beklenen; en azından adli tıp kurumları ve kliniklerde sağlık personelinin, jinekolojik muayeneye getirilen kadınlarla empati kurmaları ve onların mağduriyetini anlamaya çalışmalardır. Ne yazık ki oralarda bile bazı doktorlar ve sağlık çalışanlarının, cinsel taciz veya tecavüze uğramış kadınlara „potansiyel suçlu“ nazarıyla baktıkları da bu ülkenin gerçekliğidir.
Ülke gerçekliği bu iken, güya medeniyetin beşiği Avrupa’da da konu kadınlar olunca, aynı ayrımcı ve aşağılayıcı yargı kararlarıyla karşılaşabiliyoruz. Daha dün Almanya’da, 24 yıl boyunca kendi kızına tecavüz eden „baba müsveddesine“ sadece 2 yıl gibi komik bir ceza verdi Alman yargısı.
Jinekolojik muayeneye gönderilirken kola vurulan utanç damgasından asıl utanması gerekenler, zaten mağdur olan kadınlar değildir elbette. Bu durumdan utanması gerekenler; bu insanlık dışı uygulamada ısrar eden erkek egemen devlet ve onun toplum içindeki uzantıları, akıldan muzdarip görevlilerdir.
Bu utanç verici uygulamada ısrar eden yargı mantığı ile Afganistan’da tecavüzcüsünden hamile kalan bir kadını „zina“ ile yargılayan mantık, çok akraba gelmiyor mu size? 
Sizce de asıl utançla „damgalı“ olan, bu mantıkları üreten beyinlerin kendisi değil midir?

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.