‘Köklerime bir damla su verdim’


Dersimli bir ailenin çocuğu olarak Bursa’da dünyaya gelen Taner Akyol, küçük yaşlarda bağlama ile tanışır ve müziğe olan ilgisi doğal olarak başlar. Dersim - Alevi inanç geleneğini icra etmede vazgeçilmez bir noktada duran bağlama, her küçük Dersimli çocuk gibi onun da can başla çalmak istediği bir enstrüman haline gelir. İlkokulda bağlama dersleri alır ve ortaokul’da profesyonel saz sanatçısı olarak çalmaya başlar. Artık bu noktadan sonra bağlama ile olan ilişkisi kalıcı hale gelir. Hayatına bağlama ve müzik yön verir. Bu kararı verdikten sonra müzikal eğitimini Almanya’da sürdürür.
Genç sanatçı Akyol, Berlin Hans Eissler Müzik Akademisi’nin bestecilik dalında açtığı sınavı kazanan tek kişi olarak okula başlar ve burada çağdaş batı müziğiyle tanışır. Kendisini Halk Müziğiyle, Çağdaş Batı Müziği alanında geliştiren Akyol’un, ilk albüm çalışması Yunanistan’ın ünlü sanatçısı Nikos Papazoğlu’yla 2002’de “Peri - Thorio” adlı albüm olur. Daha sonra da 2007’de “Göçmen Kuşlar” adlı solo albümünü çıkarır. Son olarak Maria Farantouri ile birlikte çıkardığı “Maria Farantouri - Taner Akyol besteleri söylüyor” albümü ise uluslar arası alanda en çok duyulan çalışma olarak kendini gösterir.
Taner Akyol, Almanya’da çağdaş batı müziğiyle tanıştıktan sonra kafasında her şeyin allak bullak olduğunu söylüyor. Daha önce öğrendiği halk müziği ile yeni yeni öğrenmeye başladığı batı müziği öğelerini yan yana koymak için çok ciddi bir tempoyla çalıştığını belirtiyor.
“Ben halk müziği ile klasik batı müziği arasında köprü kurmak ve sentez yapmak istemiyorum. Her müziğin kendine özgü yanları olduğunu düşünüyorum” diyen Akyol, müziği kendi kafasında düşündüğü gibi notalara döktüğünü anlatıyor. Halk müziğinin modernleştirilme çabalarına da karşı çıkarak halk müziğini yüzyıllardır var eden doğal koşulların olduğuna ve bu koşullardan beslenen müziğe dışsal bazı müdahalelerde bulunmanın doğru olmadığına inanıyor.
Şarkıların hepsini söylemek istedi
Yaptığı müziğin politik bir yanının da olduğunu Maria Farantouri’yi seçme nedenini ise hem 60 yıllardan beri sol bir çizgiyi benimsemesi hem de dünyaca ünlü çok güçlü bir sese sahip olması olarak ifade ediyor.
Maria Farantouri’yle ilk önce ortak konser vermek için iletişime geçtiğini söyleyen Akyol, ona albümünü yolluyor. Farantouri, albümü dinledikten sonra kendilerini Yunanistan’a davet edip şarkılarını tekrar çalmasını istiyor. Akyol, şarkıları dinlemeye başlayan Farondori ile yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Farantouri, söylediği her şarkının ardından bunu ben söyleyeceğim dedi. Önceleri şöyle düşünmüştüm bir kaç şarkıyı o söyler, bir kaçını da ben söylerim. Bunun yanında da ortak bazı şarkıları söyleriz. Ama olaylar hiç de öyle olmadı. O şarkıları çok beğendi ve hepsini söylemek istedi. Öyle de oldu.”
Ben besteciyim Maria da solist
Albümlerinin düet olmadığını vurgulayan Akyol, “Bizde bir gelenek var: İllaha bir besteci çalar ve söyler. Aslında biraz bu geleneği zorladık. Albümde ben besteciyim Maria da benim solistim” diyor. Bestelerinin çoğunu Anadolu’daki halk ozanları ve şairlerinin eserlerinden oluşturan Akyol, aynı zamanda bu şarkıları Yunanca’ya çevirerek bir ilke imza atıyor. Böylece Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Karacaoğlan, Hatayi ve Mevlana’yı Yunan halkının da tanıyıp dinlemesine katkı sunuyor. Şarkılarını çevirirken de Türk - Yunan dostluğu fikrinden yola çıkmıyor ve çalışmanın bu fikir üzerinden algılanmasına karşı çıkıyor.
Anlayamama bana acı veriyor
Yunanca söylenen şarkıların yanında Farantouri, Zazakî de bir şarkı söylüyor. Albümde Zazakî şarkının yer alma nedenini köklerine bir damla suyu vererek anadiline katkı sunmak olarak açıklıyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) Zazakî’yı tehlike altındaki diller arasında gördüğüne dikkatleri çekmek isteyen Akyol, albümüm 50 ülkede dağıtımının yapılmasının Zazakî’nın dünya ülkeleri tarafından bilinmesini sağlayacağını belirtiyor.
Albümde Dersimli ve Kürtçenin Zazakî lehçesini konuşan halkla ilgili açıklamalara da yer veriyor. Akyol, yüzyıllardır bölgedeki katliamların ve asimilasyon politikalarının altını çizerek, “Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan katliamlar bir şekilde duyuldu. Ama Dersim’dekileri kimse bilmiyor. Albümle bu meselelerin de duyulmasını istedim. Katliamlarla birlikte asimilasyonda yoğun bir şekilde yaşatılıyor. Yaşlılarımızla konuştuğumda onları kendi dilleriyle anlamamam bana çok acı geliyor” diyor. Bütün bunların yanında kendi anadiliyle şiirler ve şarkılar söylemek için önemli bir çaba içinde olduğunu ve anadiliyle söyleyeceği günlerin özlemiyle yanıp tutuştuğunu gözlerimizin içine bakarak müjdeliyor.
ÖNDER ELALDI
