‘Kürtler en geniş ailem’

Haberleri —

Almanya’nın Bas Oldesloe kentinde yaşayan Anja, Kürtleri tanıdığı 1988 yılından bu yana her türlü işlerine koşuyor. Öyle ki Anja, Kürtler için „En geniş ailem“ diyor. Sevinçlerin ve üzüntülerin olduğu her yerde karşımıza çıkıyor; kah bir halayın içinde, kah bir açlık grevinde, kah bir standda görevli olarak. İnancından ve mücadele azminden hiçbir şey kaybetmeden yıllardan beri aktivizmi sürdüren Anja ile sohbet ettik.

Kürtlerle nasıl tanıştın?

Türkiye’deki Kürtlerin varlığından haberim yoktu. Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğunu sanıyordum. 8-9 yaşlarındayken mahallemize bir aile taşındı. Türkiye’den gelmelerine rağmen kendi aralarında farklı bir dilde konuşuyorlardı. Çevremizde yaşayan Türk aileleri, bunların Türkçe dahi bilmeyen, kötü Türk olduğunu söylüyordu. Kafamda bir soru işareti kalmıştı. Türkler bu insanları neden sevmiyordu? Bunlara neden ‘kötü Türk’ deniliyordu? Sonra 1988’de Hamburg’un Billstedt garında birçok Kürt ile tanışma imkanım oldu. Fakat birbirimizin dilini bilmediğimiz için sadece birbirimize gülümsüyorduk. Gülüşlerinde bir mahzunluk olan ve her şeyleriyle farklı olan bu insanların Kürt olduğunu ve milyonlarca olmalarına rağmen dünyanın devletsiz en büyük halkı olduklarını duyunca neye uğradığımı şaşırmıştım.

Birçok Kürt dilini konuşamazken ya da bu konuda hiçbir çaba sarfetmezken, senin Kürtçe’ne hayranlık duymamak elde değil. 


Kürtçe’ye olan ilgin nasıl gelişti?

Üniversite yıllarımda Türkçe’yi öğrenmiştim ve pratik yapabilmek için kısa bir süreliğine İstanbul’a gitmiştim. Döndükten sonra, Almanya’da bir Kürt ailesi ile tanıştım. Ailenin daveti üzerine iki haftalığına Kayseri’nin Sarız İlçesi’ne bağlı Kırkısrak Köyü’ne gittim. Köy halkının bana göstermiş olduğu ilgiyi ömrüm boyunca unutamam. Fakat bu insanların dilini bilmediğimden, onlarla Türkçe konuşmak zorunda kalmıştım. Kayseri’den İskenderun’a gittim. Burada tanıştığım Diyarbakırlı bir genç kadın, Kürtçe öğrenmemde dönüm noktası oldu. Kürtlerin içinde bulunduğu zor koşullar, Kürtçe’nin hala yasaklı bir dil olması, bende Kürtçe’ye karşı bir ilgi geliştirdi. Ve kendi kendime şöyle dedim: ‘Anja, sen bu halkla kader birliği yapacaksan, mutlaka dillerini öğrenmelisin.’ Almanya’ya döndükten sonra Hamburg Üniversitesi’nde ‘Ben de anadilimle konuşmak İstiyorum’ adıyla bir kampanyanın başlatıldığını öğrendim. Kürt arkadaşların isteği üzerine ben de kursa yazıldım. İlk öğretmenimiz Gol Murad Muradi adlı bir kişiydi. Bu arkadaş İran Kürtlerinden olduğu için orada konuşulan Kürtçe’yi bize öğretmeye çalışıyordu. Daha sonra üniversiteden yeni öğretmen talep ettik. Yeni Kürtçe öğretmenimiz Hüseyin Kartal’ın sayesinde epey bir mesafe katettik. Diyebilirim ki Kürtçe öğrenmem Hüseyin Kartal ve Zerdeşt Haco’nun sayesinde olmuştur.

Kürtçeyi öğrendikten sonra hiç Kürdistan’a gittin mi?

Kürtçe dil kursunun yanısıra üniversiteye hazırlanırken, İskenderun’da tanıştığım Diyarbakırlı kız arkadaşımın, Muş Devlet Hastanesi’nden ücra bir köye sürgün edildiğine dair mektubunu aldım. Bu sürgünün sebebi ise, yazışmalarımda Kürt sorunu hakkında görüşlerimi belirtmemdi. Arkadaşım, ücra bir köyde yalnız başına yaşadığını ve çok korktuğunu söylüyordu. Tam o dönemde de üniversite imtihanlarına hazırlanıyordum. İmtihanın bir insanın hayatından daha değerli olamayacağını düşünerek, üç saat sonra Muş’a gitmek için Hamburg havaalanındaydım. Arkadaşımın kaldığı köyde yaklaşık bir ay kaldım. Bu, 1993’lü yıllara tekabül ediyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin en hareketli ve baskıların dorukta olduğu yıllardı.

Köye yapılan baskında, askerlerin komutanı tarafından sorguya çekildim. ‘Bodrum, Marmaris gibi cennet yerlerimiz varken allahın s...tir ettiği bu yerde ne arıyorsun?’ sorusunu hayatım boyunca unutamam. Kürtlerin yaşadığı coğrafya çoktan s...tir edilmişti. Ben o köyde arkadaşlıktan öte birçok şey keşfettim. Kürt kadınların doğayla ne kadar güzel uyum sağladığını gördüm. Kendi anayurdumda görmediğim birçok insani özelliği burada gördüm. Canım istediğinde her kapıyı çalıp içeri girebiliyordum. Herkes beni kendi ailesinin bir ferdi gibi görüyordu. Makineleşmeden kaçıp kendimi doğal ve tertemiz bir yaşamın kucaklarına atmıştım. Gözden çıkarılmış  bu topraklar, bende cenneteymişim duygusu yaratıyordu.


Burada dil sorunu yaşadın mı?
Yeteri kadar olmasa da derdimi anlatabiliyordum. Kadınlarla sık sık konuşmak istememe rağmen bu bir türlü olmuyordu. Günlük işlerin yoğunluğundan insanların fazla zamanı kalmıyordu. Köyün okuluna ataması yapılan bir Türk kızı vardı. Çoğu zaman ‘Kürtler beni öldürür’ korkusuyla sabahlara kadar uyuyamıyordu. Benim burada olduğuma inanmak istemiyordu. Bu korkuyla köye gelen Türk öğretmen, birkaç sene köyde kaldıktan sonra buradan gitmemeye karar vermiş. Birçok insanda Kürtlere karşı müthiş bir önyargı var. Mesela, herkes Kürtlerin hayatının vurdulu kırdılı olduğuna inanır. Ama bu vurdulu kırdılı yaşamın yanında Kürt insanın çok doğal ve güzel bir yaşamlarının olduğunu kendi gözlerimle gördüm.

Bu duygularla Almanya’ya döndün...
Evet hayatımda hiç düşünemeyeceğim kadar doğal bir yaşamın içinden tekrar kendi gerçekliğime dönmüştüm. Geldikten sonra şu kararı verdim: Bu insanların sorunlarını çözmek için onlara yardımcı olacağım ve hayatlarını kolaylaştırmak için çaba sarf edeceğim. Az da olsa Kürtler için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Yaşadığım kent olan Bas Oldesloe’de Kürt kadınlarla ortak hareket ediyorum. Onların günlük yaşama adapte olmaları için değişik kurslar düzenliyoruz. Bundan birkaç sene önce bir Kürt anne Kürdistan’da pişirilen tandır ekmeğinin tadının hiçbir ekmekte olmadığını söyleyince gözleri dolmuştu. Bir grup Alman kadın, bu kadının hayallerini gerçekleştirmek için belediyeye başvurduk. Gereken izni aldıktan sonra Kürdistan’da tandır yapmış bir kadına, tandır yaptırdık. Tandır ekmeğine özlem duyan anneyi tandır açılışı için getirdiğimizde, kadının sevinç gözyaşlarını unutamam. Tüm bunların yanı sıra iltica kamplarında kalan insanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Yasal ve bürokratik birçok işlerini takip ediyorum.

Tüm bunların yanı sıra tüm etkinliklere katılıyorsun. Bildiğim kadarıyla evlisin ve üç çocuğun var. Bu kadar azmi ve enerjiyi nerden buluyorsun?

Evet. Diyarbakırlı bir Kürt ile evliyim. Üç çocuğumuz var. Zozan, Baran ve Zivistan. Eşim uzun yıllar Türkiye’ye gidemedi. Ülkesinin zozanlarına duyduğu özlemi, ilk çocuğumuza Zozan ismini vererek gidermek istedi. Baran ve Zivistan ise, zozanların dinmeyen çığlığı olarak yüreğimizde yer edinsin istedik. Çocuklarımızı Kürt kültürüne göre yetiştiriyoruz. Baran’ı bir festivalde kaybetmiştik. Babası telaşla onu arıyordu. Ben, ‘Sakin ol Hasan, insan hiç kendi ailesi içinde kaybolur mu’ dedim.
Elimden geldiğince yapılan tüm etkinliklere katılıyorum. Kendimi bu halkın davasına adamış bir insan olarak görüyorum. Bu halk özgürleşene kadar desteğim devam edecek. Nasıl beraber bu kadar acı çektiysek, beraber özgür olacağımız günlerin de yakın olduğuna inanıyorum.

Sevgili Anja, bu güzel söyleşi için sana çok teşekkür ediyoruz.
Ben de Avrupa’da halkımızın çığlığı olan ve severek okuduğum Yeni Özgür Politika çalışanlarına sizin şahsınızda selam ve başarı dileklerimi gönderiyorum.


M. ZAHİT EKİNCİ/HAMBURG

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.