‘Kutsal bir mabet gibi’

Haberleri —

Mukkades bir mabed gibi yaklaşıyor herkes ‘Öcalan’a Özgürlük Otobüsü’ne. Hac’a gider gibi, Kerbela’ya gider gibi ve ibadet etmeye gider gibi.
Kimileri el değdirmek, kimileri ise bir dakika, bir saat, bir gün veya bir hafta olsa da ayak basmak için sırasını bekliyor. Önemli olan orda bulunmak, ortaklaşmak, dokunmak ve hissetmek...
Evet bu seferin her bir yolcusu, bu eylemin anlamını ruhunun derinliklerine kadar, iliklerine kadar hissederek yol alıyor. Alınan her kilometre ile sömürgeciliği biraz daha parçaladıklarını hissederek. Önderlerine bir adım daha yaklaştıklarını hissederek.
Danimarka, İsveç, Hollanda, Belçika ve Almanya’nın bir bölümünü geride bırakarak yol almaya devam ediyor seferciler. Avusturya, İsviçre, İtalya ve Fransa’ya doğru yol alıyorlar, İmralı‘ya yol alır niyetiyle...
Ve her durakta yeni yolcular, yeni yolcular ile birlikte eskiler, nemli gözlerle vedalaşıyor.

Azize Ana istemeden ayrılıyor

Nöbeti eşine devreden Azize ana gibi tıpkı... Bir haftadan sonra istemeyerek  ayrılıyor otobüsten Azize Ana. Ama koltuğunu eşine devrederek ayrılıyor.
„Kızım biz çok gördük, çok çektik, çok yaşadık, hangisini anlatayım“ diyor azizeler kadar yüce Azize Ana… ‘90’lardan beri Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde kendi gücü oranında yer almış. İki çocuğu varmış Azize Ana ve M. Emin Hoca’nın. İki oğlu. İkisi de Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne katılmak için yola çıkmış. Biri, kimya mühendisliğini okuyormuş. ‘98 yılında evden ayrılarak yönünü dağlarına vermiş ve halen gerilla saflarındaymış. Bir diğeri ise ‘99 yılında çıkmış evden. Fakat bir daha da kendisinden hiçbir haber alınamamış. „Failli meçhule gitti“ diyor Azize Ana. Ve şimdi ise „belki oğlum çıkar“ diye gözü her açılan toplu mezarlardaki kemiklerde... Yaşadıkları bunlarla sınırlı değil Azize Ana ve eşi M. Emin Hoca’nın... Soğuk zindan yüzünü, ağır işkenceleri, sınırı olmayan devlet baskısından da nasibini alan milyonlarca Kürtten birileri onlar. Fakat hiç birşey engel olamadı verdikleri mücadeleye. İnadına yolculuklarına devam ediyor onlar. „Berxwedan Jiyane“ sloganını özgür yaşamın anahtarı belleyerek...

Ve Yadê Eyşê...

Yadê Eyşê, otobüsün en neşeli, en kararlı ve moral kaynağı yolcularından. 65’lik yaşı ve birçok sağlık sorunlarına rağmen ve bundan dolayı eylem tertip komitesinin eve gönderme çabalarına rağmen Yadê Eyşê, bir süreliğine olsa da eylemde kalmayı başarıyor. Her duraklama yerinde durmadan mücadelenin gerekliliğini anlatıyor ve duyarlılık çağrısı yapıyor Kürtlere... „Önderimiz özgür olmadan bizler de özgür olamayız“ diyor her konuşmasında kitleye hitaben. Yüreği kor ateş yeri gibi. Söndürmüyor, sönmesine izin vermiyor bu ateşin. Çünkü yıllar öncesinden düşmüştü bu ateş yüreğine. Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin ilk çıkışından itibaren ailece içinde yer almışlar Yadê Eyşê’ler. Bundan dolayı devletin hedefinde olmuşlar hep. Eşi, 92’lerde kontralar tarafından yaralanır ve sonra hayatını kaybeder. Evlerinde birkaç gerilla olduğundan dolayı 96’larda kaldıkları evde çatışma çıkar. Bu çatışmada bir kızı ve damadı yaşamını yitirir. Ve 2000’lerden sonra da bir oğlu kontraların hedefi olur ve hayatını kaybeder. Bunlarla sınırlı değil Yadê Eyşê’nin yaşadıkları. ‘96’da yakalanır ve cezaevinde ağır işkenceye maruz kalır.
İşte tüm bunlardan kaynaklı yüreğindeki ateşi hep gür tutuyor Yadê Eyşê. Gür kalsın ki güç versin ona, gür kalsın ki yürüme takati versin diye.  
Ve Yadê Xanê, Ozan Şemdîn, Hollandalı Henri Dahlem sefercilerden sadece birkaçı...
Otübüs eylemcileri kadar, her durakta onları karşılayanlar da büyük duygu yoğunluğu ve heyecanla karşılıyor onları. Kimileri gözyaşı ile karşılayıp sımsıkı kucaklıyor onları, kimileri avazı çıktığı kadar slogan haykırıyor ve kimileri ise koşup otobüsü öpüyor. Çünkü söz konusu olan ‘Öcalan’a Özgürlük Otobüsü’... 
Şahitlik ettiğim birkaç günlük gezi boyunca tüm beddualar Erdoğan’a ve hükümetine oldu. Bilirsiniz yaşlıların olduğu yerde beddualar da çok olur. Boynundaki bunca günah ile Erdoğan’ın ağır bedeller ödeyeceğine inanıyor onlar da tüm Kürtler gibi.

Devlet şiddettir, korkudur, baskıdır

Devlet her yerde devlettir. Yani şiddettir, zordur, baskıdır, korkudur. Bunu otobüs turunda daha iyi anladım. Almanya’nın bazı kentlerinde öyle abartılı bir ‘güvenlik’ önlemi alınıyordu ki… Bazı yerlerde Ocalan’a Özgürlük Otobüsü’nü yüzlerce polis karşılıyordu. Eylem alanında ise polislerin konumlanması her an üçüncü dünya savaşı çıkacakmış gibiydi. Maksat ise; eylemcileri terörize etmek, şiddet yanlısı olarak göstermek. Birçok yerde halk ile eylemciler arasında etten duvar örüp eylemcileri izole etmeye çalıştılar. Ama biliyoruz ki halkın gücü herşeye muktedirdir. Bu güç nice imparatorlukları, devletleri ve diktatörleri yıkıp kendi devrimini yarattı.  Çünkü zor ve zorbalığın demi geçti.

FATMA ASLAN

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.