‘Adam’ gibi ölmek bile ona nasip olmayacak

Haberleri —


Yıl 2005’ti sanırım. Nusaybin belediyesi olarak Koçer mahallesi olarak bilinen Abdulkadir Paşa mahallesindeki Çağ Çağ deresi kenarında imara uygun olmayan bir inşaatın temeli yıkmaya gidiliyor. Ortalık sakindi, kepçe ağırdan başladı temelleri sökmeye. Ortalık sakindi, çok fazla erkekte yoktu. Kadınlar da duvar diplerinden yıkımı seyrediyordu. Kepçe inşaatın temeline her darbe vurduğunda kadınların öfkesi büyür gibiydi ama halen sessizliklerini koruyorlardı. İnşaatın temelinin yıkımı hemen hemen bitmişti.

Keskin, öfkeli, heyecanlı bir zılgıt sesi, yıkımın getirdiği durgun ve ağır havayı yardı geçti. O zılgıtın bende yarattığı bir anlık titremeyi atlatamamışken, o zılgıtın harekete geçirdiği onlarca Koçer kadını kepçeyi savaştan çıkmış hale çevirirken, birkaç kadın yıkımdan sorumlu belediye çalışanını adeta haşat etti. Çalışanı zor kurtardık ellerinden.

O zamanlar bir belediye çalışanı olduğum halde bu duruma hiç üzülmemiş, aksine kadınların bu duruşu hayatım boyunca unutmayacağım bir etki ve geleceğe dair umut yaratmıştı. Mesele maddi zarara neden olacak o temel değildi elbet, o zılgıtın ardından gelen isyanın altında onuruna sahip çıkma vardı. Ve buydu beni bu kadar heyecanlandıran. Çünkü artık emindim, Kürt halkının düşmanları bu kadınların cesareti, öfkesi ve büyütecekleri çocuklar karşısında kaybetmeye mahkum olacaktı. 

Üzerinden 12 yıl geçti. Ve şimdi o olayın yaşandığı Koçer mahallesinde, tüm zamanların en barbar ordusu tarafından taş üstünde taş bırakılmadı. Koçer mahallesinde tek bir ev bırakmadılar. Şu anda oradan geriye kalan molozları bile kaldırılıyor. 

O Koçer kadınlar, yıllarca Türk devletine karşı verilen mücadelede hep en ön safta yer aldı. İlk taşı hep o kadınlar attı. Düşmana karşı öfkeleri de isyanları da büyüktü. Çünkü hepsi köylerinden, yaylalarından, hayvanlarından, köklerinden ve dağlarından zorla koparılmış, beton yığını kentlere mahkum edilmişlerdi.

Birkaç gün önce Feleknas Uca, Besime Konca, Sabahat Tuncel ve Ceylan Bağrıyanık’ın fotoğraf karelerine yansıyan öfke ve isyanı bana o Koçer kadınlarını hatırlattı. Türkiye’deki tüm muhalif kesimlerin sindirildiği bu korku imparatorluğunda bu kadınların cesaretli duruşu son dönemde yaşadığım umutsuz ruh halini bir anda tersine çevirdi.

Êzidi kadını Feleknas’ın bir kadın yoldaşına siper olmuş, cesaretli, öfkeli ve isyankar duruşu tarihe not düşecek cinstendi. Alevi kadını Besime’nin toma ve panzerin önündeki duruşu evde oturanları utandıran, yarına dair direnişin haritasının nasıl olacağının göstergesiydi. Ceylan’ın o zayıf bedeniyle o barbar polis ordusunun kalkanlarına yüklenmesi... 

Her biri, uğruna direnişe geçtikleri yoldaşları Gülten gibi yıllarca en ağır koşullarda zindanlarda büyük bedeller ödemiş, işkencelere maruz kalmış ama asla boyun eğmemiş kişiler. 

Her dönemin efsaneleşmiş kahramanları vardır. Kürdistan’ın her döneminde böylesi efsane kadınlar, nakşedilmiş bir direniş tarihi bırakmıştır. Cizre’deki serhildana ruh veren, öncülük eden Berivan, Cizre’deki çocukluk yıllarımın kahramanıydı. O kadın barbar bir devletin ordularına karşı serhildanlarda en ön sırada öncülük etmiş ve bir halkın özgürlük davasının tüm yüklerini omuzlamıştı. 

Yine böylesi karanlık ve her yerinden barbarlık fışkıran 90’ların efsane kadın kahramanları büyük bir direniş geleneği miras bıraktılar geriye. 

Kulak-burun kesen barbar ordu ve onların ayakçıları KDP peşmergelerinin ortak yürüttüğü operasyon, Beritan’ların korkusuz ve onurlu savaşçılığına toslamıştı. Beritan aslen Dersimliydi, ve Zarifelerin hikayesini iyi biliyordu. Dersim isyanında Cizre’yi, Nusaybin’i yıkan zebanilerin dedelerine karşı Zarife, son mermisine karşı savaşmış, mermisi bitince taşlarla direnmiş ve sonunda barbarların eline geçmemek için kendisini Keçi Sekmez kayalıklarından son sloganını atarak atlamıştı. İşte Bese’nin torunlarından Beritan da aynı direniş geleneği ve ruhuyla Xaxurke’de düşmana karşı son mermilerini de kullanan, sonrasında taşlarla karşı koyan ve en sonunda silahını da parçaladıktan sonra düşmanı yüreğinden vuran zılgıtı eşliğinde kayalıklardan atlayan efsanevi bir Kürt kadınıydı. 

Beritan’ın bu efsanevi duruşundan sonra direniş sembolü Zilan, düşmanın kalbinin ortasında kendisini patlatması Kürt kadının direniş geleneğinde yeni bir sayfa açmıştı. “Kürt kadınının direniş sembolü olmak istiyorum’’ diyen Zilan da öylesi bir sembol olup, fedai ruha yeni bir anlam yüklemişti.  

Amed Surları çok yiğit savaşçılar görmüştü. Tarih boyunca hem kendisini korumaya çalışan, hem de kendisini aşmaya çalışan nice yiğit savaşçılar gören Amed Surları, 90 Newroz’undaki Kürt kadını Zekiye Alkan’ın eylemi karşısında hiç bu kadar büyük selama durmamıştı. 

Nusaybinli asi çocuk Rahşan, İzmir Kadifekale’de Osmanlı torunlarına meydan okumuştu. Devlet Kürdistan’da Newroz’da katliam yaparken, Newroz kutlanmayacak diye fetva veren devlete inat, Rahşan; ‘İsmet sezgin’e söyleyin, Newroz kutlanacak’ dedikten sonra genç bedenini saran alevlerle Newroz’a ses olmuştu. 

Rahşan’ın bayrağını tam iki yıl sonra 94 Newroz’unda Almanya’nın Mannheim kentinde Bêrîvan ile Ronahî devir almıştı. Avrupa’nın göbeğinde bu iki Kürt kadını sürgünde direnişin sembolü olmuşlardı. 

Ve Sema Yüce... 98 Newroz’unda, Amed zindanı bu yiğit Kürt kadının cesareti karşısında, duvarlarının şahit olduğu işkencelerden utanmıştı...

Ve Kürt kadın tarihi nice efsanevi kadın kahramanları not etmeye devam etti. Viyanları, Sakineleri, Leylaları, Çiçekleri ve daha nice isimsiz kadın kahramanları...

Şimdi bazı arkadaşlar; ‘Tayip Erdoğan ve şakşakçıları neden kadınları sevmiyorlar, neden bu kadar kadın düşmanılar?’ diye soruyorlar. Şimdi herkesi sindirdim derken Feleknas, Besime, Sabahat ve Ceylan çıkıp, bu imparatorluğa karşı dimdik ayakta korkusuzca direniyorsa bu ‘adam’ Madamlardan nefret etmeye devam edecektir...

‘Ant olsun ki biz kadınlar en büyük kariyerimizi sizin saltanatınızı yıkarak yapacağız!’ diyen Gülten Kışanak ve onun kadın yoldaşlarının mücadelesi, bu saltanatın yürütüldüğü sarayı sallamaya devam ediyor. İnanın düşmesi yakındır…

İşte o zaman, hiçbir zaman ona nasip olamayacak ‘Madam gibi ölmeyi’ bırak, en aşağı ölüm tarzı olan ‘adam’ gibi ölmek bile ona nasip olmayacak. Tarihte aynı pratiğin sahibi diktatörlerin sonunu anlatmama gerek yok sanırım…

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.