Agirî ŞAHO: Rojhilat devrime ilerliyor

İran'da Humeyni rejimiyle birlikte, İran halklarına verilen sözler unutuldu, İran demokrat ve sol görüşlü bir yapıdan uzaklaşılarak, yerine Fars milliyetçiliği, dikta ve dinciliğe dayanan bir rejim iktidara geldi. Baskı, şiddet ve antidemokratik yöntemler bu sistemin en temel uygulamaları oldu. İran ve Irak savaşı da bu süreçte yaşandı. Aynı zamanda sistem karşıtı olan tüm muhaliflerin de tasfiye edildiği bir süreç yaşandı.
Bu dönemde Doğu Kürdistan'daki çok sayıda parti ve örgüt, sisteme karşı çıkarak mücadele yürüttü. Birçoğu silahlı mücadeleye başlasa da örgütlü ve ortak bir çalışmanın yürütülmemesi, aralarında güçlü bir birliğin sağlanamaması nedeniyle bazı partiler birbirleriyle çatışır hale geldi. Bu durumdan rejim de yararlandı ve giderek partilerin etkisini kırdı. Uzun mücadeleye, çalışmaya ve verilen çok sayıda şehide rağmen ne yazık ki halk için büyük kazanımlar ortaya çıkarılamadı. İran ve Irak arasındaki savaşın sona ermesiyle birlikte partilerin çalışmaları da durdu. Birçoğu Güney Kürdistan'da onlar için belirlenen kamplarda adeta inzivaya çekildi.
Özellikle de uzun yıllar Doğu Kürdistan'daki (Rojhilat) Kürt mücadelesine emek veren, öncülüğünü yapan Doktor Abdulrahman Qasimlo'nun 1988 yılında Viyana'da, Doktor Sadiq Şerefkendi'nin 1992 yılında Berlin'de İran istihbarat güçleri tarafından katledilmesiyle birlikte Güney Kürdistan kamplarında bulunan partiler silahlı mücadelelerine son vererek, normal yaşamlarına geri döndü. Bu parti üyelerinin toplum içine dönmesi, halk içinde bir etki yarattı, kentlerdeki muhalif kesimlere güç verdi, bir hareketlilik kazandırdı.
1990 ile 2000 arasındaki on yıllık süreç, Doğu Kürdistan'da üniversite öğrencilerinin mücadelelerinin yükseldiği, edebi ve kültürel derneklerin geliştiği, gençlik kesiminin arayış ve araştırma çalışmalarına ağırlık verdiği yıllar oldu. Bu gelişmeler yaşanırken, rejimin halk üzerindeki baskıları tüm şiddetiyle devam etti, muhalif kesimler yine baskı cenderesinde tutuldu. Bu baskılardan Kürtler de payını aldı. Kürtlük ve Kürdistanilik adına yürütülen her çalışma, sistemin baskı ve şiddetine maruz kaldı. Halkta büyük bir hareketlilik gözleniyordu ve bu daha büyük, örgütlü bir çalışma için umut veriyordu.
Güney Kürdistan'daki Kürdistani her adım da Doğu Kürdistan'daki Kürtlere güç verdi, umudunu besledi. Kürt parlamentosu, Kürtçe okullar, Kürtçe basın vb. tüm gelişmeler, rejimin bu haklardan mahrum bıraktığı Rojhilat Kürtlerinin taleplerini, azimlerini tetikledi. Doğduğu kentte bunu bulamayan çok sayıda Rojhilatlı genç, aydın, gazeteci yönünü Güney Kürdistan'a verdi. Gidenlerin birçoğu idealize ettikleri, hayalini kurdukları dünyanın duvarlarına çarptı, hayal kırıklığı yaşadı. Güney Kürdistan yönetiminin buraya göç eden Rojhilat Kürtlerini sahiplenmekten ziyade, bir İranlı gibi yaklaşması da bu hayal kırıklığını yaşamalarında etkili oldu. Güney Kürdistan yönetimindeki aşiret yapılanması, yönetim sistemindeki yetersizlikler de ulusal hayallerini gerçekleştirmek için buraya koşan Kürtlerde tepki yarattı, hatta bazılarının ulusal mücadelelerinde geri adım atmalarına neden oldu.
1990 ve 2000 yılları arasındaki siyasi alternatifsizlik ile Rojhilat ve Güney Kürdistan'daki Kürt partilerinin içinde bulunduğu etkisiz durum ve sessizlik çok sayıda gencin dış ülkelere göç etmesine neden oldu. Bazı gençler de uyuşturucu maddelere yönelerek, bu boşluğu doldurmaya arayışına girdi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın esaretiyle birlikte Rojhilat'ın kent, ilçe ve köylerinde büyük serhildanlar yaşandı. Kürt halkı ve İran rejiminin de hazırlıklı olmadığı bu durum, Rojhilat için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Hiçbir örgütsel çalışma ve hazırlık olmadan açığa çıkan bu fiili durumla birlikte yaşanan gelişmeler, Rojhilat halkının yıllardır PKK'ye olan sempatisini somutlaştırmakla birlikte, mücadele potansiyelini ve gücünü de açığa çıkardı.
Rojhilat için ikinci dönemeç ise artık mücadele yönünü Kuzey Kürdistan'da boy veren PKK'ye çevirmesi oldu. Birbiriyle eş zamanlı gelişen bu iki başlangıç, sonraki mücadele yıllarının en büyük zeminini yarattı, yol tayin etti. 2000'li yıllarda arayışlarını sonuçlandıran çok sayıda genç, PKK saflarında yerini aldı. Ardından 2004 yılında PJAK'ın kuruluşuyla birlikte Rojhilat için siyasi, askeri ve örgütsel alanda en büyük adımların atıldığı yeni bir dönem başladı. 2014 yılında KODAR'ın ilan edilmesiyle birlikte ise mücadele yeni bir aşamaya ulaştı.
PKK'nin ideolojisi, disiplini, örgütlenme tarzı ve ilkeleriyle buluşan Rojhilat halkının ulusal ruh ve duygusu, büyük güç ve gelişmeleri beraberinde getirdi. Rojhilat PKK ideolojisini benimsedi ve İran rejiminin idam sistemine meydan okuyarak, kısa sürede her yere yayıldı. Halk, her şeyi göze alarak ulusal mücadelesini yeniden diriltti.
PJAK ve KODAR'ın büyüyen gücü karşısında daha önce Doğu Kürdistan ve Güney Kürdistan'da bulunan partilerin halk içindeki etkileri kırıldı. PJAK ve KODAR rejimin ağır baskıları altında örgütsel çalışmalarını yürüterek, halka ulaştı. Her iki örgüt de toplumsal, eğitim, örgütsel ve meşru savunmaya yönelik bir mücadeleyi esas alıyor, bu temelde çalışmalarını sürdürüyor.
PKK ile ilk bütünlüğünü 15 yıl önce ilan eden Rojhilat, bu yıllar içinde ideolojik, politik ve örgütsel alanda büyük adımlar attı. Ulusal ruh ve refleks her geçen gün gelişiyor. Bunu en somut haliyle son olarak Şengal ve Kobanê karşısında sergilediği onurlu duruş ve sahiplenmesinde de görmek mümkün. Rojhilat halkı geçmişte olduğu gibi çaresiz değil. Mücadele rotasını belirledi ve emin adımlarla ilerliyor. Bu da yaklaşan köklü ve güçlü bir devrimin habercisi…
* Gazeteci
