AKP - CHP - MHP üçgeninde Cumhuriyet kutlamaları

Cumhuriyetin 89. Yılında “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek din” savunucuları arasında en iyi Türk/İslamcılık yarışması yapılırken Diyarbakır Havaalanından kalkan jetler Cudi ve Kandil bölgesini bombalıyordu! “Cumhuriyet kutlamaları“ arbedesi 50 Gündür “Anadilde eğitim, anadilde savunma, tecrit kaldırılsın” gibi taleplerle başlayan ve artık ölüm orucuna dönüşen insan çığlıklarını bastırmak için yapılıyor olmasın?...
AKP Sözüm ona “Cumhuriyeti sivilleştirme” projesiyle yola çıkmış militarist bir partidir. Türkiye’nin siyasal tarihine bakıldığında Hürriyet ve İtilaf (1911 – 1913) da İttihat Terakki’nin (1889 – 1918) rahminden “Sivilleşme, hür teşebbüs, ademi merkeziyet” gibi iddialarla çıkmıştır. Ancak İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf arasındaki temel çatışma, dini kontrol altına almak, devletin maddi olanaklarını kullanmak, farklı etnik ve inançsal kimlikleri yok etmek, yoksul sınıfı “Muhtaç et, ihsan et yönet!” noktasındadır. Cumhuriyetin kuruluşunda İttihatçı zihniyet (Cumhuriyet Halk Fırkası – 9 Eylül 1923) tarafından kontrol altına alınan İtilafçılar istediklerini tam olarak uygulayamasalar da İttihatçılarla ittifak yapmışlardır.
Cumhuriyet Halk Fırkası içinde yer alan İtilafçılar “Milli hakimiyet, dini inançlara saygı, teşebbüsü şahsi” gibi ilkelerle önce Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Bu parti kısa sürede kapatıldı. (17 Kasım 1924 – 3 Haziran 1925) Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması için beş yıl beklenecek ve talimatla 12 Ağustos 1930’da Fethi Okyar tarafından kurulan SBF yine talimatla 17 Kasım 1930’da kapatılacaktır. TCF ile SBF’nin Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan tek farkı devletçilik yerine liberalizmi savunmasıydı. Hikaye biliniyor, Demokrat Parti (7 Ocak 1946 – 29 Eylül 1960) “Yeter söz milletin!” sloganı ile çıktı.
DP de Türk/İslamcılığı kurumsallaştırmak, inkarcılık, asimilasyon dışında bir icraat yapmadı. Türkiye tarihinde bir başka siyasal akım ise Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi’nin birleşmesinden oluşan Osman Bölükbaşı’nın kurduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisidir (16 Ekim 1958). 1965 Yılında Alparslan Türkeş CKMP’nin genel başkanı olacak ve partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olacaktır. Yusuf Akçura, Nihal Atsız’ın Ziya Gökalp’in “Turancılık, Kızıl Elma” gibi Türkçülük tefekküründen esinlenen MHP için temel slogan “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” olacaktır. Bu hikayede adı geçen tüm “Partiler” inkar, asimilasyon ve Türk/İslamcılık konusunda hiç kuşkusuz aynı noktada buluşurlar. AKP – CHP – MHP’nin serencamı kısaca budur.
Cumhuriyetin 89. Yılında bu üç parti “En cumhuriyetçi benim!” yarışması yapıyor. 89 Yıldır kah “Ey ehli Müslim! Din elden gidiyor!” kah “Laiklik elden gidiyor! Şeriat gelecek!” gibi safsatalarla okka bazlık yapanlar “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek din” düzleminde cumhuriyetçilik yapıyorlar. 89. Yılda Anıtkabire yürümek isteyenlerle yürümek isteyenleri engelleyen polisler arasında ibreti alemlik bir diyalog yaşanıyor. Yürüyenler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diyor, engelleyen polisler “Biz de Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diyor!.. Peki durum bu ise sorun nedir? Sorun, en iyi Türk/İslamcı, inkarcı, asimilasyoncu kim olacak sorunudur.
“Mustafa Kemal’in askerleri” Türkçülük, İslamcılık, inkarcılık ittifakında mutlu ve mesutlar. Bu yaşananlar 89 yıllık devlet tiyatrosudur. Tiyatronun başrol oyuncuları ve figüranları değişebilir ama senaryo asla değişmez. Bu gidişle “Her Türk asker doğmaya” devam edecek. “Asker doğan Türkler” inancını, dilini, kültürünü özgürce yaşayan yurttaş olmayı “İhanet” saymaya devam edecekler.
Bu tiyatro devlet ve Türk/İslamcılar için “Seyrine doyulmaz!” olabilir. Ama biz ötekiler için yaşamımıza ve varlığımıza kast eden bir cinayete dönüştü. Türkiye’de, insanlar yaşamın bir gereği olarak ürettikleri Türk/İslam’dan farklı olan ne varsa 89 yıldır katlediliyor. Türkiye’de devlet ve siyasal iktidarlar 89 yıldır insanlığa karşı suç işliyor. Anadili, anadilde eğitimi, anadilde savunmayı yasaklamak hapishanede bulunan bir cana ikinci bir “Ceza” vermek ve tecrit uygulamak insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Açlık grevleri üzerinde “Etik mi değil mi?” tartışması yapan aydıncıklar, kimse bilerek ve isteyerek bedenini ölüme yatırmaz. Anadili yasaklamak ve tecrit insanı ölüme mahkum etmek değil midir?...
