AKP’nin yalanları hakikat duvarına çarptı - Devrim GEWDA

Haberleri —

Antik Yunan filozofu Platon’un mağara alegorisi meşhurdur. Alegoriye göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa ve sola çeviremezler sadece karşılarındakini görebilmekteler. Doğuştan beri bu mağarada bulunan insanlar mağaranın girişinden yansıyan nesnelerin gölgelerini görür ve bunları gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet bir gün bu insanlardan bir tanesi zincirlerinden kurtulur ve mağarayı terk eder. Mağarayı terk eden bu insan mağaranın dışında yeni bir gerçeklik ile tanışır ve duvarda gölgelerini gördüğü nesnelerin gerçek olmadığının farkına varır. Bunu mağaradaki arkadaşları ile paylaşmak üzere mağaraya geri döner. Mağaradaki arkadaşları ise mağaranın dışında farklı bir gerçekliğin olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara mağaranın dışındaki gerçekliği aktarabilmek de imkansızdır. İşte bu son “imkansız” sözcüğünü aklınız da tutalım.

1919/20 ve 21 tarihleri ezcümle Kürt toplumu için direnmenin soykırımın ve ihanetinin iç içe ve beraber ilerlediği bir tarih. Kürt toplumunu tümüyle yavaş yavaş tarihsel, toplumsal ve kültürel olarak tarih sahnesinden silmek için her yol hazırlanmış ve soykırımı anlaşmalar ve konferanslarla resmi tutanaklarla resmileştirilmiş. Artık Kürtler dört parçaya bölünmüş her parçada Kürtlere reva görülen diğer toplumun “dağlı halkı” ya da Türkiye Cumhuriyet’in resmi ideolojisinin uydurduğu karda yürürken “kart kurt” diye çıkan sesten türemiş, lanetli bir toplum olarak tarif etmek nasip olmuştu. Ve uzun bir süre Kürt toplumuna bu bir kader olarak ezberletilmişti. “Kürt öldü, bitti” dedikleri noktada, Medya toprakları üzerine doğan güneş suya susamış çorak topraklara yeniden can vermişti. Şafakla doğan güneş her şeyin kaderini değiştirecekti. Çünkü bu topraklar, M.Ö 1700 yıllarında Urfa kentinde insanın tanrı olamayacağına ilişkin inanç sistemiyle tanrı kral düzenlerine başkaldıran ve aynı zamanda çocuk kurban geleneklerine son veren Hz. İbrahim’in memleketiydi.

Hz. İbrahim’in diyarında tarih çağdaş İbrahimlere yeniden şahitlik edecekti. Şafakla birlikte doğan güneş her şeyin kaderini değiştirecekti. Sömürgecilerin gazabından hicret aynı mekandan, aynı yol ve izden Kenan ellerine olacaktı. Çağdaş neopaganistlerin putlarını kırmak yeniden Kürt halkına nasip olmuştu. Tarih bir toplumun doğuşuna ikinci defa şahitlik edecekti. Mücadele potansiyeliyle dağlardan coşkun nehirler gibi çağlayarak zulmün efendilerinin üzerine sel gibi akacaktı. Coşkunluğu ve berraklığıyla sadece Kürt halkının geleceğini kurtarmak için değil, insanlık ailesi için ahlaki ve politik topluma geri dönüş merdiveni olacaktı. İnsanlık tarihine derin izler bırakan sömürgecilik tarihine karşı bir müdahale olacaktı. Özgürlük hareketi ne bugünden kopuk nede dünün tarihsel geçmişinden ve nede onun gelenek ve göreneklerinden uzak olacaktı.

Kısa sürede “Kürdistan sömürgedir ve sömürgecilikle mücadele etmek şarttır” haykırışlarını Eruh ve Şemdinli’den gelen Egîtlerin ayak seslerinden ve sömürgeciliğe sıkılan ilk kurşun sessinden duyacaktı tüm dünya. Bu haber “Kürt ölüm fermanını yırttı” deyişinin nidası olacaktı. Bu Platon’un deyimi ile mağaradan çıkışın ilk adımıydı ve şimdi sadece mağaradakilerine “gördükleriniz ve şahit olduğunuz şeyler nesnelerin gölgeleri, hakikatin gördüğünüz gölgeler değil” söylemeni söylemek kalmıştı. Bize öğretilenlerin hepsi sadece illüzyonlardan ibaret olduğunu söylemek ve onları o zincirlerinden kurtarmak kalmıştı. İşte, olayın bu tarafı en çetin ve en zor yönüydü. Ama bilge bunu da aşacaktı çünkü o ve onla bu yola çıkanlar Hallaç-ı Mansur kadar hakikate susamışlardandı. Çünkü ancak hakikat savaşı verenler hakikat menziline ulaşa bilir. Önder Abdullah Öcalan böyle bir karanlıkta iğneyle kuyu kazar gibi yılarca büyük bir mücadele verdi. Kendi şahsında verdiği mücadeleyi toplumsallaştırıp ve genelleştirdi. Ondan her geçen gün giderek Kürt halkının ve halkların Önderi olma şanını kazandı. Kendi şahsın da Kürt toplumunu irdelerken bir toplumun soykırım kıskacında can vermekte olduğunu gördü. Bu realite ışığın da bu hakikate ulaştı.

Burada kısaca sözü 23 Haziran İstanbul seçimlerine iki gün kala Erdoğan ve özel savaş şebekesinin manipülasyona getirmek istiyorum. Manipülasyonları tutmadı çünkü unuttukları bir hakikat vardı ve hakikat kötü huyludur öyle oynamaya, gizli tutulmayı sevmez. Huyu gereği kendini dışa vurmayı sever, er geç karanlığı yırtan kandil gibi uzaklarda önce bir noktaya benzer, yaklaştıkça büyür ve güneşe dönüşür ve sonra yol olur yolun yolcularına.

Kürt halkı ve halklar Önderi çoraklaştırılmış bir toplumdan tüm insanlığa umut olacak bir hareket ve toplum inşa etti. Kürt halkı ve önderliği öyle bir evreye ulaştı ki, ikisi bir can ve ruh misali birlikte hareket etmekte, biri varsa diğerinin diyalektiği baki. Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı bu diyalektiği farklı tarihsel dönemeçlerde defalarca ama defalarca bütün cümle cihana kanıtladı. Seçime iki gün kala avukatların açıklaması beklemeden Erdoğan tarafından kimliği tartışmalı bir sosyolog sahaya sürüldü. Bu meçhul zat suyu bulandırarak Erdoğan’ın kirli çıkarlarına hizmet etmek istese de bunu başaramadı. Çünkü Kürt halkıyla önderliği arasında çok güçlü bir bağ var. Önder Apo’yla Özgürlük Hareketi ve halk arasında kirli hesap sahiplerinin ve özel savaş medyasının anlamadığı ve anlayamayacağı tarihsel, toplumsal, düşünsel ve duygusal bir bağ bulunmaktadır. Halk arasında gizli ve kirli işler çevirenlere “sen yine ne dolaplar çeviriyorsun?” diye sorulur. Kürt halkı kirli işler çeviren bu derin odakları çok iyi biliyor, ama bu kirli hesapları yapanlar bu gerçekliği anlayamıyor, zaten ne anlayacak kapasiteleri ne de o derinlikleri var.

Bütün kirli oyun ve hesapları Önder Öcalan’ın hakikat duvarına çarpıyor. Özcesi Platon’dan verilen mağara örneğinin sonundaki “imkansız” olanı şimdi hatırlayalım. Önderlik tarihsel ve toplumsal olan zoru başardı. Önderlik onların hesap edemediği ve akıllarının sınırlarının yetmediği bir noktaya getirdi Kürt toplumunu. Kürt toplumu önderliğin felsefesiyle ışığın kaynağını görmüş, anlam vermiş ve özgür yarınların inşası için yola çoktan düşmüştü. 23 Haziran seçimlerinde de Kürt toplumun hakikat bilinci huzur edip, bütün maskeleri düşürdü. “Bu seçimler bir beka seçimine dönüşmüştür”, “Bu süreç yeni İstiklal Savaşı mücadelesidir” nakaratıyla yola çıkan Erdoğan ve saz arkadaşlarının oluşturduğu Cumhur ittifakı kaybetmiş, demokrasi ittifakı kazanmıştır.

Bereketli Hilal/Münbit Hilal’de ilk buğdayın filizlendiği ve herkesin hâsıl olduğu doğal toplumun işaretleri bizi önderliğin Demokratik Modernitesine götürmektedir. Bu doğrultuda önderliğin özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, Demokratik Ortadoğu ve Kürdistan’ın inşası için mücadeleyi yükseltmek ve kadim tarihe sahip topraklarda özgür yarınları kucaklamak kalıyor.

Gün direniş halaylarıyla ve tillilerle sömürgeciliği ve işgal hareketini Kürdistan’dan söküp atmanın zamanıdır.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.