Alevi devletine doğru...


Bir yılı aşkındır Suriye’de büyük bir kriz yaşanıyor. Özgürlük ve demokrasi için baş kaldıran halka, rejime bağlı kolluk kuvetleri acımasızca saldırıyor. Süreç uzadıkça bombalanan kentler ve yapılan katliamlar neticesinde Arap Baharı’nın rüzgarına kapılan ülke şu anda tam bir iç savaş durumu yaşıyor. Bölge devletleri ve uluslararası güçler de yaşananlara dahil olarak her güç kendine bağlı bir ‘işbirlikçi’ bularak, kendi ekonomik ve siyasal amaçları doğrultusunda kullanmak üzere onlara finans ve silah desteği sağlıyor. Bu nedenle de Suriye’de yaşanan, iç savaştan ziyade, bölge güçlerin de bir şekilde dahil olduğu bir bölgesel savaş niteliğinde. Rejim ve muhalefet de bölgedeki destekçilerine sırtını dayatarak savaşı sürdürmede kararlı.
Ancak Suriye’nin üzerine sağlıklı bir analiz yapmak için bögesel dengelerin yanı sıra sistemin yapısı ve mezhepsel farklılıkların da detaylı olarak ele alınması gerekir.
Bu gelişmelerden ve dengelerden yola çıkarak Suriye’nin geleceğine dair olası senaryolara değinmek istiyorum. Bu ülke gerçektenten toprak bütünlüğünü koruyabilecek mi? Yoksa federal bir sisteme mi geçilecek? Yoksa bu ülke bölünmenin eşiğinde mi? Küçük bir devlet olan Suriye bir kaç devletçiğe mi bölünecek? Kürtlerin durumu ve geleceği ne olacak? Mevcut durumda en çok ülkenin bölünmesi ve bir Alevi devletinin kurulması üzerine birçok tez üretiliyor.
Suriye’de Alevi varlığı
Suriye’deki Aleviler Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu dönemde birçok baskı ile karşılaşmış büyük acılar yaşamışlar. 500 yıllık bir yoğun baskı sürecinden söz edilebilir. 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Fransızlar’ın işgal döneminde Aleviler biraz toparlana bildi. Bu sürece kadar Sünniler tarafından büyük bir baskı altında tutuluyorlardı. Fransa ve İngiltere arasında 1916’da imzalanan Sykes-Picot anlaşması ile Suriye Fransa’nın sömürgesi olarak kabul edilirken, Irak da İngiltere’ye barıkıldı. Suriye devletinin kurulması temelini bu anlaşmadan alır. Bu devlet coğrafik ve mezhebi ile ilgisi olmayan bir mantıkla Irak ve Suriye, Sünnilerin egemenliğine verildi. Sünnilerin dışında kalan etnik, dini ve mezhebi yapılar Sünni egemenliğindeki iktidarların büyük bir baskısı ile karşılaştı. Özellikle Şii ve Aleviler böylesi bir durumla karşılaştı.
Ancak daha sonra Suriye’de iktidarı ele geçiren Aleviler, 40 yıllık süreç içerisinde bir nevi Sünnilerden uzun yıllar yaptıkları baskı ve zulmün intikamını alma mantığıyla hareket edildi. Yüzyıllarca baskı altında yaşamış bir kesimin iktidarı da kendisine baskı yapanların iktidarından pek farklı olmadı.
Baas Partisi’ne üye veya yakın olanların her şeyi yapma serbestisi tanındı. Yine Hema gibi şehirler yerle bir edilirken, Tedmur Cezaevi örneğinde olduğu gibi cezaevlerinde bile büyük katliamlar yapıldı.
Gelecek ile ilgili kaygılar
Suriye’de Aleviler varlıklarını koruma ve geleklerine dair sürekli bir korku içinde yaşamaktalar. Bir gün gelecek ve iktidarları elinden alınacak. Bunu hesaba katan eski Devlet Başkanı Hafız Esad, vasiyetinde doğum yeri olan Alevi Dağı’nda cenazesinin defnedilmesini istedi. Aynı şekilde yaşamını yitiren oğulları da orada gömüldü. Kendi iktidarlarına karşı bir ayaklanmanın eninde sonunda çıkacağını hesaba katmıştı. Son bir buçuk yıllık süreçte yaşananlar da Hafız Esad’ın kaygılarında ne kadar haklı olduğunu gösterdi.
Yine Aleviler yıllarca iktidarda olmalarına rağmen Sünnilerin korkusundan ibadethanelerini açmadılar. İbaretler gizli yapılıyordu. Bundan ötürü de Alevilerin ibaretlerine dair birçok iftira ve karalama yapılmıştır. Sünni ve Alevi çelişkisi hatta düşmanlığı sürekli kendini yaşattı. Mevcut durumda yaşananlar bir anda ortaya çıkan gelişmelerden ziyade bu tarihi düşmanlık birikiminin nüks etmesi olarak algılanması daha doğru olur. Bir birinden korkan, şüphelenen ve hiç bir şekilde bir birine güvenmeyen kesimlerden söz etmek gerekir.
Alevi devleti seçeneği
Bir buçuk yıla yakındır Suriye’de süren olaylar tamamen Sünni-Alevi savaşı olarak yaşandı. Hiç kimse Alevilerin kolay kolay Sünnilere iktidarı devredeceğini ve tekrar katliam, zulüm ve baskı altına alınmayı kabul edeceğini düşünmesin. Tarih boyunca Alevilere yönelik yapılan zulümlerin bu sefer de Müslüman Kardeşler ve Selefiler eliyle yapılacağı aşinadır. Böyle bir felaket ile karşılaşmayı göze alacaklarına kendi devletlerini ilan etme yoluna gidebilirler. Böyle bir devlet ilanının koşulları da vardır. Akdeniz kıyısında kurulacak bir devletin sınırları içiresinden Alevi kimliğiyle ve Arap ve Sünnilerin tehditlerinden uzak inançlarına göre yaşayacakları bir devlet onlara daha cazip gelmektedir.
Alevi devletinin dayanakları
Alevi devletinin ilanı mümkündür... Böyle bir oluşumun dayanakları da şunlardır:
1- Alevi inancına sahip olanlar arasında farklılıklar yoktur ve 500 yıllık bir baskı sürecinden geçtiler.
2- Devlet yönetiminde büyük bir tecrübe sahibidirler. Yine dünyanın bütün devletleriyle diplomatik ilişkileri vardır. Dünyadaki siyaset ve ekonomik güç dengelerini iyi hesaplayan ve tanıyan bir durumları söz konusudur.
3- Suriye’deki Aleviler ekonomik olarak büyük imkanlara sahipler. Bu imkanlar üzerinden yıllarca devletlerini yürütebilecek güce sahipler.
4- Güçlü ve gelişmiş silahlara sahip bir orduya sahipler. Yine istihbarat konusunda büyük bir deneyim ve örgütlenmeleri var.
5- Yıllarca bu rejim içerisinde yer alan Sünni kesimlerin desteğini alabilirler. Bu Sünni kesimler üzerinden İslam alemi içinde bu Alevi devletinin yer edinmesine katkı sunacaklar.
6- İlan edilecek bu devletin Akdeniz’de kıyıları olacak. Deniz ulaşımı ile tüm dünyaya açılma koşulları olacak. Yine önemli bir turizm merkezi olmaya aday bir devletten bahsedilebilir. Turizim gelirleri ile bile ekonomisini çevirebilecek bir konuma gelebilir. Alevilerin yaşama bakışları ve Sünniler gibi bağnaz ve kapalı olmamaları onların egemenliğindeki bölgelerde turizm konusunda yaşanabilecek gelişimin çok büyük olacağı kesin.
7- Suriye’de 40 yıl boyunca yönetmek için Aleviler ‘Arap Ulusalcılığı’na oynadılar. Ancak kendi devletlerini ilan etmeleri durumunda 40 yıl boyunca sürdürdükleri ‘Arap Ulusalcılığı’ yalanı ve iki yüzlülüğünü bir kenara bırakacaklar.
Türkiye’nin olası yaklaşımı
Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün ve diğer Sünni Arap ülkeleri, Suriye’nin bölünmesine ve Alevi devletinin kurulmasına karşılar. Türkiye de bölgenin sınırlarının değişmesine karşı ve Sünni bir devlet olarak Alevi bir devletinin kurulmasına sıcak bakmaz. Kendi içinde çözmediği Kürt ve Alevi sorunundan ötürü de böylesi bir gelişmeye kaygılı yaklaşmaktadır. Ancak karşı olması askeri bir müdahelede bulanacağı anlamına gelmez. Türkiye içinde mücadele eden Kürtlerin gücü ve İran faktörü böylesi bir müdaheleye imkan vermemektedir.
Alevi mezhebine dayalı bir devletin kurulması durumunda bölgede farklı dinsel ve mezhepsel kesimlerin de bağımsızlık veya statü kazanma girişimleri yükselecektir.
Sünni Arap devletler Alevi devletinin kurulmasının bölgede İran’ın politikalarına güç katacağından ve Şiilerin Sünnilere karşı yeni mevziler kazanacaklarından kaygı duymaktalar. Bu devletler de İran’ın varlığından ötürü direkt askeri müdahelede bulunamayacaklardır. Böylesi bir durumda Türkiye’nin böylesi bir devleti engelleme girişimlerine destek verecekler.
İran ve Irak destekleyecek
Hiç şüphe yok ki kurulacak bir Alevi Devleti en büyük desteği İran ve Irak’tan alacaktır. Irak, Suriye’de Sünnilerin egemenliği altındaki bir devleti istemez. Böyle bir Suriye, Irak içinde yaşayan Sünnilerin destekleyicisi olacağından bu Irak’taki Şii çoğunluk için tehlikeli bir duruma yol açabilecektir. Böylesi bir durumda Lübnan’ın da parçalanması gündeme gelir. Maroni, Sünni ve Durzi devletlerin kurulması gündeme gelebilir. Böylesi bir durumda Lübnan Birleşmiş Milletler kontrolünde silahsızlandırılmış İsrail ve kurulacak Alevi devleti arasındaki bir bölge statüsüne kavuşturulabilir.
Çözülmeyen Filistin sorununda da Filistinlere ait bölgelerin Ürdün Krallığına bağlanması olası senaryolar arasında düşünülebilir.
İsrail ‘Alevi devleti’ni destekler
İsrail 60 yıldır böylesi bir imkanı bekliyor. Kurulacak bir Alevi devleti, Yahudilerin devleti olan İsrail’i daha da meşrulaştırır. İsrail’in böyle bir devlet ilanını sıcak karşılayacağı ve ilişkiler geliştireceğini söylemek yanlış olmaz. İsrail’in tanıma sürecinde İran’ın sınırlandırılması için ‘nükleer silahlara sahip olmaması gerektiği’ çekincesini koyabilir. İsrail’in ikna olacağı bir devletleşmede bir Batı ülkeleri ve ABD’de ikna olur. Rusya da böylesi bir devletin kurulmasını destekler. Böylesi bir devletin kurulması Akdeniz kıyısındaki Tertus kentinde bulunan üsüne yenilerini eklemesi ve bunları genişletmesi imkanı doğar.
Rusya, Beşar Esad rejimine tam destek vermekle bir nevi Batı ülkeleri ve ABD’den, Libya’nın rövanşını almak istiyor. Libya’da Rusya sınırlandırılmıştı. Suriye’de süren iç savaşın yıllara yayılma ihtimali var. Şimdi herkes toprak bütünlüğünü korumuş bir Suriye istediğini ve parçalanmaya izin verilmeyeceği üzerine görüş beyan ediyor. Ancak çatışmaların uzaması ve şiddetlenmesi beraberinde tarafların güç kaybetmesini de getirecek. Böylece yıpranan karşıt gruplar bir çözümde anlaşacak. Bu çözüm de muhtemelen Alevi Devleti olacaktır.
Mevcut durumda Suriye’nin önünde iki yol var. Birinci seçenek ülkenin parçalanması ve Alevi devletinin kurulmasına olanak sağlanması. Daha iyimser olan seçenek ise Federal bir istem ile yönetilen ve ulusların, mezheplerin varlıklarının kabul edildiği bir modele geçir.
Kürtler nasıl hareket etmeli?
Sünni Arapların çoğunluğu Kürtleri ‘hain’ olarak görüyor. Onlara göre Kürtler Irak’ı parçaladı, şimdi de Suriye’yi parçalıyorlar. Birçok Sünni Arap kesimi Kürtleri bölgede ‘İkinci İsrail’ olarak görüyor. İran da zaten Kürtlere düşmanlık yapıyor. Ayatullah Humeyni vakti zamanında çıkardığı bir fetva ile Kürtlere karşı savaşmanın helal olduğunu söylemişti. Yine Türk devleti Kürtleri ‘bölücü’ olarak suçluyor ve 90 yıldır onlarla savaşıyor. Suriye’deki gelişmeler karşısında Türkiye şaşkına dönmüş durumda. Durum nereye doğru gidecek ve Kürtler hangi hakları elde edecekler diye kaygı duyuyor. Suriye’deki Kürtler de haklarını engellemeye çalışan büyük güçlerle karşı karşıyalar.
Türk devleti ve İran Kürtlerin hak ve kazanım elde etmemesi için Suriye nezdinde girişimlerini sürdürüyorlar. Irkçı Araplarla birlikte Batı Kürdistan’ın Araplaştırılması politikalarına destek verdiler. Yüzbinlerce Arap’ın Batı Kürdistan’a yerleştirilmesi onların hesabına geliyordu. Beşar Esad yönetiminin eliyle Kürtler yerlerinden, yurtlarından edildiler. Kürtleri devlet politikalarıyla yoksullaştırdılar ve bundan ötürü yüzbinlerce Kürt Şam, Halep gibi metropollere göç etmek zorunda kaldı. Mevcut durumda rejime karşı ayaklanan Arap muhalefeti de Kürtlerde ağır yaralar açan bu politikaların telafisine ve Kürtlerin tekrar yurtlarına kavuşmalarına dair en ufak bir söz vermiyorlar. Onların yaklaşımlarının bugüne kadar sürdürülen şoven ve ırkçı politikaların aynısı olacağı gün gibi ortada.
Kürtler Arap muhalefetine güvenmiyor
Suriye’deki Arap muhalefeti ‘özgürlük’, ‘demokrasi’ kavramlarının arkasına sığınırken, Kürtlere yönelik yapılan ve sürdürülen bu ağır politikaları zimni olarak onaylıyorlar. Kürtlerin asimilasyonu ve iradesinin ortadan kaldırılmasını bir nevi kabul ediyorlar.
Kürtler, Suriye’deki Arap muhalefetinin yaklaşımlarına kaygı ile yaklaşıyorlar. Bunların iş başına gelmesi durumunda Türkiye ve İran ile işbirliğine girerek Kürtlere yönelik saldırılar ve katliamların gündeme geleceğinden korkuyorlar.
Arap muhalefeti sırtını Arap ülkeleri, Türkiye, Batı ve NATO’ya dayamış durumda. Bazı güçler de kendini İran, Rusya ve Çin’e bağlamış durumda. Kürtlerin ise destekleyeni yok. Kürtlerin silahları ve sermayeleri yok. Burda Kürtlerin yapacağı en önemli şey Suriye’de süren mezhep savaşının tarafı olmamak. Çünkü bu kirli bir savaştır.
Kürtler yarının Suriye’sinde imkan ve güç sahibi olmalılar. Bunun için de Batı Kürdistan’daki partilerin birlik içinde hareket etmeleri gerekir. Yine Araplarla imzalanacak her türlü anlaşma ve işbirliğinin temel maddesinin Kürtlerin kimliklerinin kabul edilmesi, garantiye alınması, yine ‘özerklik’ formunun kabulüne dayalı olmalı.
Suriye’de yaşayan Alevi, İsmaili, Hıristiyan ve Durziler ile Kürtler iyi ilişkiler geliştirmeli ve bu kesimlerin vereceği ortak mücadele tüm farklılıkların tanınması ve hakların garantiya alınması gerekir.
Siyasi İslam’ın desteklediği kesimler bu halklar ve inanç gruplarının önünde engel olabilir. Bu yüzden de bir cephe espirisi ile mücadele etmeleri önlerindeki tek yol gibi görünüyor. Yine tüm Kürdistan’da Kürt parti ve güçleri Batı Kürdistan’daki halka destek olmalı. Diğer parçalarda elde edilen kazanım ve imkanlar Batı Kürdistan’ın özgürlüğü ve hakları için seferber edilmeli.
Eğer Kürtler birliklerini oluşturursa ve diğer parçalardaki Kürt partilerinin de desteğini alırlarsa Suriye’deki değişimin öncülüğünü yapabilirler. Bu yüzden de Batı Kürdistan için bir ulusal kongreye gidilmeli. Kürdistan Ulusal Kongresi böylesi bir adım için girişim yapabilir. Kürtçeden çeviri: Aziz OÐUR
DR. BENGÎ HAJO
Bengi.hajo@comhem.s
