Alevi örgütleri ve yeni süreç!


Alevi toplumu, 1990'lı yıllardan beri, kendi özgülünde farklı isimlerle örgütlü-siyaset sahnesinde yer almaya başladı. Son yıllarda Alevi örgütlülüğü, tarihsel gelişimi içinde biraz daha olgunlaşarak, kamilleşme evresine girme yolunda ilerlemektedir. Bu kollektif duruş, Alevi örgütlerini; hem kendi içinde ve hem de dış etmenlere karşı güçlü kılmıştır. Zira devletin üst aklı, "Aleviler kırk parçaya bölünmüş ve her biri ayrı telden çaldığı için hangisini dinliyelim!" türünden sözde yakınmalarla, Alevi toplumunun istem ve toplumsal taleplerini hep ötelemiştir. Fakat bugün, o gün değildir! O günlerde (kısmen bugünde), Alevi örgütleri bir araya gelmez ve geldiklerinde ise kendi öznel sorunlarından daha çok, tali sorunlara kafa yorarar bir görünüm vermekteydiler. Buna örnek olması babında bazı hatırlatmalarda bulunalım!
Bakınız sene 2002! ABD Irak’a saldırıyor ve bazı Alevi kurumlarından Karaca Ahmet Sultan, Garip Dede, Şahkulu Sultan, Erikli Baba, Cura Baba benzeri türbe, dernek ve vakıfları bir araya gelip, hem de "Türkiye’deki Alevi ve Bektaşi toplumu adına" bir basın açıklaması yapmışlardı. Açıklamada; Koalisyon güçlerine şöyle seslenmişlerdi: "Necef ve Kerbelâ’ya dokunmayın! Irak’taki Necef ve Kerbelâ kentleri çok kutsaldır. Dolayısıyla dünyadaki milyonlarca Alevi ve Bektaşi savaşta, bu kentlerdeki iki büyük makamın zarar görmesinden çok endişe etmektedir. Kerbelâ’daki ve Necef’deki kutsal türbelerin korunmasını istiyoruz!" Kaldı ki, günler öncesinde; ABD kuvvetlerinin komutanı Tommy Franks televizyonlarda, görüntülü olarak "önceden tespit ettikleri yerleri nokta atışlarla bombaladıklarını ve dolayısıyla adı geçen kutsal mekanların vurulmayacağını zımnen belirtmişti. Ama yine de yukarıda adı anılan Alevi-Bektaşi kurumları, her nedense bu açıklamayı yapma gereği hissetmişlerdi.
Çok ilginçtir! Öte yandan 1990‘lı yıllardan beri bariz bir şekilde Dêrsim’de, Batıni Aleviliğinin (İtiqatê Rêya Heq) arkaik ocak mekanları (ziyaretleri), devlet güçleri tarafından bombalanarak yakılıp-yıkılıyordu. İçindeki kutsal emanetler yok edilip, Pirêpiranlar; köylerinden kutsal topraklarından kovuluyor ve aileler baskı cenderesinde tutuluyordu! Ne hikmetse; "Türkiye’deki Alevi ve Bektaşi toplumu adına" bu örgütlerden hiç ses çıkmıyordu! Ancak; Irak’taki Necef ve Kerbelâ kentleri -ki elbette tüm şehirler, yaşam alanları kutsaldır- için hemen bir araya gelip açıklamalarda bulunabiliyorlardı!
Konumuzla bağlantılı olan, işin bir diğer boyutu daha vardı. O da şuydu; Cem Vakfı'na bağlı 100'den fazla Alevi dedeleri(!) eşleriyle birlikte, Şubat 2014 tarihinde; AKP‘nin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik himayesindeki, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) ve Cem Vakfı'nca düzenlenen bir turistik seyahate katılmıştı. Bu manşetlik haber; Türk basınına "Cumhurriyet tarihinde -dahası Batıni Alevilerinin tarihinde- ilk defa Alevilerden kutsal topraklara bir ziyaret!" başlıklarıyla yansımıştı. Değişik bölgelerde toplanan Alevi dedeleri Necef, Kerbelâ, Kufe ve bazı yerleri ziyarete götürüldüler. Gezi turuna katılan dedeler; Necef’te İmam Ali’nin, Kerbelâ’da şehid-i Hür’ün türbelerini ve Kufe’de İmam Ali mescidini görüp geldiler. Bütün masrafları, Cem Vakfı aracılığılyla devlet tarafından karşılanan dedelerin; bedevadan kutsal mekan ziyaretleri yapmaları üzücü ve bir o kadar da düşündürücüdür! Asıl bundan da üzücü olanı ise bu dedelerin çoğunun, Kürdistan’da (Dêrsim’de) devlet güçleri tarafından Kürt Batıni Alevilerinin bombalanarak, yakılıp-yıkılan mekanlarına hiç mi hiç gitmemiş olmalarıydı. Bu türden örgütsel davranış, büyük bir paradoksa ve içsel yanılgının temel handikapına işaret etmektedir.
Sevindirici olan; bütün bu süreçlerin artık geride kaldığını, önce 7 Haziran seçim sürecinde ve şimdilerde ise 8 Ağustos’da bir araya gelen Alevi örgütleri bizlere hatırlatmıştır. Ankara’da toplanan Alevi örgütleri; kirli saray savaşına karşı, halkların kardeşliğinin harcı olan barışdan yana tavır koymuşlardır. 7 Haziran seçim süreciyle birlikte, Kürtler nezdinde, Türkiye toplumuna dayatılan kirli savaşa karşı durmak, toplumsal barışın gaspedilen insan hakları temelindeki özgürlüklerle ancak sağlanılacağı bilinci etrafında kenetlenen Alevi örgütlerinin bu duruşları önemsenmelidir. 8 Ağustos’da "Aleviler Barış İstiyor" şiyarıyla bir araya gelen Alevi örgütlerinin, hiç taviz vermeden bu istikamette yürümeleri gerekmektedir. Alevi kamuoyunu, gelişen siyasal süreçlerden haberdar edip, Alevi felsefesinin temeli olan barış ekseninde harekete geçirmesine ivme kazandırmalıdır.
