Alevilik ve iktidar

Haberleri —

Aslında tartışmak istediğim konu, "Özerk, demokratik toplum modeli" ve Alevilik. Her inancın kendine özgü bir "kutsal" kavramı vardır ki buna geniş anlamda teoloji denir. Ancak teo (Theos - Tanrı) loji (logia – bilgi/bilim) kavramı daha çok tevhid dinlerindeki "kutsal" kavramını açıklamak için kullanılır. 

Din ve inançların "kutsal" kavramı veya teolojisi o inancın toplumsal yaşama bakışını ve toplumsal örgütlenme biçimini belirler. Bu belirlemeden yola çıkılarak din ve inançlar için ortodoks veya hetorodoks tanımı yapılır. Bu durumda ortodoks inançlar devlet ve iktidar dini, hetorodoks inançlar toplum ve halk inancıdır. 

Günümüzde birçok araştırmacı, yazar, teolog Alevilik için "Hetorodoks bir inanç" der. Buradaki "Hetorodoks" belirlemesi (Sözcüğün geniş ve farklı anlamları olsa da) "Kabul edilmiş din kurallarına aykırı davranan, aykırı düşüncelere veya ilkelere saplanmış olan" anlamında kullanılır. 

Yani bir inancın hetorodoks olabilmesi için, devletin ve iktidarın kontrolünde olan bir ortodoks inancın içinde yer alması ama içinde yer aldığı ortodoks inancın "Kabul edilmiş kurallarına aykırı davranıp aykırı düşünce ve ilkelere saplanmış olması" gerekiyor. 

Peki, bu durumda Alevilik hangi "ortodoks" inancın içinde yer alıyor? Hangi "Kabul edilmiş kurallarına aykırı davranıp aykırı düşünce ve ilkelerinden sapıyor?" Cevap, "İslamiyet’in içinde yer alıyor. Ama Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet’in İslam ortodoksisine karşı hetorodoks bir duruşu var." Doğrusu "Alevilik hetorodoks bir inançtır" demek Osmanlı uleması ve Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) yetkililerinin "Alevilik Rafıziliktir" demelerinin biraz yumuşatılmış, entelektüel dille söylenmiş biçimidir. 

Tarihçi, araştırmacı, yazar ve teologlar "Alevilik bir hetorodoks inançtır." Belirlemesini 

Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde devlet ile Alevi toplumu arsında yaşananlardan yola çıkarak yapıyorlar.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde yapılan Alevi katliamlarının temel sebebi vergi, asker devşirme, asimilasyon politikaları ve Aleviliğin toplumsal örgütlenme biçimiydi. Aleviler "Ocak" sistemine göre örgütleniyordu. Alevi topluluklar bir "Ocağa" bağlı olarak mürşit, pir, dede, rehber, talip ilişkisi içinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Alevilerin "Ocak" örgütlenmesi bahsi geçen iktidarlar için bir "Ayak bağı" idi. Zira egemen iktidar "Yönettiği reayaya" direk ulaşmak, asker devşirmek, vergi almak ve "reayayı kendine tabi kılmak" istiyordu. Ama "Rafıziler" ocaklarına, mürşitlerine, pirlerine, dede ve rehberlerine talip oluyor, Alevilik Yolu’nu yürütenlere "Hakullah/Çıralık" veriyorlar, devlete vergi vermiyorlardı. Üstüne üstlük "askere gitmiyorlar", bu da yetmiyormuş gibi "Kadı efendi" ve "Şeriat mahkemeleri" dururken toplumsal ve bireysel sorunlarını cemlerde çözüyorlardı! Egemen iktidar anlayışı karşısında Aleviler vergi vermemek, asker devşirmesine karşı çıkmak, kadıların mahkemelerine gitmemek, kendi Yol’larının gereklerini yerine getirmekle özgür ve özerk bir duruş sağlamaya çalışıyorlardı.

"Rafızi" Kızılbaşlar ile her türlü katliam ve "Osmanlı oyunlarına" rağmen başa çıkamayan zihniyet "Kaleyi içten fethetmeyi" düşündü. "Devleti Osmani’nin menfaati maksadıyla Ocaklar ile müspet(!) münasebetler tesis etme cihetine gidilecek!" Osmanlı, bazı Alevi Ocakları ile öyle "Müspet(!)" ilişkiler kurdu ki, bir zaman sonra o ocaklar "Padişah Efendimizden(!) şecere almaya" başladılar!

Ulus devlet öncesinde egemen iktidarlar (imparatorluk, krallık, şahlık vb.) dini esaslara göre örgütlenir, dini iktidarlarına dayanak yaparak iktidarlarını kutsarlardı. Fransız Devrimi ile birlikte "Yüce ulus devlet ve kutsal laiklik vücuda geldi(!)" Hoş, bu iktidar geleneği ulus devlet sürecinde de devam etmedi değil. Ulus devletin öncüsü burjuvazi kesin hakimiyetini sağlama sürecinde, Hıristiyanlığı, İslamiyeti, Yahudiliği ya da Budizmi vb. iktidarına dayanak yapmadı mı?

Bu arada "Fransa tipi üniter ulus devlet ve laiklik" modelini esas alan Cumhuriyet için de "Kızılbaş Ocakları (Katliam ve kırımlardan geriye ne kalmış ise!) Osmanlı için olduğu kadar tehlikeliydi!" "Halli cihetine gidilmeliydi!.. Kürt Kızılbaşlara Tedip, tenkil, tehcir!" Koçgiri’de Sakallı Nurettin Paşa, Topal Osman, Dersim’de, Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı General Abdullah Alpdoğan… 

Türk Kızılbaşlara "Laik Cumhuriyet’in güvencesisiniz, asıl ve asil Türk sizsiniz!!!" 

"Tekke ve zaviyeler kanunu" öyle iddia edildiği gibi "Şeriatçı örgütlenmeye karşı" değil, kırım ve katliamdan geriye kalan Alevi ocaklarına karşı yapıldı. Bir diğer amaç da Sünniliğin tüm mezheplerini kontrol altına almak ve "Kutsal laiklik" ile "Devlet Alevisi" yaratırken, Diyanet İşleri Başkanlığı ile "Devlet İslamı ve Sünniliği" yaratmaktı. 

Bu gün Alevi toplumun karşı karşıya olduğu durum "Kentlere, yurt dışına göç ile oluşan" durumdan çok Alevi ocaklarının, mürşitlik, pirlik, dedelik, rehberlik kurumunun yok edilmesi, etkisiz kılınması ve cem, deyiş, nefes, gülbang, semah gibi kutsal değerlerinin elinden alınarak, "Folklorik ritüeller" gibi gösterilmesi, giderek kendi değerlerine yabancılaştırılması ile olmuştur. Ve yaklaşık bin yıldır Alevi toplumuna "Reva görülenler" özgür ve özerk duruşundan, özgür ve özerk olmak istediğinden değil midir? Bu bağlamda Alevi sorunun çözümü de Tekçiliği, egemen dini Türk/İslamcı devlet dinini örgütleyen DİB yerine inanç özerkliğiyle olmaz mı?

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.