Alfabenin bütün harfleriyle CEZAEVİ

Haberleri —

Toplumsal sorunlarda egemenlerin çözüm olarak gördüğü hapishanenin duvarları sadece tutsakları değil, toplumun etrafını da çeviriyor.
Cezaevi… Kimileri için kendilerine uzak bir kavram, kimileri için de yaşanan ve yaşatılanları hatırlatan bir kavramdır.
AKP ve Cemaat despotizmi, Kürt halkına karşı 'KCK operasyonları' adı altında siyasi soykırım operasyonlarına tam hız verdiği bugünlerde, insanlar her an keyfi tutuklamalarla karşılaşabiliyor.
Zindanlar dün olduğu gibi bugün de direnişin kalesi, insan onurunun ölümüne savunulduğu mekanlar konumuna geliyor. Bir yandan sahte çözüm önerileri egemen medya tarafından ortaya atılırken, gözaltı, tutuklama, cezaevi gibi sözcükler Kürtler için günlük kullanılan sözcükler durumunda.
Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi Başkanı Ali Mitil ile Türkiye'de cezaevi gerçeğini görüştük.

Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi'nin kuruluş amacını ve çalışmalarını kısaca anlatır mısınız?

Avrupa'nın farklı ülkelerinde Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitelerinin bir araya gelip merkezi bir örgütlülükle faaliyetlerin yürütülmesi için, 1994'de AÖTDK (Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi) oluşturuldu. Politik tutsaklarla dayanışma, tutsaklar üzerindeki her tür saldırıya karşı devrimci dayanışma ve sahiplenmeyi amaçladık. Biz biliyoruz ki devlet, politik tutsakların iradesi üzerinden devrimci harekete karşı psikolojik savaş yürütür. Yani hapishaneler de bir mücadele alanı olarak gündemimizde olmalıydı. Tutsakları sahiplenmek hem bir görev hem de insani bir sorumluluktur. Bu çerçevede yürüttüğümüz etkinlik ve faaliyetleri; tutsaklarla yazışmak, tutsaklarla ilgili kamuoyu oluşturmak ve bilgilendirmek için bülten, bildiri gibi basın faaliyetleri, hapishanelerdeki direniş dönemlerinde dışarıdan destek örgütleme ve kamuoyu yaratma faaliyetleri, tutsaklarla maddi manevi dayanışmada bulunmak, diğer ulusların politik tutsakların mücadelesi ile dayanışmaktır.
 
Okurlarımız sizlere ulaşmak isterler ise bu nasıl mümkün olabilir?

Bizlere "dayanismakomitesi@hotmail.com" adresi üzerinden ulaşılması mümkündür.
 
Türkiye'de kaç adet cezaevi var ve bunlar kaç çeşittir?
Adalet Bakanlığı'nın 15 Aralık 2011 tarihli verilerine göre Türkiye'de 328 kapalı ceza infaz kurumu, 36 müstakil açık ceza infaz kurumu, 3 çocuk eğitimevi, 5 kadın kapalı ceza infaz kurumu, 1 kadın açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk ve gençlik kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 377 ceza infaz kurumu bulunmaktadır. Bu kurumların kapasiteleri toplam 121 bin 804 kişiliktir. Biliyorsunuz, hapishane olgusu tarihte egemenlik olgusu ile eş zamanlıdır. Yani egemen devletin baskı aygıtı olarak ceza sisteminin fiziki mekanı olarak hapishaneler egemenliğin, baskının, sömürünün doğmasına tarihlenir. Osmanlı döneminde uzun yıllar kale burclarını hapishane olarak kullanırlardı. 1831 yılında bugün Sultan Ahmet Hapishanesi olarak bilinen; Hapishane-i Umumi kurulması ile bilinen klasik hapishane sistemi kurulur.
Cumhuriyetin ilk on yıllarında ise eski hanlar, kiliseler, haralar hapishaneye dönüştürüldü. 1923 yılından günümüze TC tarihi aynı zamanda kendine göre hapishane sistemi oluşturma tarihidir de. Han hamam cezaevlerinden, 1960 Askeri Darbesi'nden sonra sivillere de açılan askeri cezaevlerine oradan da A, B, E, K, L, M, ...F-Tipi ne uzanan alfebenin tüm harflerinin kullanıldığı bir sistem arayışı sürdü ve sürüyor.
Ümraniye, Ulucanlar, Amed hapishanelerinde F -tiplerinin provasını yapan Tükiye devleti, 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine aynı anda başlattığı 'Hayata Dönüş' saldırısında 28 tutsaği öldürdü, 6 kadın tutsak Bayrampaşa Cezaevi'nde diri diri yakıldı. Siyasi tutsaklar işkencelerden geçirilerek F-Tipi cezaevlerine götürüldü. Tutsaklara dönük devletin bu katliam saldırısı, televizyon ekranlarında naklen yayınlanarak bütün dünyaya izlettirildi.
Devletin saldırısına karşı politik tutsakların gerçekleştirdiği açlık grevi ve ölüm orucu direnişinde 122 tutsak yaşamını yitirdi, yüzlercesi ise bilinçli 'yanlış tıbbi müdahale' sonucunda sakat bırakıldılar. 19 Aralık 2000'den sonra açılan F Tipi hapishanelerle birlikte tecrit esasına dayalı infaz sistemi yaygınlaştırıldı. Bugün Türkiye'de bulunan 13 F- Tipi, 2 D- Tipi ve Ankara L -Tipi Kadın Kapalı Cezaevinin yüksek güvenlikli bölümleri 1 ve 3 kişilik hücre ve tecrit esasına dayalı hapishanelerdir. Ayrıca diğer hapishanelerde yapılan tadılatlarla hücre sistemli hapishanelere dönüştürülüyor.
 
Ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi soykırım operasyonlar ve keyfi tutuklamalarına değinirsek…

2002 yılında AKP iktidara geldiğinde 59 bin 429 olan tutsak sayısı bugün 132 binin üzerindedir. Aynı yatakta üç tutsağın yatması, yer yokluğundan dolayı vardiyalı uyuma, hapishanelerin fiziksel şartlarını ortaya koymaktadır.
105 gazeteci, 36 avukat, 40'a yakın sendikacı, 600'ün üzerinde üniversite öğrencisi, 18 belediye başkanı, 8 milletvekili, 100'lerce çocuk tutsak; 'KCK tutuklamaları' adı altında halkın seçilmiş temsilcilerinin hapishanelere atılmasının da gösterdiği gibi 2000 yılında hapishanelerde başlayan F- Tipi sistemi bütün bir ülkeye uygulanmaktadır. Ülke F- Tipi hapishaneye dönüştürülmüştür.
 
Cezevlerini bilmeyenlere, hiç tutuklu olmamışlara anlatırsak, bir cezaevi günü -normal şartlar ve koşullar altında- nasıl geçiyor?

Hapishaneler hiçbir koşulda normal bir yaşam alanı değillerdir. Dışardaki mücadelenin bir parçası olduğundan kimi zaman sert mücadeleyle geçer. Örneğin 12 Eylül askeri darbe dönemi, 19 Aralık süreci, 1990 yıllardaki mücadelenin yükselişine bağlı cezaevi koşullarının değişmesi gibi... Devrimci tutsaklar açısından yaşamın en iyi örgütlendiği ve zamana en fazla hükmedildiği alanlardan biri de hapishanelerdir. Bilinenin aksine yaşamın 24 saati displinli ve planlıdır. Bu nedenlede hapishaneler her zaman birer okul gibi kullanıldı ve halen de kullanılıyor. Normal koşullarda günlük yaşam sabah 06:30'da başlar, saat 9:00'a kadar spor, kahvaltı, gazete okuma günü planlama vb yapılır. Saat 9:00-12:00 arası eğitim çalışması, okuma, yazmadır. Saat 12:00-14:00 arası öğle yemeği ve dinlenme. Saat 14:00-17:00 arası eğitim çalışmalarına devam edilir. Saat 17:00-20:00 arası akşam yemeği, haberleri izleme, mektup okuma. Saat 20:00-22:00 arası serbest çalışma. Bir cezaevi günü bu şekilde özetlenebilinir.
Koğuş veya hücrede kalmak, açlık grevi ya da farklı bir direniş içinde olmak, bu üretkenliğin ve yaşamın sadece biçimini değiştirir, esasa dair disiplin ve bakış açısı koşullara bağlı oluşturulur.

Türkiye'de cezaevi yaşamı kamuoyunda nasıl değerlendiriliyor?
 Türkiye-Kürdistan hapishaneler tarihi aynı zamanda görkemli bir direniş ve kahramanlığın da tarihidir. Bütün bu saldırılara rağmen tutsaklar bükülmez bir iradeyle F-Tipi hücrelerde direnmektedirler. Tecride karşı tutsaklar komün oluşturmakta, ortak tavır almakta, hapishaneleri düşünceleri ve inançları uğruna bir eğitim okuluna dönüştürmeye devam ettirmektedirler.

Cezaevlerinde havalandırma, aydınlatma, ısıtma ve hijyen koşullarını anlatabilir misiniz?

Hapishanelerin mimarisi oluşturulurken insan sağlığı değil, insanın nasıl eza çekerek çürütüleceği dikkate alınarak inşaa edilir. Güneş almaması, Havalandırma koşulları, aydınlatma gibi insani gerekler umursanmaz. Havalandırma duvarları olabildiğince yüksek yapılır. Tutsağa tecrit edilmiş olduğu duygusunu yaşatacak her tür mimari özellik yapılara yansıtılır. WC, banyo, mutfak, yatağın aynı odada olduğu bir ortamda hijyenden bahsedilemez. Haftada bir gün 1 saat akan sıcak su ile banyo, çamaşır ve benzeri temizlik ihtiyaclarının karşılandığı bir koşulda ne kadar hijyenik olunabilinirse o kadar hijyendir. Hapishanelerde yazın sıcaktan, kışın soğuktan durulamaz. Kaloriferlerin yakılmaması bir baskı ve cezalandırma unsuru olarak idare tarafından kullanılır.
 
Cezaevindeki hasta, ağır hasta ve tutsakların sağlık hizmetine erişme durumu hakkında bilgi verir misiniz? Revirlerdeki tıbbi malzemeler konumu, teknik ve tedavi yöntemleri nasıldır?
Hapishanelerde son 10 yılda ölen tutsak sayısı bin 768'dir. 500'ün üzerinde ağır hasta tutsak ölüm tehlikesi ile karşı karşıyadır. 2000'in üzerinde çocuk tutsak çok sağlıksız ve korumasız koşullarda tutulmaktadır. Pozantı örneğinde görüldüğü gibi, çocuklarımız devlet gözetiminde tecavüze uğramaktadır. Hapishanelerin koşullarının bizzat kendisi (kötü beslenme, sağlıksız koşullar, baskı, işkence ve zulüm, açlık grevleri, ölüm oruçları gibi nedenlerden) hastalık üreten etkenlerdir. Hasta tutsağın tedavi hakkına erişmesinin önünde yasal, bürokratik engellerin, yanı sıra idarenin keyfi, geciktirici tutumu da etkili olmaktadır. Revirlerde acil duruma mudahale dahil tıbbi teknik malzeme olanaklar ve personel genellikle yoktur. İlaç parası tutsaklardan talep ediliyor. Kalp, kanser gibi riskli ve ağırlaşmış hasta tutsakların, hastane izni alması aylarca süren bir bürokratik sürece tabidir. Dışarıdan ilaç ve teknik malzeme kabul edilmez. Örneğin 2000 yılında Burdur saldırısından sonra benim kırılan bacağımdaki alçı, daha sonra hastahaneye sevk edilmediğim için 6 ay çıkarılamadı. Adli Tıp Kurumu ağır hasta tutsaklara rapor vermeyerek bir cinayet teşkilatı gibi hizmet veriyor. Güler Zere, Abdullah Akçay örneklerinde olduğu gibi 95 ağır hasta tutsak hakkında, Adli Tıp Kurumu, "Tahliyesine gerek yok" diyerek hasta tutsaklar ölüme tahliye ediliyorlar. Adalet Bakanlığı'nın bulduğu çözüm ise, Metris Hapishanesi'nde 138 kişilik hasta tutsak bölümü açmaktır.
 
Tutuklu yakınlarının bütün bu süreçlere nasıl dahil olduğundan bahseder misiniz?
Devlet sadece tutsakları değil onların aileleri ve yakınları üzerinde de ağır baskılar uygulamaktadır. Tutsaklar, ailelerinden uzak hapishanelere sürgün edilmektedir. Aileler, görüşe gittiklerinde gerici bir ablukaya alınmakta, taksiciden, otelciye, gardiyanından esnafa, ailelere karşı şoven bir kışkırtma saldırısı uygulanmaktadır. 1000 Kilometre ve daha fazla uzak mesafede olan çocğu veya yakınının görüşüne gitmek isteyen aileler için bu ciddi bir maddi sorundur. Binbir fedakarlık yaparak gittikleri görüşte ise keyfi bir yasakla karşılaşma olasılığı çok yüksektir.
Cezaevi görevlileri arama adı altında taciz ve baskıların yanı sıra fiziki olarak da aileler darp edildiği biliniyor. Hapishane zulmünün sınırı sadece tutsak ile kalmaz. Ona sahip çıkan herkesi böylece kapsar. Hapishane duvarları sadece tutsakların etrafında değil bütün bir toplumun etrafında örülmektedir.

Bu konuya ilişkin Avrupa'da kurumların ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin yeterince bir duyarlılığı var mıdır?
Bu tecridi kırmak salt tutsakların değil, bütün bir toplumun sorunudur.
Giderek insanlığın sorunudur. Türkiye ve Kürdistan hapishanelerindeki bu uygulamalar, Avrupa devletlerinin desteğini almaktadır. F-Tipi operasyonu Avrupa Birliği'nin onayı ile gerçekleştirilmiştir. 11 Eylül 2001'den sonra antiterör yasaları adı altında, dünya genelinde muhaliflere karşı bir saldırı dalgası geliştirildi. Başını ABD'nin çektiği bu emperyalist saldırganlıkla, salt sermayenin dolaşım özgürlüğünü değil, işkence ve zulmün de dolaşım özgürlüğünü sağlamak istiyorlar. Avrupa Birliği'nin çıkardığı antiterör yasaları, geliştirilen devlet destekli ırkçılık, yabancı düşmanlığı, Almanya'da uygulanan 129a ve 129b yasaları, Filistin'den İtalya'ya Fransa'dan İspanya'ya, Stammheim'dan Ebu Garib'e, Guantanamo'dan F -Tiplerine, İmralı'dan Peru'ya kadar geliştirilen bu uygulamalar, burjuvazinin uluslararası birleşik saldırısının örnekleridir. Elbette ki bu birleşik saldırıyı, birleşik bir direnişle püskürtebiliriz. Uluslararası politik tutsaklarla dayanışma ağının örülmesi, ortak mücadelenin geliştirilmesi, dünya halkları etrafında örülmek istenen bu hapishane duvarlarının yıkılmasının ilk adımı olacaktır. Bu inançla düşünceleri ve inançları uğruna hapishanelerde bulunan politik tutsakları selamlıyorum.


Ali Mitil kimdir ?

Ali Mitil, 1964 yılında Maraş'ın Pazarcık ilçesinde doğdu. Kürt ve Alevi bir aileye mensubu olan Mitil, 70'li yıllarında, Pazarcık'ta dönemin devrimci ortamının da etkisiyle ortaokul yıllarında devrimci fikirlerle tanıştı. 1979 Aralık ayında 15 yaşındayken ilk kez tutuklandı. 4 ay Maraş ve Adana hapishanesinde tutuklu kaldı. Tahliye ardından Lise ikide iken Sıkıyönetim Komutanlığı'nın emri ile okuldan atıldı. 6. Kolordu Sıkıyönetim Bölgesi'nde okuması yasaklanan Mitil, 12 Eylül Darbesi sonrası, 1981 yılı Mayıs ayında 17 yaşında tekrar tutuklandı.
İdamla yargılandığında Mitil, henüz daha 18 yaşından küçüktü. Mahkeme, Mitil'e idam verebilmek için yaşının büyük gösterilmesi için iki kez Adli Tıp'a havele etti. Mitil, tahliye olduğu 1989 Nisan ayına kadar Maraş, Mersin, Erzurum, Ceyhan hapishanelerinde kaldı. Tahliye ardından politik faaliyetlerine tekrar devam eden Mitil, 1992 Temmuz ayında İzmir'de tutuklandı. Mitil, tahliye olduğu 2001 Kasım ayına kadar İzmir, Aydın, Antep, İskenderun, Erzurum, Burdur, Bergama, Buca ve Kırıklar F-Tipi hapishanelerinde kaldı.
Bu 3 tutuklamalar ile toplam 18 yıldan fazla hapishanede kalan Mitil, 12 Eylül zındanlarını, 1996 ölüm orucu direnişini, 2000 Burdur operasyonunu ve 19 Aralık 2000 saldırılarını canlı tanık olarak yaşadı. Hapishane koşullarından dolayı 1982'de tüberküloz hastalığına yakalanan Mitil'in Mersin hapishanesinde kulak zarı patlatıldı. 1992 Buca saldırısında burun kemiği kırıldı. 2000 Burdur saldırısında işkenceyle bacağı kırıldı. Şu an bir bacağından engelli olan Mitil, o yıllarda, hücreler, açlık grevleri, ciddi sağlık sorunları gibi Türkiye hapishanelerinde her tutsağın yaşadıklarını yaşadı.
2002 Temmuz ayından bu yana Almanya'da siyasi mülteci olarak yaşayan Ali Mitil, Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesi ve AGİF çalışmalarına katılma gibi politik faaliyetlerini günümüze kadar sürdürmektedir.


NİHAL BAYRAM / MAINZ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.