ALİ CAN: Krallar Vadisi

Haberleri —

“Devrimin bize faydası eski diktatörden kurtulduk,

zararı yenisi diktatör olma yolunda…”

Tarih fışkıran Mısır’da suni olarak inşa edilen turist şehri Hurghada’dan Nil deltasında kurulu tarihi tapınaklar şehri Luxor’a doğru giderken rehberimiz Ahmad’ın ‘devrim’i özetlediği sözleri. Bunun dışında da devrimi hissettiren başka bir şey görünmüyor.
Tahrir Meydanı’nda Mursi’nin “reformları”na karşı gösteriler sürerken Hurghada ve Luxor’da apayrı bir gezegen havası var. Rehberimizin sağı solu tanıtırken ara sıra devrime dair bir kaç cümle sarfetme isteği, turistlerin kaygılı bakışlarına takılıyor. Politik etkilerinden ziyade günlük yaşama yönelik endişeler beliriyor. “Sonuçta bölgenin tek geçim kaynağı olan turizmin zarar görmesi, varolan yoksulluğun daha da çekilmez hal almasının kimseye faydası yok” dercesine vazgeçiyor anlatmaktan. Ancak rehberimizin, turistlere işin aslının ne olduğunu anlatma istemi her halinden belli oluyor. Geçim derdi ister istemez frenliyor Ahmad’ı.
Ahmad, saatlerce tek ağacın olmadığı ve çırılçıplak dağların arasında giderken, yine de dayanamayıp birkaç cümle söyleme gereği duyuyor. Nasıl olsa çölün ortasında kimse sesini çıkarmaz diye düşünüyor. Ya da başka anlatacak bir şey bulamadığından. Bari sağa sola biraz anlam yükleme niyetindeyken, yolun paralelindeki rayları eksik tren hattını soruyorum. Ahmad, aradığını bulmuş gibi başlıyor anlatmaya. ‘Devrim’ sonrası düzensizlikten bahsederken, Mübarek dönemi denetimi arıyormuş hissi veriyor. Eski düzenin yıkılması ancak yerine yenisinin gelmemesinden kaynaklı rastgele yapılaşma başlamış. Herkes eski yapıların yerine yeni inşaatlar yapıyor. Tek yük tren hattının 2 km’lik rayları da hırsızlar tarafından çalındığı için seferler yapılamıyor. Yerleşimler arasındaki kontrol noktalarında azalma var, bu da radikal grupların buralara sızmasını kolaylaştırıyor. Zaten bir şehirden diğerine giderken o kadar çok kontrol noktası var ki, 100 kilometrelik bir mesafede on ülke sınırı aşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Önceki rejimde turist otobüslerine askeri konvoy eşlik ediyormuş, “ama şimdi bu da yok” diye yakınıyor Ahmad. Olası panikleri engellemek için de tehlikenin olmadığını sözlerine ekliyor.

Bedeviler

Yol güzergahındaki dinlenme tesislerinde turistler için değişmeyen birşey var, o da eşek, deve ve keçileri ile yoksullukları her halinden okunan Bedeviler. Yaşam şekillerinden dolayı turistler için bir ‘atraksiyon’ işlevi gören Bedeviler. Yol kenarında turistlerin kendileriyle fotoğraf çektirip para vermesini bekliyorlar. Turistler de ‘hümanist’ olduklarını kanıtlarcasına artık yiyeceklerini dağıtıyorlar. Verecekleri elli kuruş ya da bir Euro’yu da pazarlık yapmaları insana dokunsa da, Ahmad yine de gerekli uyarıları yapma gereği duyuyor: “Bu durum Bedevilerin kendi tercihleri.” İki çeşit Bedevi olduğunu  söyleyen Ahmad, yol boyunca karşılaştıklarımızı Bedevi Çingeneleri diye niteliyor. Sayıları giderek eksiliyormuş. Şu an 3-4 bin dolayındaymış. Mübarek döneminde yerleşik hayata geçmeleri denemelerini reddettiklerini ve yapılan okullara çocukların gönderilmediğini anlatıyor. Eskiden tüm Arap ülkelerinde dolaşmaları serbestken, birkaç yıldır bu ülkelerin vize uyguladığını, artık hareket edemez halde olduklarını ve bunun için de buralarda dilenmek zorunda kaldıklarını belirtiyor. Diğer Bedevilerin ise yerleşik hayatta oldukları ve durumlarının kısmen iyi olduğunu da ekliyor Ahmad.

Hacepsut’tan bu yana

Üç saat sonra Luxor’a vardığımızda bizi tarihi tapınaklar, Nil nehri karşılıyor. Ahmad, burada Mısırlı kadınların durumuna ilişkin de bilgi veriyor. Üçte ikisinin kadın olduğu turist grubuna, Mısırlı kadınların neden iş hayatında olmadığını veya az olduğunu anlatmaya çalışıyor. İlk cümlesinde, kadın ve erkeğin yasa karşısında eşit olduğunu vurguladı. Ahmad’ın verdiği bilgilere göre, kadınların rektör, politikacı, mühendis, öğretmen olmasının önünde hiçbir engel yok. Ama anayasada yer alan “Erkek kadından sorumludur” maddesinden dolayı kadınların yüksek eğitim görseler dahi iş hayatına girmede istekli olmadığını sosyolojik olarak özetliyor. Mısır’daki kadın rektör sayısının Almanya’dan yüksek olduğunu ve iş hayatında kadın ve erkeğin aynı iş için eşit maaş aldığını da sözlerine ekliyor Ahmad.
Ahmad bunları anlatırken, Mısır tarihindeki tek kadın kral olan Hacepsut aklıma geliyor. 22 yıl boyunca ülkeyi yönetmek ve kadın olarak kendisini kabul ettirmek için tanrısal bir hikaye bulmak zorunda kalıyor. Hacepsut, tanrı soyundan olduğunu, Mısır tanrılar tanrısı Hamunrah’ın annesini hamile bırakması sonucu doğduğunu, ülkeyi yönetmesini istediğini anlatarak 22 yıl iktidarda kalmayı başarıyor. Ve bu yıllar Mısır’ın en barışçıl, refah dolu yılları oluyor. Diğer krallar gibi Hacepsut da kendisi için iki mezarlık yaptırıyor. Biri krallar mezarlığında ikincisi de kraliçeler mezarlığında. Öldüğünde babasının yanına gömülüyor. Bundan yüz yıl önce de bilinmeyen nedenlerden dolayı tek kadın kral olan Hacepsut, kral mezarlığından alınıp sıradan başka bir mezarlığa defnediliyor. Aynı durum Hacepsut’tan sonra gelen krallar (firavunlar) tarafından da yapılıyor. Özellikle firavun Ramses, bir kadının firavun olmasını hazmedemeyip Hacepsut’a ait resimleme, heykel ve işlemelerin çoğunu iktidarı döneminde yok ediyor.

Değişmeyen gelenek

Firavunları ve iktidar dönemlerindeki icraatların göstergesi, tapınaklar ve kendileri için yaptırdıkları mezarlardı. Her gelen öncekinden daha üstün ve güçlü olduğunu kanıtlamak için mezarını daha büyük yaparmış. Mezarındaki ganimetin çokluğu ise iktidarın gücünü gösteriyor. Firavunların tapınaklarına ve mezarlıklarına sadece seçkinler girebiliyorlardı.
MÖ 750 yılında Luxor’da belki de Mısır’daki en büyük halk ayaklanmalarından birisi yaşanıyor. Şehrin yarısı yakılıp yıkılıyor. İki yıldır Kahire’de isyan var. Luxor’a etkisi, yük treni hattında 2 km’lik raylar çalınmış, birkaç köylü ahırını izinsiz büyütmüş, turistler artık askeri konvoyla değil de onlarca kontrol noktaları ile güvenlikten geçiyor.
Eski Mısır’da firavunların kendinden önceki kralın yaptıklarını gölgede bırakmaları geleneği yeni Mısır’da da devam ediyor. Ahmad kaygılıydı, turistler kayıtsız. Bol bol eski Mısır’ın fotoğraflarını çektikten sonra beş yıldızlı otelde Meksika yemeği yiyip tüm avluya yayılan Türkçe müzik işkencesi ile ilk defa ‘Arap Baharı’nı yakından yaşamış olduk.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.