Amara’da doğan bir lider: Abdullah Öcalan

Haberleri —

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hayatı belgesel bir filme konu oldu. Öcalan’ın aile fertleri, PKK’nin önemli isimlerinin anlatımlarına yer verilen Senar Turgut’un yönetmenliğini üstlendiği belgesel PKK tarihine de ışık tutuyor. Yönetmen Senar Turgut, Siyabend-û Xece, Karartma Geceleri, Yağmur Başladı gibi filmlerle tanınıyor. Turgut şimdi de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hayatını belgesel bir filmle anlatacak. Öcalan ile İmralı’da görüşmek üzere 10 Aralık’ta Adalet Bakanlığına başvuran Turgut, belgesel çalışmasını  anlattı. İki aşamadan oluşacak belgesel için Öcalan’ın aile fertleri, ilkokul öğretmeni, PKK’nin kurucularından Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Ali Haydar Kaytan gibi kişilerle görüşen ve onların anlatımlarına da yer veren Turgut, aynı zamanda Öcalan’ın hayatından yola çıkarak PKK tarihine de ışık tutuyor. Abdullah Öcalan’ın çocukluğundan 1980’e kadar olan süreci Senar Turgut’la konuştuk.


Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın belgeselini çekme fikri nasıl doğdu?

27 yıldır sinema sektörü içerisindeyim. Karartma Geceleri, Siyabend- û Xece, Yağmur Başladı gibi birçok filmin yapımcılığını üstlendim. Daha önce Mahatma Gandi, Nelson Mandela gibi liderlerin filmleri yapılmış, dolayısıyla Sayın Öcalan da bu kategoride bir lider olduğu için uzun süredir böyle bir belgesel çekme fikrim vardı. Cezaevlerindeki açlık grevlerinin ardından Sayın Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın İmralı’ya gitmesi sonrası ben Mehmet Öcalan ile görüştüm ve onun vesilesiyle hayatını belgesel yapma fikrimi ilettim.

Belgesel kaç aşamadan oluşuyor?

Sinemacı arkadaşlarımla bunu çok tartıştık. Daha sonra Sayın Öcalan’ın çocukluğundan bugüne kadarki yaşamını iki bölüm halinde çekmeye karar verdik.. Yoğun bir araştırmaya başladım. Önce doğduğu Urfa Ömerli’deki köyüne gittim, ilkokul öğretmeni Fuat beyi buldum, onunla görüştüm. Daha sonra bir bacağı kesik olan ablası Ayne, kardeşleri Fatma ve Mehmet ile, enişteleri ve aile fertleriyle görüştüm, mücadeleye atılma yıllarını inceledim. Daha sonra da Güney Kürdistan’a Kandil’e gittim ve mücadele arkadaşlarıyla görüştüm.

Nasıl bir çocukluk?

 Sayın Öcalan’ın en büyük dedeleri 100 yıl önce kan davasından dolayı Bismil’den Halfeti’ye göç etmişler. İlk gelen dedelerinin ismi Ömer. Ömerli ismi de oradan gelmektedir. Öcalan’ın çocukluğunda köyde okul yok, o nedenle okula gitmek için her sabah yaz kış yaklaşık dört kilometre yol yürümek zorunda kalıyorlar. İlkokul öğretmeni Fuat bey, Öcalan’dan sınıfın en çalışkan öğrencisiydi diye bahsediyor. Matematikte çok başarılı, olağanüstü zeki bir çocuk olduğunu, ‘ Bizi şaşırtıyordu’ sözleriyle ifade etti. Öcalan’ın diğer öğrencilere nazaran çok paylaşımcı, davranışlarıyla bir çocuk gibi değil de daha çok bir yetişkin gibi davrandığını anlattı. Yoksul bir aileden geldiğini, babasının çiftçilik yaptığını, pek maddi durumları olmadığını bildiği için bir gün Öcalan’ın babasını çağırdığını ve oğullarının çok zeki olduğunu, mutlaka okutması gerektiğini söylediğini, eğer maddi durumları yok ise kendisinin Öcalan’ı okutmak istediğini, bu zekayla ilerde önemli bir insan olacağını belirttiğini anlattı. Babası da Fuat hocaya teşekkür edip ne yapıp edip oğlunu okutacağı sözünü vermiş. Daha sonra büyük başarıyla ilkokulu bitiren Öcalan ortaokulu Denizli’de, Hava ablasının yanında okuyor. Sonra da liseye gidiyor.

Aile fertleri nasıl anlatıyor Sayın Öcalan’ı?
Sayın Öcalan’ın çocukluğunu çok sevdiği dayısı Süleyman bey ile de konuştuk. Dayısı olsun, ablaları, kardeşleri olsun, Öcalan’ın hep okuduğunu, çalıştığını anlatıyorlar. Kuş tutup beslediğini anlatıyorlar. Mesela özellikle köyde konuştuğumuz kadınlar anlatıyor, Öcalan 8 yaşındayken, akrabaları olan komşu kızın erken yaşta evleneceğini duyunca hemen engel olmaya çalışmış. Gitmiş genç kıza, ‘Neden evleniyorsun bu yaşta ? Okula git, ne yapacaksın bu yaşta erkeğe köle mi olacaksın?’ diyerek küçükken dahi kadın haklarına yönelik o hassasiyeti varmış.

Annesinin hayatında ve daha sonra kadınlar hakkında yapacağı çözümlemede çok yeri olduğu söyleniyor. Bu konuda hiç anlatımlar oldu mu?
Kesinlikle annesinin hayatında büyük yeri var. Hem onu çok sever, hem de çok çekinirmiş. Bu konuyu en çok Mehmet Öcalan ile konuştuk. Anneleri gerçekten olağanüstü çalışkan, yaman bir kadınmış. Babaları ise sessiz, dindar. Evin asıl otoritesi , reisi anneleriymiş.

Çocukken dine  bağlı olduğu söyleniyor…

Evet öyleymiş. Babası dinine çok bağlı bir insanmış, bence bu konuda onun çok etkisi var. Köylerinin ortasında bir cami var ve sabahın ilk saatlerinde henüz kimse uyanmamışken, imam bile camiye gitmemişken Öcalan camiye gidermiş. Her sabah hiç şaşmadan gidip imamdan önce camide yerini alırmış. Hatta imam bir gün babasına , ‘Oğlun her sabah benden önce camiye geliyor. Böyle giderse bu çocuk uçar’ demiş. Bir gün de Sayın Öcalan’a, ‘Sen nasıl uyanıyorsun bu saatte?’ diye sormuş. Çocukluk yıllarında her sabah aynı şekilde kalkıp namaz kılmaya gidiyormuş.


Siyasete merak sarma yılları, dönüm noktası hayatının hangi evresinde başladı?

Ortaokuldan itibaren aileden ayrılıyor. Hep dışarda okuyor. İlk etapta ortaokulu Nizip’te okuyor, sonra ablası Hava’nın oturduğu Nizip’te kalıyor. Lise ve üniversiteyi de Ankara’da okuyor. O nedenle köyüne ancak yaz aylarında geliyordu. Dönüm noktası lise yıllarında yaşanıyor. Önce inanç sistemini sorguluyor, Tanrı kavramını sorguluyor. O dönem gençler top oynarken, eğlenirken o bütün bunlardan çok uzakmış, yalnızlığı daha çok severmiş.  Bir yandan TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) yoğun etkileri varken, bir yandan da Mahir Çayan, Deniz Gezmiş gibi önemli liderlerin yer aldığı Devrimci Gençlik Hareketi vardı. Devrimci Gençlik Hareketinden etkilenmekle birlikte, hararetli tartışmaların yoğun olarak yaşandığı günlerde Öcalan daha çok Kürtlük konusuyla ilgileniyor, arada bir Doğu mitinglerine katılıyor. 1969 yılında meslek okulunu bitirdikten hemen sonra Diyarbakır’a gidip orada kadastro memurluğu yapıyor. O sıralar eline “Sosyalizmin Alfabesi” kitabı geçiyor ve kitabı okuduktan sonra her şey değişiyor. Kadastro memurluğu sırasında toprak ölçüm-biçim işleriyle uğraşan Öcalan, o dönem köylülerin yaşadığı zorluklara tanık oluyor. Toprağın dengesiz dağılımına ve dönen rüşvet çarkına tanık olan Öcalan yaşanan bu sömürüye karşı tepkilerini ortaya koyuyor. Ama onun için esas dönüm noktası 1970 yılında gittiği İstanbul’da yaşanıyor. Orada Bakırköy’de bir yıl kadastro memurluğu yaptıktan sonra önce hukuk fakültesine kaydolsa da vakit geçmeden tercihini hep çok istediği Ankara Siyasal Bilgiler yönünde kullanıyor. İşte o dönemde aktif bir biçimde sosyalizme yöneliyor. Mahir Çayan’ın yaptığı toplantıya katılan Sayın Öcalan çok etkilenmekle birlikte, Kürt sorununa açıkça değinmesi onu cesaretlendirdi ve Siyasal Bilgiler’e başladığı zaman tam anlamıyla siyaset sahnesine girmeye karar verdi.

Kemal Pir ve Mazlum Doğan ile tanışması o döneme mi denk geliyor?

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken ilk Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş ile tanışıyor. Mahir Çayan’ların Kızıldere’de infaz edilme olayından sonra Sayın Öcalan okulda büyük bir boykot organize ediyor, o nedenle de tutuklanıp Mamak cezaevinde 7 ay kalıyor. Cezaevi sürecinde devrimci ortamla ilişkileri daha da pekişiyor ve ilk kez orada örgüt kurma kararı alıyor ve bu konudaki adımlarına cezaevinde karar veriyor. O dönem askerliğini yapan Mehmet Öcalan gidip abisiyle cezaevinde görüşmek istiyor, ancak izin verilmiyor. Cezaevi çıkışından sonra aktif siyasete katılıyor ve fakültede Ali Haydar Kaytan ile tanışıyor.  Sayın Öcalan ona , ‘Sen nerelisin?’ diye sorduğunda Kaytan, ‘Ben Tunceliliyim’ diye cevap veriyor. Öcalan ona, ‘Yok sen Tuncelili değil Dersimlisin’ demiş.  Ve böylece yavaş yavaş mücadelenin ilk adımlarını atmaya başladıklarını, Öcalan’ın arkadaşları olan Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş ile tanıştığını belirtti Fakültede böyle bir çalışmanın olduğunu duyan Mustafa Karasu ise o dönem üniversitenin CHP Gençlik Kollarında faaliyet yürütüyormuş. Birkaç konuşmadan sonra Öcalan Karasu’ya nereli olduğunu sormuş, Karasu da ‘Sivas Zara’ diye cevap verdiğinde o da oranın esas isminin Koçgiri olduğunu ve Kürt olduğunu söylemiş ve böylece aralarındaki muhabbet derinleşmiş.  Daha sonra Öcalan onu Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş ile tanıştırmış.  Böylece uzun sürecek yoldaşlık günleri başlamış. Daha sonra bir de Rıza Altun anlattı. Kemal Pir’ler ve Mazlum Doğan’lar sürekli onların evine gidiyormuş ve Rıza’nın annesi de o dönemde bayağı yurtsever damarları olan ve Kürt meselesini iyi bilen bir kadınmış. Rıza da o dönem toplantılara katılmaya başlıyor. Daha sonra da özellikle Mahir Çayan ile Deniz Gezmiş’lerin ölümünden sonra arayışa giren biri olan Sayın Cemil Bayık da Sayın Öcalan ve arkadaşlarıyla tanışıyor.

Örgütlenme fikri o zaman mı oluşuyor?

Evet yeni bir oluşum için düğmeye o dönem basıyor. 21 ve 24 Anayasalarını sık sık tartışıyorlar ve ne yapacaklarına yönelik fikir alışverişinde bulunuyorlar. Yeni bir oluşum kurma fikrinde, Ulusal Sorun diye adlandırılan Kürt sorununu daha çok sosyalizm temelinde ele almayı düşünüyorlardı ve bu konuda sosyalist fraksiyonların da dahil olması için çok uğraştıklarını, ancak Türk solunun buna yanaşmadığını, kendilerini milliyetçi olarak adlandırdıklarını, o dönem Kürt meselesine gerektiği gibi ilgi gösterilmediğini, Kürt oluşumlarla konuştukları zaman da anlaşamadıklarını anlatıyorlar. Daha sonra Öcalan bu işin böyle yürümeyeceğini, kendi öz güçleriyle hareket etmelerini gerektiğinin kararını vererek, Kürtler üzerinde araştırmalara yoğunlaştı ve faaliyetleri legalleştirmek için Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği’ni (ADYÖD) kurdu. 1975 yılında ADYÖD’ün kapatılması ve bazı üyelerinin tutuklanması üzerine artık bir araştırma grubuyla veya bir dernekle bu işin gelişmeyeceğini anlayan Sayın Öcalan, Ankara Dikmen’de yapılan bir toplantı sonrası yazılan bir manifesto ile daha sağlam temeller kurmak üzerine bir örgütlenmeye girişiyor. Daha sonra birkaç arkadaşıyla birlikte Ağrı, Kars, Elazığ, Diyarbakır, Bingöl’ü kapsayan 1.5 aylık Kürdistan turuna çıkıyor. O dönemde kendilerine isim takmasalar da isimleri Apocular diye yayılıyor.
Bu gezi sonrası Ankara’ya emin ve heyecanlı bir şekilde dönseler de önce 37 insanın hayatını kaybettiği 1977 kanlı 1 Mayıs olayı yaşanıyor, ardından da örgüt kurucularından Haki Karer’in 18 Mayıs 1977’de öldürülmesi harekete vurulan birinci büyük darbe oluyor.  Daha sonra Ankara’da aynı şekilde kendisine yapılan bir suikasttan son anda kurtuluyor. O olay sonrası artık kendisinin hedefte olduğunu anlayan Sayın Öcalan bu kez daha ihtiyatlı davranmaya başlıyor ve grubun içinde bulunan insanları da teker teker gözden geçiriyor. Ve MİT’in hareketin içine sızdırdığı Pilot Necati’yi de bu şekilde deşifre ediyor. O zamanlar ceplerinde para olmamasına rağmen Pilot Necati onları hep lüks yerlere götürüyor, getiriyor ve bazı hareketleriyle Öcalan’ın ve diğer grup üyelerinin dikkatini çekiyor.
 Toplantı günü toplantının yapılacağı ev çembere alınıyor ve ilk etapta Kemal Pir yakalanıyor. Ertesi gün eve gitmeye hazırlanan Sayın Öcalan önce tesadüfen birini yollayıp eve bakmasını istiyor. Giden gencin evin etrafının sarıldığını söylemesi üzerine yakalanmaktan son anda kurtuluyor. Ancak Mustafa Karasu bu pusuda yakalanıyor. Daha sonra Maraş katliamının meydana gelip, sokakta siyasi çatışmaların yoğunlaştığı bir dönemde Öcalan, Ankara’dan tamamen ayrılarak Diyarbakır’a geçiyor. PKK örgütü 27 Kasım 1978 yılında Lice’nin Fis köyünde yapılan bir toplantıyla resmen kuruluyor. Örgütün görüşlerini açıklayan Serxwebun ve ‘Doğru yolu kavrayalım’ adlı broşürler halka dağıtılmaya başlanıyor ve örgütün kurulması kararını yapılacak önemli bir eylemle duyurmaya hazırlanıyorlar. Seçilen hedef ise Siverek’te Adalet Partisi milletvekillerinden ve bölgenin önemli ağalarından sayılan Mehmet Celal Bucak idi. PKK’nin o zaman 30 silahlı adamı var, ancak başarılı olamıyorlar, halka zulüm eden Mehmet Celal Bucak yaralanıyor ve PKK’ li gruptan da bir kişi hayatını kaybediyor. Sonra çatışmalar yoğunlaşıyor. Devlet o dönem Bucak aşiretini silahlandırıyor ve bu nedenle çatışmalar Siverek yönünde bayağı bir yoğunlaşıyor.  Halk da ayaklanıyor ve ilk defa bir ağanın otoritesi kırılıyor.  Ağalara bu başkaldırı sonrası halkın örgüte büyük sempatisi de gelişiyor.
Sayın Öcalan askeri bir örgütlenmeye gitmek gerektiği kanaatine varıyor. Daha sonra Mardin bölgesinde Barzani çizgisine yakın olarak bilinen Kürdistan Ulusal Kurtuluşçularının ( KUK ) 1979 yılında PKK’ye saldırmasıyla ipler kopuyor. Çatışmalar giderek tüm bölgeye yayılıyor. Daha sonra Öcalan Maraş katliamının meydana gelmesiyle darbe ortamına hazırlık yapıldığını fark ediyor ve sadece PKK’yi değil, diğer sol örgütleri de bu konuda uyarıyor ancak kimse ciddiye almıyor. Örgütün çökme tehlikesine karşı yolunu dağa çeviriyor.


ZEYNEP KURAY / ANF/ İSTANBUL

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.