Anadilde eğitim

Birçok halkın yaşadığı Türkiye’de devletin soykırım politikaları sebebiyle birçok anadil unutulma ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Kürt, Gürcü, Süryani, Arap, Abaza ve Adigeli yurttaşlar, asimilasyon politikalarına karşı ”Anadilimizi konuşalım ve yaşatalım” dedi.
SADİYE ESER / MA /İSTANBUL
Dillerinin yasaklanmasının zulüm olduğunu ifade eden Türkiye’deki halklar, Uluslararası Anadil Günü’nde dilleri üzerindeki baskılara dikkat çekerek, çözümün anadilde eğitim olduğunu ifade etti.
Dünyanın dört bir yanında diller yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırken, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO), dillerin üzerindeki baskılara dikkat çekmek amacıyla 21 Şubat 1999’da aldığı bir karar ile bugünü Uluslararası Anadil Günü olarak ilan etti. Her yıl Şubat ayında dillerin karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla hazırladıkları raporu kamuoyuyla paylaşan UNSECO’nun, 2019 raporunu ise yine bu ay paylaşması bekleniyor.
Türkiye’de 15 dil yok olmak üzere
UNESCO’nun 2018 tahminlerine göre, dünya çapında 6 bin dil konuşuluyor. Bunların 2 bin 500’ünün varlıkları ise tehdit altında. UNESCO’nun dünya dil atlasına göre ise Türkiye’de konuşulan 15 dil yok olmak üzere, 3 dil ise çoktan yok olmuş. Buna göre ölen diller Kapadokya Yunancası olarak da bilinen Ürgüpçe, Türkiye’nin bir zamanlar doğusunda ve Suriye’nin kuzeydoğusunda konuşulmuş olan Mlahso dili ile Kafkas dillerinden Ibıhça olarak gösterildi. Siirt’in Pervani ilçesinde konuşulan Hertevin dili ise hâlihazırda en fazla yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan dil olarak gösterildi.
Gagavuzca (Edirne), Ladino ya da diğer adıyla Yahudi İspanyolcası (İstanbul Balat, Hasköy), Turoyo (Mardin Midyat) “ciddi tehlikede” olan diller olarak gösterilirken, “kesinlikle tehlikede” olan diller arasında Abazaca, Homşetsi (Hemşince), Lazca, Pontus lehçesi (Rumca), Romanca (Sinti), Abhazca, Çerkesce yer alıyor.
Yine dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının anadilinde eğitim görmediği ifade edilirken, aralarında Türkiye’nin de olduğu Nepal, Pakistan, Bangladeş, Guatemala gibi yerlerde birçok farklı dilin konuşulmasına rağmen yalnızca bir dilde eğitim verildiği vurgulandı.
Türkiye’de yaşayan Kürt, Adige, Gürcü, Rum, Süryani, Arap halkından yurttaşlar, dilleri üzerindeki baskılara dikkat çekti.
Çözüm anadilde eğitim
Adige’cenin üzerinde ciddi bir baskı olduğunu ifade eden Adige halkından Seda Berzeg, Adigece’nin dünyada kaybolan diller arasında yer aldığını söyledi. Güney Marmara bölgesinde 1923’teki Çerkes Ethem çıkışı sonrası çok sayıda köyün boşaltıldığını ve sürgünlerin yaşandığını aktaran Berzeg, o dönemden sonra Adigece üzerinde ciddi baskılar yaşandığını söyledi. Buna en iyi örneğin 1929 doğumlu olan annesinin olduğunu aktaran Berzeg, annesinin 15 yaşına geldiğinde kendi çabaları sonucu anadilini öğrendiğini ifade etti.
Babasının da Adigec’e bildiğini sözlerine ekleyen Berzeg, “O dönemlerden kalanlar bu dili biliyor. Ancak o nesilden sonra bu dile bilen çok az kişi var. Adigece tamamen unutulmuş değilse bile unutulmaya yüz tutan bir dil. Bunun çözümü anadilde eğitim alabilmektir. Dil bilen ailelerin çocuklarına bu dili öğretmek için daha çok çaba sarf etmesi gerekir. ‘Vatandaş Türkçe konuş kampanyalarının’ etkilerinden kurtulması gerekiyor” dedi.
Dillerin yasaklanması zulümdür
Alevi Kürtlerinden ve Demokratik Alevi Derneği (DAD) Genel Basın Sekreteri Bülent Felekoğlu da anadillerinde eğitim görmemelerinin zorluklarına değinerek, “30 yıl önce şarkılarımızı bile söyleyemiyorduk. İnsanlar sesimizi duymuyordu. Şimdi şarkılarımızı söyleyebiliyoruz ama anadilimizde eğitim göremiyoruz” dedi. Dillerinin bu kadar baskı altına olmasını zulüm olarak gören Felekoğlu, “Sümer tableti ya da Hitit tabletlerine baktığımızda Kürtçe onlarca kelime olduğunu görüyoruz. Ancak bizim tarihimiz üzerine çalışma yapan kişiler Kürtçenin hiçbir lehçesini dahi bilmiyorlar. Bu da zülümdür. Bu züllümde kabul edilemez” dedi.
Amacımız 4 lehçeyi yakınlaştırmak
Kürtçe’nin günümüzde belli bir ilerleme kat ettiğini ifade eden Kürt Araştırmaları Derneği öğretmenlerinden Aytekin Akdemir de, Kürtçe’nin dört lehçesinde çok sayıda kitabın basıldığını ifade ederek, “Kuzey Kürdistan’da yaklaşık 2 yıldır Sorani lehçesinde çok sayıda kitap basıldı. Kürt Araştırmaları Derneği’nde de Sorani, Kirmanckî, Kurmanci derslerini veriyoruz. Özellikle Sorani lehçesi üzerine bir çaba var. Bizim temel amacımız bu lehçeleri birbirine yaklaştırmak ve bu 4 lehçeyi kolayca konuşmak ve konuşturmaktır” dedi. Bütün Kürt dernek ve kurumlarına seslenen Akdemir, dillerine sahip çıkma çağrısı yaptı.
Okulların çoğu kapandı
Rum halkından Katrin Nikolao da, 27 Mayıs 1960’tan sonra yaşanan göçlere dikkat çekti ve ekledi: “O gün Rum nüfusunda baya bir azalma olmuştu. İnsanlar korktukları için dillerini konuşamaz oldular. İnsanlar bu nedenle istemeyerek de olsa göç ettiler. Şu an baktığımızda Türkiye’de bin 200 civarında Rum var. Bunlar ise yaşlı kesim.”
Rum halkının bulundukları alanlarda Rumca konuştuklarını sözlerine ekleyen Nikolao, “Rum halkının kendi okulları da var. Ancak genç kesim az olduğu için bu okulların çoğu ya kapandı ya da kapanmak üzere. Şuan Taksim gibi birkaç merkezi yerde okullar var” diye ifade etti.
Gürcüce seçmeli ve şartlı
Gürcü Dil Merkezi Başkanı Eşref Yılmaz da Gürcüce üzerine değerlendirme yaparak, okullarda kimi kısıtlamalarla karşı karşıya kaldıklarını söyleyerek, “10 öğrenci olmadan ders açılamıyor. Başvurular için de kısa bir süre veriliyor. Yani seçmeli ders alacak mı almayacak mı diye bir tarih belirliyor. O tarihi kaçıranlar bir daha o dersi görmüyor. Bu tarz bazı kısıtlamalar var” diye ifade etti.
Seçmeli dersler için verilen sürenin uzatılması gerektiğini dile getiren Yılmaz, “Öyle kısıtlama olmaması gerekir. Başvuru tarihi şu tarihten bu tarihe olması gereksizidir. Ben bir öğretmen olarak gereksiz görüyorum. Bana göre sayıya da gerek yok. Gürcü kökenli insanların bulunduğu köyler ve çevredeki okullar da dillerini öğrenebilmelidir. Öğretmenler bulunamıyor. Halk eğitimleri de kurslar açılıyor ama bu sefer başvuruyorsunuz ‘öğretmen bulamadık’ diyorlar” diye konuştu.
Dilimizi öğrenmek için camilere gitmemiz gerekiyor
Arap halkından şair Meryem Fehime Oruç ise, “Arapça dili üzerinde Türkiye’nin genelindeki baskıların aynısı var. Biz kendi anadilimizde eğitim göremiyoruz. Kendi dilimizi geliştirmek istesek camilere gitmemiz gerekiyor. Bizim camiye gidecek halimiz yok çünkü biz Arap Alevisiyiz. Cami bir insanın anadilini öğreneceği bir yer değil. Bizim kendi dilimizi geliştirecek özellikle bir yerimiz yok. Bu yüzden insanlar artık çocuklarına anadilini öğretmiyor. Çünkü çocuklar kendi anadilini öğrendiği zaman ikinci dilde Türkçe’de zorlanıyor kimine göre. Şiveden anlaşılıyor. O da diyor ki benim çocuğum öyle bir şey yaşamasın ve bununla daha hızlı asimile oluyor. Bu Türkiye’nin her yeri için geçerli olan bir şey” dedi.
İnsanların kültürünü ve sanatını üretemediğini söyleyen Oruç, “Sanatı olmayan bir toplum zaten ölmeye mahkumdur. Sanat ve kültürle insan denize akabilir. Olmadığı zaman o yerinde dura dura yok olur. Hangi insan kutsal değil ki dili kutsal olmasın” diye belirtti.
İnsanların ilk terk ettikleri kültürü oluyor
Dillerin kaybolmaması için anadilde eğitimin şart olduğunu vurgulayan Oruç, “Dillerin kaybolmaması için insanların başka kültürlere, ötekine tolerans göstermesi gerekir. Bu olmadan olmuyor. Özellikle insanların ilk terk ettiği şey kendi kültürü oluyor. Kültür aynı zamanda bir deneyimdir. Deneyimlerden kendimize yabancılaşıyoruz” diye belirtti. Oruç, “Ben Arapça düşünüyorum, Türkçe düşünemiyorum. Ama onu söyleyemiyorum. Onu söylediğim zaman gülüyorlar. Kazların arasında bir tavuk oluyorum. Kendi egemen kültürlerini bana aşılamaya çalışıyorlar” diye konuştu.
Paralı bir Süryanice anaokul var
Süryani halkından Edip Arslan Türkiye’de Süryanice eğitimin olmadığını söyleyerek, “Son birkaç senedir bir ruhsat aldılar. Süryanice eğitim veren bir anaokulu açıldı. O da paralı. Parası olan çocuğunu gönderebiliyor. Parası olmayan gönderemiyor. Ana okulundan sonra ilk ve orta okul açılacaktı ama hala açılmış değil. Bir iki tane zengin Süryani göstererek ‘Süryaniler zengindir’ demek doğru değil. Böyle bir şey yok. Zenginlerde kalkıp çocuklarını o okula göndermez. Giderler koleje gönderirler. Ben şahsen kendi çocuklarımı gönderemem o özel okula. Zaten gönderebilseydim çocuklarımı kolejlerde okuturdum. Başlangıç için iyi olduğunu söyleyebilirim ama yeterli değil” dedi. Arslan, “Bana göre 1997’de en son Mardin’de kapatılan okuldan sonra kimse haklarımızın peşine düşmedi” diye belirtti. Çözümün anadilde eğitim olduğunu sözlerine ekleyen Arslan, “Anadilde eğitim olmadığı sürece fayda etmez” diye konuştu.
Kürtçe 1923’ten beri yasak
Kürtçe, 1923 yılında cumhuriyet kuruluşundan beri Türkiye’de yasaklandı. Kürtlerin kendi evlerinde dahi anadilleri ile konuşmasına izin verilmiyordu. Günümüzde de anadilde eğitim hakkı yasaklı olan Kürtçe eğitim için, 2000 yılının başlarında binlerce Kürt öğrenci anadilde eğitim için üniversite rektörlüklerine dilekçe verdiği için okullarından atıldı. 2011 yılının Şubat ayında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından yapılan çağrının ardından, ”Anadilde eğitim hakkı” için başlatılan kampanya kapsamında 1 milyon 100 imza toplanarak, Meclis’e gönderildi. Kürt dili en son binlerce tutuklu Kürt siyasetçi tutsağın “anadilde savunma” talebi ile gündeme gelmişti. Ve Kürtlerin anadilde eğitim hakkı için verdiği mücadele devam ediyor.
Hertevînce’yi konuşan sadece iki kişi kaldı
Siirt’in Pervani ilçesinin Hertevîn (Ertun/Ekindüzü) Kuzey Kürdistan’ın son Keldani köylerinden. Ancak köyde artık hiç Keldani yaşamıyor. Köyde Keldanice’yi konuşan sadece iki kişi var.
Hertevince olarak adlandırılan ama aslında Keldanice olan bu dil, Kuzeydoğu Arami dillerinden Süryanice’nin bir lehçesi olarak kabul ediliyor ve Katolik Keldaniler tarafından konuşuluyor. Hertevîn Köyü’nde yaşayan Keldaniler tarafından konuşulduğu için Hertevinî olarak adlandırılmış. Oysa ki, Keldaniler, Keldanice adlandırmanın önüne çıkan “Hertevince” kullanımını kabul etmiyor.
Siirt ve çevresinde 20. yüzyılın başında yaklaşık iki bin Keldani/Asuri’nin yaşıyordu. Şimdi bir elin parmak sayısı insan kaldı.
Hertevin köyünde Keldaniceyi konuşabilen sadece iki kişi yaşıyor. Nevzat Kızılay ve Kadri Selvitepe. Nevzat Kızılay Kürt, ama bu köyde doğmuş ve Keldanilerin içinde büyümüş. Bu yüzden de Keldaniceyi konuşabiliyor. Nevzat Kızılay, ‘’Şu an Türkiye’de ben ve kuzenim dışında bu dili konuşabilen kimse kalmamış. Ama tek başıma gitsem bir şey ifade etmeyecek, çünkü karşımda konuşan biri olmayınca onlara ne anlatabilirim ki?” diyor.
Kayyum önce Kürtçe’ye saldırdı
DBP Yerel Yönetimler Raporu’na göre 4 milyon 730 binden fazla kişinin yaşadığı 14 şehirde müzik, tiyatro ve sinema alanlarında eğitim veren kültür merkezleri, belediye yönetimlerine atanan kayyumlar tarafından işlevsiz hale getirildi.
- Her yıl 1000 ilâ 1200 öğrencinin kültür-sanat eğitimi aldığı ve etkinlikler düzenlediği, Van Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Nûda Kültür Merkezi kayyum tarafından kapatıldı.
- Kürtçe tiyatro yapan Amed Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncuları işten çıkarıldı. 21 festival iptal edildi.
- Belediyelere bağlı çok sayıda kütüphane işlevsiz hale getirilirken, raflarda yer alan on binlerce kitap kaldırıldı.
- Siirt Belediyesi bünyesinde açılan Celadet Elî Bedirxan Kütüphanesi’nin Kürtçe tabelası kayyum tarafından indirilirken, kütüphanedeki Kürtçe kitaplar kaldırıldı.
- Yerleşim merkezlerinde Türkçe, Kürtçe, Süryanice, Ermenice, Arapça dilleri kullanılan çok dilli tabelalar kaldırılarak, yerine Türkçe tabelalar asıldı.
- Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde DBP’li belediye göreve geldikten sonra, belediyede Kürtçe, Arapça ve Süryanice hizmet başlamıştı. Belediyenin tabelasına Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe, Arapça ve Süryanice de eklenmişti. 2015 yılı Mayıs ayında ise dört dilli kreş açıldı. Kreşte Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice eğitimi verilmeye başlandı. Belediye dört dilli çocuk kitapları bastırdı. Bu kreş Türkçe dışında dillerde eğitim yaptığı gerekçesiyle kapatıldı. Projeyi yürüten belediyedeki ilgili daire başkanı da tutuklu.
- Şırnak’ta ise belediye içinde Kürtçe konuşulması yasaklandı. Bunun yanı sıra Kürt düşünür, edebiyatçı ve yaşamını yitirenlerin isimlerini taşıyan park, anıt ve merkezlerin de adı ya değiştirildi ya da tamamen kapatıldı.
Diller nasıl kayboluyor
Bir dili yaşatmanın en önemli iki faktörü vardır. Biri kuşaktan kuşağa konuşularak aktarılması diğeri de dilin eğitim ve öğretim dili olmasıdır. UNESCO bir dilin ne derece tehlike altında olduğunu sınıflandırmak için 9 ölçüt kullanıyor.
- Dilin kuşaktan kuşağa aktarılması
- Dili konuşan kişi sayısı
- Dili konuşanların toplam nüfusa oranı
- Dilin kullanım alanlarında değişiklikler
- Yeni alanlara ve ortamlara dilin tepkisi
- Dilin öğrenilmesi, o dilde okuma yazma öğrenilmesi için gerekli materyallerin varlığı
- Devletlerin ve kurumların tutum ve politikaları, buna dilin resmi durumu ve kullanımı da dahil
- Toplumun bireylerinin kendi dillerine yönelik tutumu
- Dille ilgili var olan belgelerin miktarı ve niteliği.
UNESCO’nun birçok ülkede tehlike altındaki diller için koruma programları uygularken, Türkiye’de yürüttüğü bir dil koruma programı bulunmuyor.
