Arşiv peşinde Kürt araştırmaları

MIHEME PORGEBOL

 

Arşiv, halklar için olmazsa olmazlardan biridir. Halkların geçmişteki varlıklarının ispatı, halkların ‘şimdi’ içerisinde kendilerini ifade etmelerinin dayanağı ve geleceklerini tasarlamanın mümkünatıdır. Fransızca bir sözcük olan ‘arşiv’ birçok dile aynı şekilde geçmiş ve bugüne dek tüm toplumlar için benzer şeyler ifade etmiştir. İnsanlığın önemini idrak etmeye başladığı günden bu yana arşiv toplumlar, uluslar ve devletler arası çekişmelerde bir savaş alanına da dönüştü. Bu yüzden tarih boyunca yaşanan bütün akınlarda ilk olarak arşiv ve kütüphaneler hedef oldu, talan edildi. Kürdoloji alanında çalışan Kürt araştırmacıların, doktora ve master öğrencilerinin arşiv konusunda yaşadıkları sorunları, engelleri ve gözlemlerini onlara sorduk.      

 

Kakşar OREMAR (Araştırmacı yazar): Sorunlar dijital çağda da aynı şekilde sürüyor

Ulusal bir arşivimizin olmayışının en önemli nedeni bizim özgür bir ülkemiz ve bağımsız bir devletimizin olmamasıdır. Paha biçilemez kaynak ve değerlerimizi arşivleyip koruyacak kurum ve kuruluşlarımız yoksa bizim bu kaynak ve değerleri koruyup saklamamız hangi koşullarda, hangi imkanlarla mümkün olabilir ki? Dolayısıyla sorumlular hem işgalci devletler hem de bu alandaki ödev ve sorumluluklarının bilincinde olmayan, bunu idrak edemeyen kurumlarımızdır. Sadece Kürdistan'ın işgalcilerini suçlayıp kendi örgütlenmelerimizdeki umursamazlıkları görmezden gelerek olmaz.

Bölük pörçük hafızamızın işgalinin temel sebeplerinden biri de kadim tarihimizin kıymetini bilmeyip onu yeterince tanımamamızdır. Ev sahibinin kendisi hırsız ve talancılarla oturup kalkıyorsa o evden her şey çalınıp götürülür. Tarihimiz ve kültürümüz kadim ve zengindir. Bizden çok komşumuz olan halklar bu berrak pınarın kıymetini biliyor. En çok bilinen araştırmacılar dahi bizim kültürümüz sayesinde en saygın üniversitelerden en yüksek derecelerle icazetlerini aldılar. 
Bir diğer sebep de arşivleme alanında uzman olanların, bu alanda altın bileziği bileğine takmış olanların arşivin önemini tam olarak kavrayamamış olmalarıdır. Arşive duyulan ihtiyacın karşılığını vermiyor, ihtiyaç duyanların arşive ulaşmasına olanak tanımıyorlar. Son yıllarda amatör fakat çıkarcı ve sahtekar olduğunu bildiğimiz birkaç isim tanıdım. Başka kişilerin arşivleri üzerinden kendi adlarıyla kitaplar bastılar. Ne yazık ki Kürt medyası da bunları beğeniyle karşılayıp bu sahtekar ve sözüm ona aydınları önümüze sundular. Bu arşivler nereden geldi? Nasıl ve hangi dertlerden ötürü bu çalışma yapıldı? Kimse o kişilere bunları sormuyor. ‘Sen ki henüz bilgisayar klavyesini doğru dürüst kullanamazken bu kadar metni kim yazdı ve bu metinlerin altında senin adının ne işi var?’ diye sormuyor kimse. 

Temel sebelerden biri de bu alanlarda çalışan kurumlarımız, özellikle de Enstitülerimizin temsilcilerinin arşivleme ve zengin kütüphanecilik işlerinden ziyade günlük yaşantılarının peşine düşmeleridir. Ne yazık ki Kürtçenin adı o kurumların adından sonra geliyor fakat baktığımızda Kürtler ve Kürdistan'ın faydasına yüzde beş bile katkıları yok. Çünkü o kurumlarda ne akademisyenler var ne de arşiv alanında çalışma yürüten uzman kişiler. Son yıllarda Güney Kurdistan'da bu anlamda olumlu girişimler oldu fakat o kurumlar sözünü ettiğimiz kişilerin kontrolünde olduğu için hala arşivlerden faydalanmak da pek kolay olamıyor.

Öte yandan hepimizin de bildiği gibi geçmiş yüz yıllarda Kürdistan'a gelen gezginler, muhbirler, konsoloslar ya da araştırmacılar gittikleri zaman beraberlerinde zengin bir arşiv götürdüler. Bunları kendi arşivlerine ekleyip sakladılar. El yazmalarından tutalım da çivi yazılı tabletlere kadar altınlar, mücevherler ve binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan buluntuları da beraberlerinde götürdüler. Onlar üzerinde araştırmalar yapıp çalışma ve kitaplarını yayımladılar. İstanbul, Şam, Bağdat ve Tahran arşivlerinin kapıları Kürt araştırmacılara ve bağımsız yabancı araştırmacılara kapalı. O kapılar Kürdistan tarihi üzerine çalışmalar için hiç açılmadı da. Bu devletler hala şoven bir anlayışla Kürt gazeteciliği ve yayıncılığıyla ilgilenmiş kişi ve aileleri kendilerine düşman görüyorlar. Bu yüzden de örneğin biz hala Berdixanîler ve Simkoyê Şikak gibi isimler hakkında bile o arşivlerden faydalanamıyoruz. Zaman zaman sanatçılar, yazarlar veya araştırmacılarla söyleştiğimde de görüyorum ki bir soğan kadar arşive değer vermiyorlar. Bu durum dijital modern teknoloji çağında da aynı şekilde sürüyor.

 

Zeynep YAŞ (Araştırmacı yazar): Bu meseleye ciddi yaklaşacak kaç kişi var?

Biz dört devletin arasında kalmış bir milletiz. Kadim bir geçmişimiz var. Yazılı olmayan bir tarih ve sözlü bir kültür geleneğimiz bugüne dek süregeldi fakat geçmişimize dair birçok kanıt ve belge bugüne dek yok edildi. Ya tahrip edildiler, çalındılar ya da biz onları koruyamadık. Biz bugüne dek bugüne dek dört farklı egemen sistem ve talancı uygarlık tarafından parçalanmış ve birbirinden koparılmış bir milletiz. Şüphesiz çizdiğim bu çerçeve sadece Kurdistan için geçerli değil. Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalar için geçerli bir şey bu. Bu da içinde bulunduğumuz durumu gözler önüne seriyor. Bugün ihtiyaç duyduğumuz arşivler neden bu kadar dağınık ve birbirinden uzak?

Ayrıca başka şeylere de ihtiyacımız var. Mesela dil. Çünkü biz birçok ağız ve lehçeyle konuşuyoruz. Birkaç farklı alfabeyle yazıyoruz. Dünyanın her yerine dağılmış halkımız her yerde eser ve ürünlerini kayıt altına almış. Bu kayıtların toplanmasının birçok zorluğu var. Şüphesiz bu arşivlerden bahsettiğimizde onları kadim sayıyor, önemli buluyoruz. Bu arşivler Kahire'den Lübnana, Bağdattan diğer birçok merkeze yayılmış durumdalar. Gerek Kürtler tarafından alınan kayıtlar gerekse de Kürtler hakkında tutulan kayıtlar bu devletlerin arşivlerinde bulunuyor. Bu da Kürt arşivciliğindeki önemli başlıklardan biridir. Aynı şekilde bundan 300-400 yıl önce Mezopotamya'ya gelip arşivcilik yapan dengbêjler, müzisyenler, hikaye anlatıcılarımızla görüşüp onlardan kayıtlar alan yabancı araştırmacıların çalışmalarını da tam olarak bilemiyoruz. Masal, deyim, atasözleri, terimler e bütün yaşanmışlıklara dair kayıtların çoğundan haberdar değiliz. Neler toplanmış, neler yazılmış, neler kaydedilmiş? Ne yazık ki bunları da bilmiyoruz. Bu kadar kayıt nerede ve hangi koşullarda korunuyor?

Gerekli önemi veren kaç arşivcimiz var?

Hepsinden de önemlisi; Bu bahsettiklerimizin tamamına ulaşmak mümkün olsa ve elimizin altında olsalar bile bu işi ciddiyetle yapıp gerekli önemi veren kaç arşivcimiz var? Bu alanda uzmanlaşarak bu çalışmaları yürütecek, kendilerine imkan sunulmuş, yolu açılmış kaç kişi var? Bu da çok önemli bir mesele. Birinin bu meselelerden hem anlayıp hem de konuya geniş bir perspektifle yaklaşıp bu alanı uzmanlık alanı olarak tercih etmesi ve üzerine çalışabilmesi için çok ciddi kurum ve kuruluşlara ihtiyacımız var. Bana göre en büyük talihsizliğimiz de bugüne kadar bu meselenin ciddiyeti üzerine kafa yormamış olmamızdır. 

 

Ferzan ŞÊR (Yazar-Doktora öğrencisi): Kürdistan'da arşiv tutmak kendi ölüm fermanını imzalamak gibidir

Üç husus var. Bunlardan biri arşivlerin dağınık olması, ikincisi araştırmacıların önüne konan engeller, üçüncüsü ise arşivlere ulaşmak. Ehmedê Xanî'den bu yana Kürtler arasında hakim olan her kapıyı açtığına inanılan iki şey var: biri kılıç, diğeri de kalem. Kılıç siyasi iradeyi yani statüyü temsil eder. En basit tabirle dağılmışlığın ve anti-Kürt uygulamaların bahanesi olmuştur. Yanlış hatırlamıyorsam Kadri Yıldırım İsmail Beşikçi Vakfı'ndaki bir seminerde (2019) Jaba koleksiyonunu Artuklu Üniversitesi kütüphanesine getirdiklerini söylemişti. Kadri hoca konuyu anlatınca dayanağı şuydu: Arşiv ait olduğu yere döndü. Oysa biliyoruz ki yurt Kürtlerin yurdu ama idare ve hüküm Kürtlerin elinde değil. Bu yüzden de şöyle bir korku sardı içimi: Kuzularımızı kurtlara emanet ettik. Bugün yarın Türkiye'de faşizm biraz daha yükselirse Kürtlerin ve Kürtlüğe dair tüm miras bir anda yok olabilecek. Zaten yok ediyorlar da. Kayyumların atandığı her yerde ilk olarak Kürtçe üretimler kaldırıldı. Asfalttaki yazıları bile (caddelerdeki "Önce Yaya" uyarılarını hatırlayın) sildiler. Kadri Yıldırım'ın çabası elbette ki temelinde aydınca bir çabadır. Onun Kürdoloji alanındaki kişisel arşivinin de çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Fakat yüzyıllardır Rusya'da korunabilen arşivler ne yazık ki Türkiye'de bir gün içerisinde yok edilebilir. Tamam, bu çaba Kürtlerin arşivinin yine Kürtlerin hizmetinde olması gerektiğini düşünen bir aydının değerli bir çabasıdır fakat eğer ki irade ve hüküm senin elinde değilse bu durum çok ciddi riskler de taşımış oluyor. 

İşte burada kurumsallık ve statünün olmayışı şahsiyetlerin omzuna düşen yükü arttırıyor. Dikkat edin, biz Kürt tarihini daha çok tarihteki kişilerin hayat hikayeleri üzerinden okuyoruz. Elbette bu da bir yöntemdir ama diğer yandan Kurmancî romancılığa bakalım. Verilmiş ürünler çoğunlukla biyografik veya otobiyografiktir. Bunlara tarihi romanları da ekleyebiliriz ki birçoğu yine biyografiktir. Fakat ne yazık ki arşivcilikle ilgili olarak Kürt entelektüelleri arasında aynı bilinç ve algı yok. Sebep de Kürdün ve Kürtlüğün illegalize edilişidir. Sen Kürtlerin arşivini işgal edilmiş coğrafyada tutarsan kendine dönük örtük fermanı da savunmuş oluyorsun.Bu yüzden de Kürdistan'da arşiv tutmak kendi ölüm fermanını imzalamak gibidir. Peki Kürdistan ve işgalci devletlerin dışında yaşayan Kürtler için durum nasıl? Maalesef aynı. 

Kürtlerin her zaman kayıp bir şeyleri var

Ben onları analiz ederek doktoramı yapmak adına bütün Kürtçe romanları katalog şeklinde kayıt altına almak istedim. Başat yöntemim gerek dijital gerekse de matbû bütün romanları toparlamaktı. Kurmancî 'tüm' romanları toparladığımı ve kayıt altına aldığımı söyleyebilirim. Neden tırnak içinde 'tüm' diyorum? Çünkü böyle bir şey mümkün değil. Bu şüpheli bir şey. Her zaman bir yerlerde, bir ağacın altında, bir taşın altında kayıp veya gizlenmiş Kürtçe bir şeyler vardır. Kütüphane arşivlerinde, yayınevlerinde güvenilir bir liste yok. Yazarların kendileri bile romanlarının hangi yıl basıldığını bilmiyor. Kimi romanların adına yazarların özgeçmişlerinden, kimilerini yazıların satır aralarından, kimilerini de yazarlara sorarak ulaşabildim. Hatta hapishanelerle mektuplaşarak Kürtçe romanların isimlerini sordum. İlk Kürt kadın romancıya (Zarîfe Demir) ulaşabilene kadar canım çıktı. Düşünün ki on-on beş yıl öncesinde romanını yazmış ve hala yaşıyor. 'Tarihi olan' toplumlarda bu tarz çalışmalarda binlerce yıl öncesine gidilebiliyor. Fakat onca araştırmanın sonucunda bile hala bir yerlerde birkaç romanın saklı kalmış olabileceği hissi uyanmıştı bende. Bana göre bu da başlı başına bir kültür. Kişisel ve kurumsal arşiv kültürü. Bu kültür Kürtler arasında tam oturmuş değil. Elbette bunun siyasi sebepleri var ve çözüm bireylerin elinde değil. Fakat kişisel arşiv herkesin elinin altında mevut. Eğer hangi konuda olursa olsun üretimlerin kaydı kişisel olarak tutulursa er ya da geç araştırmacıların ulaşabileceği şeylere dönüşür. Araştırmacılar az çok yol yöntem bilir. Fakat olmayan bir şeyi ortaya çıkaramaz. Ancak olan şeyleri ortaya çıkarıp onları yeniden yorumlayabilir. Kayıpsa ortaya çıkarabilir. Hatta şifrelenmişse bile Rosetta taşıyla onu okuyabilir. Dijital çağda hafıza kayıtları her şeyden önce gelir. Gerek bireysel gerek kolektif. Diğerleri ardından gelir. 

 

Bilal Ata AKTAŞ (INALCO’da master öğrencisi): Arşivcilik fetişizmi de bir yere kadar olmalı

Bilindiği gibi Türkiye'de arşivlere ulaşmak çok ciddi bir mesele. Bazen prosedürler çok basit oluyor ve sıradan belgelere çok kolay bir şekilde erişebiliyorsunuz. Yani devletin resmi ideolojisine zarar vermeyen belgelere... Fakat bazen de bir belgeye ulaşana kadar öylesine gereksiz uzatılmış prosedürlerle boğuşup zahmet çekiyorsunuz ki. Allah’tan devlet arşivlerinin yanında şahsi ve bağımsız kurumlar tarafından tutulan arşivler de var. Onlara ulaşmak hiç olmazsa ideolojik açıdan daha kolay.
Ben de okuduğum alan itibariyle çalışma ve araştırmalarımı çoğunlukla Avrupa'da yapıyorum. Özellikle Fransa'da geniş ve büyük bir arşiv var. Fransa Ulusal Kütüphanesi kendi alanında en prestijli ve güçlülerinden biridir. Bilgisayar oyunlarından öğrencilerin çıkardığı fanzinlere kadar Fransa'da yayımlanan her şey kopyalanıp bu kütüphaneye gönderilmek zorunda. Geçen sene tezimi yazdığımda oraya çok sık gittim. Biraz da kolonyalist geçmişlerinden ötürü çok geniş bir arşiv toplamışlar. İçerisinde çok fazla şey var ve onlara ulaşmak da zor değil. Bazen üzerinde ciddi bir şekilde çalışılması gereken özel el yazmaları ve nadir eserler de bulunabiliyor. 

Dijitalizasyonun belirgin gerekliliği

Diğer yandan Kürtlerin buna benzer merkezi bir arşivi de yok. Hep dağınık. El yazmaları, mektuplar, dergiler falan... Her biri bir yerde. Bu da başka bir teknik problem. Yine de güçlü bazı kaynaklar var ve hala da ortaya çıkmaya devam ediyorlar.  Parist Kürt Enstitüsü Arşivi, Süleymaniye'deki Zheen Merkezi, İsveç Kütüphanesi vb. Böyle küçük ve kısmen büyük arşivlerin dijitalizasyonunu yapmak gerek. Ayrıca arşivi olan kurum ve kuruluşlar arasındaki ilişkiler daha güçlü olmalı. Yoksa sadece bir mektup için Stockholm'a, Lozan'a kadar gitmen gerekebilir. 
Son olarak bana göre arşivcilik fetişizmi de bir yere kadar olmalı. Az bulunan çalışmaların temini ve arşivlenmesinden ziyade onların analiz edilip kontekstüalize edilmesi artık daha kıymetli. Fakat bunun için de zamana ihtiyaç var. İlk metinler bulunmadan ardıl metinlere kıymet verilmiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.