Arşiv tutucu sömürgeciler

  • Birey, menfaatleri ve çıkarları doğrultusunda kültürel belleği kullanma yönelimine girdiğinde, bu kültürel bellek toplumun sahipliğinden çıkarak bireyin sahipliğine girer.

 

KENAN COLÊMERGÎ

 

Dağlarımız, nehirlerimiz, ovalarımız, Kürdistan’ın taşı toprağı bin yıllardan bu yana bir bellek taşıyor. Öyle bir bellek ki her yaşadığını, her gördüğünü, kısacası tüm yaşam deneyimlerini ve toplumun ortak duygularını aktaracak muazzamlıkta. Kürdistan’ın belleği, belleğimiz tüm yaşam deneyimleri ve pratikleriyle bir ortak aklı oluşturdu, bu ortak akıl birlikte hareket etmeyi ve duygu paylaşımını beraberinde getirdi. Öyle ki anılaşmaya başlayan her deneyim ve pratik beraberinde aktarım ihtiyacını getirdi. Belleğin aktarım istemi ve ihtiyacıdır bu. Bu ortak aklın sağladığı en önemli tekniklerden biri ses ve hafızayı kullanarak kültürü, daha geniş bir yelpaze sağlayan sözlü biçimde aktarmadır.

Aktarım tekniği

Toplumsal önemi olan sözlü geleneklerin nesilden nesile en az hasarla aktarılması için güvenilir sistemlerin kurulması gerekir. Bu belleği aktaracak olan ise metafizik bir canlı olarak (olan) insan, dili yaratmasıyla beraber yaşam ile ölüm arasındaki o ince, kısa zaman içerisinde belleğine gark olan olayları, öğrendiğini, deneyimlerini, yanılgılarını, pişmanlıklarını, kazanımlarını, aşkını, duyulur, görülür dünyanın ötesinde bir gerçekliği sezme amacıyla bir teknik yaratarak aktardı. Bu da tam olarak kültürün yarattığı sesler ile, hafızasında birikmiş olan her şeyi retorikle cezbederek söz ile aktarım tekniğiydi. Artık bir kültür vardı; bin yıllar boyunca toplulukları ayakta tutacak, geçmişi ve insanı tanıyıp geleceğe adımı daha bilinçli atabilecek sözlü kültürdü bu. İnsanlık, bu tekniği tarih boyunca çeşitli şekillerde denemiştir. Semboller yaratarak, anıtlar yaparak, mağaralara, kayalara hikâyesini, kahramanlığını, duygusunu resmederek zorunlu hale gelen aktarım tekniğini geliştirmeye çalışmış ve bununla birlikte yukarıda belirttiğim gibi daha geniş bir yelpaze sağlayan sözlü aktarımın öğelerinden ses ve hafıza ile yeni bir aktarım tekniği geliştirmiştir.

Bellekte arşivleme

Hafıza, aktarımın en önemli öğelerinden biridir. Kürtlerin hafıza kailleri olarak dengbêjler, bu aktarım tekniğini retorikle cezbederek her pratiği ve deneyimi kendi toplumlarına belleklerinde arşivleyerek, aktardıklarının kendi karakterlerine bürünmelerine izin vermeden ilk ağızdan aktarmaya çalıştılar.

Dengbêjlerin bilinç heybelerine toplumsal ve kültürel yaşanmışlıkları depoladığı ve geçmişi kapsayan bu depodan yararlanma kapasiteleri geniştir. Bu bağlamda, dengbêjin ihtiyaç duyduğu zamanlarda Kürt toplumunun kullanımına açık olan kültürel bellek, toplumsal kurumlar ve kültür aracılığıyla dağıtılmalı ve yayılmalıdır. Mezkûr minvalde Schudson’ın sözlerini hatırlamakta fayda vardır. Schudson’a göre;  ‘Bellek öncelikle toplumsaldır. İnsanların bireysel zihinlerinden çok, belli kural, kanun, standart usuller ve kayıtlar halinde kurumlara dâhil edilmiştir. Söz konusu kültürel uygulamalar vesilesiyle insanlar, geçmişe borçlu olduklarını onaylamakta yahut geçmişin manevi devamlılığını ifade etmektedirler. Bahse konu kültürel kalıplar, bireylerin ezberlediklerinin farkında bile olmadan faydalandıkları bilgileri depolamakta ve iletmektedirler.’

Kültürel belleği kullanma

Bin yıllar boyunca söz aktarıcıları ve bellek taşıyıcıları olan dengbêjler tarafından depolanıp nesilden nesile aktarılan sözlü bir kültüre sahibiz ve bu kültürün yayılmasında toplumsal kurum ve kuruluşların payrı yadsınamayacak kadar büyüktür. Her toplum kültürel arşivlerini kendi kurumları eliyle oluşturur ve toplumunun yararına olacağı zamanda yaymakla görevlidir.  Bu kurumlar, bu görevlerini yerine getirmedikleri takdirde, kültür arşivlemesini o toplumun bireyleri üstlenir. Ne yazık ki Kürtler olarak, ikinci yol izlenmekte ve bu beraberinde birçok hatayı getirmektedir. Bu, bireylerin kültür arşivlerini ‘’belirli zamanlarda ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanım’’ yanlışını getirir. Dengbêjin ihtiyaç duyduğu anda kullanıma açık olan kültürel belleği, artık dijital bir belleğe saklanır, dijital bellek sahibi/sahipleri tarafından kendi menfaat ve çıkarları doğrultusunda kullanıma açık hale getirilir.

Görücü ve dinleyici karşısına çık!

Birey, menfaatleri ve çıkarları doğrultusunda kültürel belleği kullanma yönelimine girdiğinde, bu kültürel bellek toplumun sahipliğinden çıkarak bireyin sahipliğine girer. Kürtlerde, bu dijital bellek sahipleri belirli bir vakitten sonra kurumsallaşmaya başladılar, televizyonlar kurdular, enstitüler açtılar. 

Ne zaman ki kurumsal bir menfaat başladı, işte o zaman onlarca yıl Kürtlerden gizlenen kültürel ürünler görücü ve dinleyici karşısına çıktı. Misal; Kürtlerin milli şairlerinden Cegerxwîn’in uzun bir milli ve kültürel sohbetinin kaliteli bir görüntüsü (Yılmaz Güney tarafından sağlanan ekipmanlar ile) Paris Kürt Enstitüsü için kayda alınmış ve aradan geçen yıllar içerisinde hiçbir şekilde paylaşılmamıştı. Ta ki 30 yıl sonra bu dijital arşivcilerin aslında topluma ait olan ve bir kültürel bellek hazinesi olan bu görüntüyü heybelerinden çıkarana dek kimsenin Cegerxwîn’in bu kadar önemli bir röportajının olduğunun farkında bile değildi. Tabii ki nedenini biliyorsunuz; dijital arşivcilerin artık bir televizyonu vardı ve kim bilir televizyon kuracakları güçleri olmasa belki Kürt halkı 30 yıl daha halk şairlerinden mahrum kalacaktı!

Halkın olanı gasp edenler

O sıralarda başka bir ‘sahip dijital arşivci’ olayı ise Amed Kürt Enstitüsü’de emek verdiğim yıllarda yaşanıyordu. Bir gün biri çıkageldi, elinde büyükçe bir dosya ve bir dijital arşiv ile. Arşivde bulunanları kitaplaştırmış ve ‘sadece kitabı’ Amed Kürt Enstitüsü aracılığıyla yayınlamak istiyordu. Stranların bulunduğu dijital arşiv ise, kendisinin bıraktığı bir yasak ile kimsenin görmemesi ve dinlememesi gerekiyordu. Çünkü o bireyin yani ‘sahip dijital arşivcinin’ yaptığı kabahati, başkası da yapabilir diye korkuyordu. Kitapta, arşivde bulunan tüm stranların notasyonları yapılmış ama o stranları söyleyenleri dinlemek yasaktı! Fırsat bulduğum bir arada dijital arşivden bir stranı halkım adına kurtarmış oldum. Ve hemen herkesin ulaşabileceği bir sosyal medya platformunda paylaştım. Muazzam bir ses, muazzam bir stran, halkımın 60 yıl boyunca gizlenmiş kayıp sesine bir tesadüf ile ulaşıyordum ve halkın olanı halka ulaştırdığım için daha sonraki süreçlerde bu kişiler tarafından trajikomik bir şekilde hırsız olarak nitelendirildim. Onlar ki kendi menfaatleri için halkın olanı halktan gizleyip, menfaatler arşivine depolayanlar! Lakin hırsızlıkla suçlanan bendim. Bu olaydan beş yıl sonra Alman-Kürt Kültür Enstitüsü Erîvan Radyosu stranlarını 60 yıldan sonra gizlendikleri yerden çıkarttı. Ardından, daha önce ortaya çıkardığım stranın da içinde olduğu stranlara telif hakkı getirildi. Evet, kurumsallaşmak adına güzel bir adımdı, lâkin yine yanlış bir şeyler vardı ortada. Herkesin bildiği ama kimsenin ulaşamadığı bu kayıtlar bunca yıl kimlerin elindeydi? Enstitü ve kurumlarımız ne zamandan beri bu arşivleri biliyor ve bu arşivcileri tanıyordu? Hangi çıkar ilişkileri sonucu arşivlerden çıkartılıp halka sunuldu? 

Bir vakitler Kürtler içerisinde bir arşivleme lobisinin olduğundan, bu arşivleme lobisinin Kürt kültürünü, tarihini, siyasetini heybelerinde sakladıklarından bahsetmiştim. Lobi betimlemesinden de öteye gidip, bu gruba arşiv tutucu sömürgeciler diyorum, halkın olanı gasp edenler diyorum. Halkın kültürü, sanatı, tarihi halka aittir, kimsenin mülkü değildir! 

Aslolan dinleyenler ve o kültürü taşıyanlardır

Artık arşivlerden kültürümüzü, tarihimizi çıkartma vakti gelmiştir. Söylenecek çok söz var ancak biz şimdilik dağlarımızın, nehirlerimizin belleğini hatırlayalım, söz sistemi (dil) ile örf ve adetleri, inanç sistemi, sembol ve mit dünyasıyla, bütün deneyimsel ritüelleriyle toplumumuzun belleği olan dengbêjlerimizi hatırlayalım ve onların hafızalarından çıkıp sese dönüşen tüm benliğimizi dinleyelim. 

Kürdün söz aktarıcılığı yaratımı (dengbêjlik), bunca oluşun tam ortasında, çaresiz ve güçsüz olan toplum için ateşten de daha yüce bir şeydi. Şeffaf olmayan arşivciler ve kurumlardan öte, toplumsal ve kültürel yaşanmışlıkları bilinç heybelerine depolayan kültürel belleğimiz olan dengbêjler, toplumsal kurumlarımızdır. Tarihimizi ve kültürümüzü nasıl bin yıllardır taşımışlarsa bundan sonra da aynı şekilde taşıyacaklardır.

Aslolan dinleyenler ve o kültürü taşıyanlardır, toplayıp menfaatler çukuruna gömenler değil.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.