Artık cesur yürekli halklar ve uluslar var

Yüzleşmek, yüz yüze gelmek anlamına geliyor. Yüz yüze gelmek ise bir olguyu bir bütünsellik içerisinde iç ve dış çelişkileri belli bir mantık silsilesine göre ele alıp tahlil etmek ve buna göre bazı kesin sonuçlara varmaktır. Kesin sonuçlara varmak ise geçmişle an arasında yaşanan sorunların analizini yaparak, varolan tarihsel gelişim süreci içerisinde yaşanan eksiklik ve yetmezliklerin özeleştirisini yapmaktır.
Çok daha anlaşılabilir bir dille yüzleşmek aynayı kendi yüzüne tutmak, tutulan aynada yüzündeki halini kaygısız ve korkusuzca inceleyerek buna göre kendine çeki-düzen vermektir. Bunun öteki boyutu olan özeleştiri ise aynada tutulan yüzde varolan sorunları giderme çabasına girmektir.
Bu genel belirleme ışığında yapılacak eleştiri-özeleştiri ancak geçmişte yapılan hatalar affedilebilir ve samimiyet ekseninde yapılacak bu özeleştiri ile ancak ‘ötekiler’ ikna olabilirler.
Geçmişte yaşanan büyük olaylar, gerçekleşen katliamlar için de bu ilke geçerlidir. Samimiyet, dürüsütlük ve bir daha asla aynı hatayı tekrarlamama sözü, geçmişte yaşanan suçların affı için yeterli olabilir.
Ne yazık ki bu söz, yani samimiyet, dürüstlük ve özeleştiri tutumu hiç bir zaman Türk devletinde görülmedi. Her konuda olduğu gibi bu konuda da kurnazlık politikasını izledi.
Bazen zor duruma düştüğünde, "Geçmişte karşılıklı hatalar olmuştur" demek zorunda kaldı, bazen "Gerekirse özür dileriz" dedi.
Ama hep karşı atağa geçerek karşı tarafı susturma çabası içerisine girdi.
Bir kere, "Gerekirse özür dileriz" demesi bile, başlı başına ciddiyetsizliğin ta kendisidir.
Ne demek gerekirse? Milyonlarca insanı öldürmek, bir soyu tarihten silmek, bir halkı katliamdan geçirmek, bir ulusu yok saymak bir özürü gerektirmeyecek kadar basit olabilir mi? Buna "gerekirse özür dileriz" denilir mi?
Tabi ki özür dileyeceksin, özeleştiri vereceksin, yaşanan olaylardan dolayı af dileyeceksin. Katlettiğin halkın, yok saydığın kimlik ve ulus karşısında diz çökeceksin. Ve tüm bunları iş olsun diye değil, gerçekten de yapacaksın, doğru düşünüp dürüst davranacaksın, samimi olacaksın, özür dilerken, özür dilediğin muhtabını yok etmek için yeni oyun ve planları düşünmeyeceksin.
Bir kez değil, binlerce kez özür dileyeceksin...
Dêrsim Soykırımı'nın yaşandığı bu ayda devlet yine boş konuştu, onu temsil edenler yine samimi olmadı, dürüst davranmadı ve kurnazlığın dansikasını yaptı. Davutoğlu Dêrsim’e gitti.
Gittiği saatlerde AKP ve Davutpğlu’nun polisi ve askerleri halka saldırdı. Davutoğlu bu gezi sürecinde "gerekirse özür dileriz" dedi.
Gerekirse! Davutoğlu’na göre olay henüz özür dilenecek bir sürece girilmemiş, özür dilenecek bir durum sözkonusu değil.
Davutoğlu bununla adeta Kürtlerle dalga geçiyor, Dêrsim Kürtleri ile alay ediyor, devletine, polis ve askerlerine dayanarak gerçeklerden ısrarla kaçıyor.
Kurnazlık ve olayları muğlaklaştırma, yarım ağızla kabul ederek kurtulma politikası Türk devletinin ve onu temsil eden siyasetçilerin temel karekteridir.
Yüz binlerce Ermeni’yi hunharca katledeceksin, sonra da kalkıp "Karşılıklı hatalardı, oldu geçti, ne yapalım" deme yüzsüzlüğünü göstereceksin.
Binlerce Dêrsim Kürdünü mağaralarda boğduracaksın, yüzlerce kadın ve çocuğun başını kasaturayla bedenlerinden ayıracaksın, Munzur’u kana boyatacaksın, binlerce Dêrsimli kadın, erkek ve çocuğu Laç Deresi'ne gömeceksin ve sonra da sıkışınca "Gerekirse özür dileriz" diyeceksin.
Mezopotamya ve Anadolu topraklarını baştan başa halkların kanıyla yoğuracaksın, hiçbir ulusu ve "öteki" denilen farklılığı bırakmayacaksın, sonra da kalkıp "Gerekirse özür dileriz" diyeceksin.
Hayır, yağma yok! Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir, olmayacak. Eskisi gibi at oynatamazsın, eskisi gibi istediğin gibi kılıç sallayıp, halkların yaşama haklarını ellerinden alamazsın.
Halkların ve inançların hapishanesi haline getirdiğin Türkiye artık eskisi gibi olmayacak.
Hiçbir halk eskisi gibi inkarı kabul etmeyecek, hiçbir ulus eskisi gibi sana boyun eğecek kadar güçsüz değildir artık, hiçbir inanç eskisi gibi yaptığın zulüm karşısında "alhamdulillah" demiyecek.
Çünkü Dêrsim, Botan, Garzan, Behdinan artık gerçek özüne, halklar kendi öz kimliklerine, uluslar kendi iradelerine, kadınlar kendi beden ve ruhlarına sahip çıkabilacak kadar cesurdurlar...
Evet, Kürt Özgürlük Hareketi 36 yıl önce ektiği özgürlük tohumunu ektiği Mezopotamya ve Anadolu topraklarında artık cesur yürekli halklar ve uluslar, cesur yürekli kadınlar ve inanç sahibi şahsiyetler boy vermiştir…
