Asgari ücret artışı mı, sömürüyü katmerleştirmek mi?

Forum Haberleri —

.

.

  • Katmerleşen ekonomik sorunlar ve baskılar aynı zamanda çöküşün de bir göstergesi. Bu nedenle gelecek yılı daha iyi okuyarak toplumsal muhalefeti geliştirmenin tam zamanı. Ve yine her dönemde olduğu gibi, Kürtlerin örgütlü mücadelesi kritik bir konumda. 

Pavin MADA

İktidara göre çarklar dönüyor, ekonomi canlı ve ihracat patlama yapmış durumda. AKP–MHP ittifakına göre, Türkiye tarihinde ilklerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Ekonomide kamu yatırımları, savunma sanayinde yapılan yatırımlar, İHA ve SİHA üretimi, ihracatta büyük artış, yurtdışında yollar, köprüler yapan büyük inşaat firmaları, ekonomide %12’lere ulaşan büyüme oranları, "faizi de döviz kurunu da düşürüyoruz" diye 20 Aralıkta yapılan hamleler ve daha bir yığın retorik devreye konulmuş durumda…

Peki ya gerçekler!

Bir gecede elektrik, doğalgaz, yakıt fiyatlarına fahiş zamlar.

Geçilmeyen köprü ve yollar, şehir hastanelerine verilen hasta garantileri için müteahhitlere halkın cebinden yapılan ödemeler.

Kira fiyatlarındaki fahiş artışlar.

Un fiyatlarında, ekmek fiyatlarında, temel gıda ürünlerinde yaşanan sürekli artışlar.

Bir gecede dolar kurunda 18’den 11’lere kadar düşüş ve elindeki birikimi bir gecede kaybeden küçük yatırımcılar.

Kur korumalı TL mevduat hesabı ile halktan alınarak sermaye sahiplerine yapılacak olan ödemeler.

Hiçbir güvenilirliği kalmamış olan TÜİK’e göre bile 2021 yılında tüketici fiyatlarında %36,08, üretici fiyatlarında %79,89 enflasyon artışı…

Listeyi uzatmak mümkün. Bunlar da halkın, çalışanların, küçük üreticilerin, esnafın baş etmek zorunda olduğu ilkler. Asgari ücrete yapılan zam bunlarla baş etmek için yeterli mi? 

Emekçiler yoksullaşıyor

2020 SGK verilerine göre, Türkiye’de kayıt çalışanların %42’si (15 milyon 203 bin 423 kişiden 6 milyon 390 bin 19 kişi) asgari ücretle çalışıyor. DİSK’e göre asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret alan işçilerin sayısı 9,7 milyon. Bütün ücretli çalışanların yüzde 50’ye yakını bu kapsamda. Tüm ücretli çalışanların yüzde 64’ü ise (12,5 milyon işçi) asgari ücretin altı ile asgari ücretin bir buçuk katı arasında bir ücret elde ediyor.

Asgari ücret, sendikalar ve Erdoğan tarafından açıklandı ve ana akım medya tarafından "dar gelirliyi koruyan bir artış" olarak aktarıldı. Sonrasında 20 Aralıkta döviz kurundaki düşüş ile birlikte "Hem döviz kuru düştü. Hem asgari ücret arttı. Fiyatlar da düşecek. Dar gelirliyi koruyoruz." Naraları yükseldi. Ama asgari ücrete yapılan zam, yeni yılın ilk dakikalarında gece operasyonlarını seven hükümetin iğneden ipliğe yaptığı fahiş zamlar ile bir gecede eridi.

Yaşananlara bakıldığında, asgari ücret artışına sermaye sahiplerinden gelen tepkilerin neden cılız olduğu da anlaşılıyor, elbet.

"İnsan onuruna yakışır ücret ve sosyal barışı koruma" gibi samimiyetsiz, popülist mesajları bir tarafa bırakalım; devletten zaten ihracat, yatırım, istihdam için sürekli destek alan bu kesimlerin, verilen zammın yeni yıl ile birlikte hemen eriyeceğini bilerek mevcut çalışma koşullarını korumak için bu tutumu gösterdikleri gözlerden kaçmadı, kaçmıyor.

Zira karları düştüğünde hemen emekçileri işten çıkarma, maaşların bir kısmını geri isteme, olmazsa kayıt dışı çalıştırma, ya da emek yoğun işleri kayıt dışı atölyelere taşere ederek emekçilerin ödemelerinden kurtulmaları, asgari ücret üzerinden ücret alanları da asgari ücret civarında toplayarak bu artışı eritmek de mümkün.

Sermayedar için esas olan iktidarın yanında yer alarak ihale almak, destek almak. Asgari ücret artışını yine emekçiden çıkarabilir zaten. Yani asgari ücret altında ve biraz üzerinde çalışanlar için yeni bir tehlike daha var kapıda: İşini kaybetmek, aldığı ücretin bir kısmını geri vermek, daha düşük bir ücret ile kayıt dışı çalışmak, yıllarca verdiği emeğe rağmen asgari ücrete razı olmak!

Çalışanların banka cüzdanına el konuluyor 

SGK tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye’de 2020 yılında tarımda kayıt dışı istihdam %83,46, tarım dışı sektörlerde %19,30, genel olarak %30,59 iken, Kürdistan’da bu oran çok daha yüksek. Urfa ve Diyarbakır’da %52,04, Van, Muş, Bitlis, Hakkari’de %53,10, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan’da %57,43. Yani asgari ücrete dahi erişemeyen ciddi bir kayıt dışı çalışan nüfus var. Emek yoğun işlerin kaydırıldığı Kürt illerinde bu nüfus çok daha yüksek.

Diğer bir kesim ise asgari ücretli görünen ancak asgari ücret altında ücret alanlar. Devlet desteklerinden yararlanan sermayedarların asgari ücretli gösterdiği ve 'istihdam'! karşılığında destek aldıkları emekçiler. Bu uygulama son yıllarda hızla arttı. Sistem şöyle işliyor: Sermaye sahibi, çalışanın hesabına asgari ücreti yatırıyor ve sonrasında topladığı banka kartlarından yaptığı ödemenin bir kısmını geri alıyor. Çalışmak zorunda olan emekçiyi de daha düşük ücretle çalışacak gençler, kadınlar, göçmenler bulabileceğini söyleyerek tehdit ediyor ve bu uygulamayı sürekli hale getiriyor. Yüksek genç işsizliği, düşük ücrete mahkum edilen kadınların işgücüne katılma oranı ve yerlerinden edilen Suriyeli göçmenlerin varlığı sermayedarın bu tutumu için uygun zemini sunuyor.

Elbette işçiye ödenen ücretin geri ödenmesi yeni bir durum değil. Özellikle Kürt illerinde yıllardır devlet destekleri ile işçi çalıştırıp ödediği ücretin en az yarısını geri alanlar var ve bu kesimler devlet tarafından bilinmesine rağmen, yaptırım yerine destek almaya devam ediyorlar…

Türkiye’de işsizliğin önlenmesi, istihdamın korunması için uygulanan temel politika işveren desteği. Teşvik sisteminde sermayedarlara ücretsiz veya indirimli yer, faiz desteği, vergi muafiyeti ve çalışanlar için işçi, işveren SGK prim desteği ile vergi muafiyeti sunuluyor. Teşvikten destek alan ve yatırım yapan firmalar çalışanlar için vergi indirimlerinden yararlanıyor. Kürdistan illerinde sermaye sahipleri SGK ve vergi ödemelerinin tamamından muaf. Destek almak için sigortalı çalıştırıyor ancak ödediği maaşın bir kısmını da geri alıyorlar.

Diğer bir uygulama da İşkur desteklerinde. İşkur, işletmelere işyerinde eğitim ve istihdam için 3 ay–6 ay arası destekler sunuyor. İşletme bünyesinde eğitim alan, çalışan kişilere İşkur tarafından yapılan ödemeler de sermaye sahipleri tarafından geri alınabiliyor.

Özellikle hazır giyim sektörü gibi emek yoğun iş alanlarında sermaye sahibi tüm çalışanlarını İşkur’dan alıyor, 6 ay çalıştırıyor; aldığı ücretin en az yarısını geri alıyor ve İşkur desteği bittikten sonra çalışanları işten çıkararak yeniden yeni çalışanlar için destek başvurusunda bulunuyor. Yani devletten aldığı para ile hem işçi çalıştırıyor hem de gelir elde ediyor.

Bu uygulamalar asgari ücret artışı ile birlikte daha çok görünür olmaya başladı. Örneğin, fazla mesai yapan işletmeler "küçülüyoruz" diyerek işçi çıkarmaya başladı. İşten çıkarma ile tehdit edilen çalışanlardan ödenecek yeni asgari ücretin bir kısmı da daha aleni bir şekilde geri istenmeye başlandı. Sermaye sahipleri artan girdi artışları ve işletme karlarındaki düşüşleri gerekçe göstererek, "acı reçeteyi" çalışanlara, emekçilerin önüne koyuyor. Bunu önleyen ne bir kanun ne de politika var.

Türkiye’nin batısında işgücü maliyetleri yüksek diye Kürt illerine kaydırılan ve devletin hibe ve kredilerinden beslenen işlerde daha kötü bir tablo var. Bugün iktidarın görkemli törenlerle açtığı ve destek verdiği işletmelerde çalışanlar asgari ücrete dahi erişmekte zorlanıyor. Deneme süresinde, işbaşı eğitiminde, belirli iş alanlarında kayıt dışı çalışıyorlar. Sermaye sahipleri iktidara hala nitelikli eleman bulamadığını söyleyerek, çalışanları kayıt dışı ve düşük ücret ile çalıştırmak için meşru bir ortam yaratıyor. Bu şekilde uzun yıllardır devletten beslenen kesimler emekçiyi sömürürken düşük ücret ödemesinin nedenini de emekçinin niteliğinde arıyor. Bu üretim alanlarında sendikalaşmaya da izin verilmediği, emekçiler işten çıkarma ile tehdit edildiği için emekçiler bir araya gelerek dayanışma içinde dahi olamıyor.

Buna en iyi örnek son yıllarda hızla Kürt illerine kaydırılan hazır giyim sektörü: Kayıt dışı küçük atölyeler markalara fason üretim yapmak için birbiri ile yarışıyor ve daha büyük üretim alanları kuruyor. Ülkenin büyük üreticileri de devletten Kürt illerine yatırım için destek alarak yatırımlarının sadece emek yoğun kısımlarını açıyorlar.

Devletten bu tür destekleri alanlar, işçileri asgari ücret ile çalıştırıyor ancak işten çıkarma, fazla çalışma, ödediğini geri alma gibi yöntemler uygulayarak, sendikalaşmaya izin vermiyorlar. Bir kısım firmalar da çalışanların ödeme ve yüklerinden emek yoğun işleri taşere ederek kaçıyor ve bu işleri kırsal alanlarda daha düşük ücretler ile emekçilerin çalıştırıldığı atölyelere yaptırıyorlar.

Çalışanların aldıkları ücretler 1.500,00–2.000,00 TL bandında. Asgari ücretin yarısı kadar. Yeni işe başlayan genç kadınlar için ücretler çok daha düşük. Firmaların görkemli açılışlarına baktığınızda devletten ne kadar destek aldıklarını öngörmek mümkün.

Savaş mağdurları sömürü çarkına alınmış durumda

Özellikle yeme içme sektöründe, küçük üretim alanlarında çalışanların büyük çoğunluğu kayıt dışı ve savaş mağduru göçmenler. Antep, Urfa kayıt dışı çalışan Suriyeli göçmenlerin yoğunlaştığı kentler olarak öne çıkıyor.

Daha emek yoğun iş alanlarında daha düşük ücretler ile Suriyeli göçmenler çalıştırılmakla kalınmıyor, insanlık dışı koşullarda çalışanların ücretleri dahi kimi zamanlar ödenmezken, Erdoğan Antep’te tekstil fabrikaları açılışları yapıyor, işçiler ile bir araya gelip mutluluk pozları vererek, Türkiye’nin nasıl 'uçtuğunu, daha iyi uçmak gerektiğini ama kalifiye işçi bulunamadığını ve bunun nankörlük olduğunu söylüyor. Utanmazlık edebiyatı böyle bir şey olsa gerek…

En son Urfa’da Ayakkabıcılar Sitesi görkemli bir tören ile açılırken bir ayakkabı firması 400 çalışanının ücretlerini ödemeyerek bir gecede buhar oldu. Ücretsiz izin verilen ve ödemeleri yapılmayan işçiler mağdur oldu. Urfa Valisi işçiler ile görüşerek özel sektörde işveren ile çalışan arasındaki ilişkiye müdahil olamayacaklarını, daha önce deneyimsiz olan işçilerin bu süre zarfında deneyim sahibi olduklarını ve kurulan yeni 13 fabrikada iş bulabileceklerini söyleyerek, sermaye sahibinin kısa sürede toparlanması temennisinde bulundu. İddiaya göre işletme Suriye’nin Tel Abyad bölgesine taşındı. Kürdistan’da hazır fabrika alanlarına ihtiyacımız var diyen sektörün büyük büyük firmalarının da yarın daha ucuz işgücünün olduğu başka alanlara bir gecede taşınmayacağı ne malum? Nihayetinde Türkiye, gece operasyonlarını seven bir ülke. 

Katmerleşen ekonomik sorunlar ve baskılar aynı zamanda çöküşün de bir göstergesi. Bu nedenle gelecek yılı daha iyi okuyarak toplumsal muhalefeti geliştirmenin tam zamanı. Ve yine her dönemde olduğu gibi, Kürtlerin örgütlü mücadelesi kritik bir konumda. Gereken tek şey, seçim sürecindeki ittifaklara endekslenmiş tartışma zemininden çıkarak toplumsal muhalefeti örgütleyen, ezilene, emekçiye dokunan, sorunlarını sahiplenen, daha ilkeli, samimi ve güven verici politikalar ile dinamik bir siyasetin geliştirilmesidir…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.