BAHOZ AMED: ŞENGAL’İN RÜSTEM’İ


Anıların toplamıdır tüm yaşamımız... Birikmiş anılarla yaşanmış sayılır hayatımız. Ne kadar çok anı toplamışsak, o kadar varız. Ve o kadar zengindir hayatımız.
Ben de yıllardır hayatın en umut veren, en sevinç yaratan, en çok güldüren ve en derin kanatan köşe bucaklarından hayatıma zenginlik katan, giderek benim de bir anım olmasını hep umut ettiğim anıların toplamında yaşıyorum. Ve bu anıların peşinden büyük bir sevinçle, çaylarını ve ekmeklerini paylaştığım bu halkın en güzel anılarını yaşayanlarıyla beraber yol alıyorum.
Adı yasak, dili yasak, hayatı kaçak, anıları gözaltında, zulüm cenderesinde, kimsesiz soğuk sokaklarda olan bir halkın yiğit evlatlarının sevinçlerini, hüzünlerini, öfkelerini, umutlarını yüreğime sararak ya onlarla beraber onların anılarını yaşıyorum ya da onların anılarının peşi sıra yıllara yol alıyorum.
Ancak olanların anılarının tarihi dinlenir ve anlatılır. Dinlemeye ve anlatmaya değer bir anınız, hayatınız yoksa eğer, tarihte ve bu haklar sofrasında okunmaz esameniz. Bunun için anılarla yaşıyorum, anıları dinliyorum, anıların peşinden patikaları adımlıyorum. Ve ulaşıyorum anıların gerçek kurgularına ve onların usta oyuncularına, onların yıldız yağmuru sıcak yüreklerine, gözlerindeki sevince, acıya, öfkeye, gülüşlere… Bu duygular ancak bu topraklarda harmanlanır ve bu topraklarda filizlenir. Anılar zulmün zirvesinde boy veriyor, umut ışığı saçıyor... Sevinçler, gülüşler, aşklar umuda çalıyor. Anıları yaratanların hikâyelerini anlatmanın tarihe karşı bir boyun borcu olduğunu bilerek bu topraklarda yol alıyorum.
***
Anılar beni kutsal bir ibadetgâha götürüyor. Ölüm cenderelerinden geçen Şengal’e ulaştırıyor. Burada dağlıların yaşamlarının, anılarının, birebir tanığı oluyorum. Tarihe sadece acılar, hüzünler değil, en çok da kahramanlıklar ve ağız dolusu gülüşler kalıyor.
19 Aralık 2014’e gidiyorum... Şengal’i Özgürleştirme Operasyonu’nun ilk gününe yani. Şengal dağından loflar denilen virajlı yoldan bir grup gerilla ile Şengal kent merkezine ilerlerken, tüm yoldaşlarının ismini andığından yüzlerinde gülümsemelerin belirlendiği Erzurumlu genç bir gerilla ile karşılaşıyorum. Ve başlıyorum hikâyelerini toplamaya. Daha çok gülünç hikâyeler olduğundan ilgimi çekiyor. Ağır işiten kulaklarından dolayı yoldaşlarının ‘Rüstemê Ker’(Sağır Rüstem) diye hitap ettiği gerillayı mermi sesleri altında dinlemeye koyuluyorum. Ve her anlattığında yüzündeki tebessüm ve yoldaşlarının kahkahaları hafızamda iz bırakıyor. Gerilla Rüstem’in birkaç anısını, savaşın ve acının tarif edilemediği bir coğrafyada, özgürlüğe susamış bir halkın yaşadığı bu kutsal topraklarda yüreğime kazıyorum. Biri şöyle Rüstem’i anlatıyor:
“Aylardan Aralık… Soğuk yüzümüze bir tokat gibi çarparken Şengal kent merkezine yönelik özgürleştirme operasyonu düzenlendi. Ayın 19’u saat 11.00’de kendimizi Şengal dağından kent merkezine bıraktık. İki saate yakın kent merkezinin girişinde insanlık düşmanı DAİŞ çeteleri ile girdiğimiz çatışmanın ardından çeteler kaçmaya başladı. Ve 2 saat sonra peşmerge güçleri de özgürleştirme operasyonuna dâhil oldu. Bizler önde onlar ardımızda operasyonu sürdürüyorduk. Ve Şengal kent merkezinde stratejik bir tepe olan Tank Tepesi’ne yönelik bir eylem gerçekleştirdik. Özgürleştirdikten sonra orada mevzilendik. DAİŞ çeteleri tepeyi tekrar ele geçirmek için saldırıya geçti. Alttan sızmalı bir şekilde ilerliyorlardı, suikastçıları ise uzaktan mermi atıyorlar, havan ve doçka kullanıyorlardı. Bir peşmergeyi iki metre solumda eli göğsünde uzanmış bir şekilde gördüm. Ben gözlerinin kapalı olmasını yorgun düşmüş olmasına yordum. Ona bakarken çeteler de tepeye yakınlaşmıştı. Sayımız azdı, peşmergeye seslenerek uyanması gerektiğini, çetelerin yaklaştığını söyledim. Bana cevap vermediği gibi pozisyonunu da hiç bozmadı. Çeteler yakınlaşıyordu ve uyur halde yakalanmaması gerektiği için ‘çeteler yaklaştıııı’ diye bağırdım. Yine cevap vermedi. O sıra elini bastırdığı yerden dumanların çıktığını fark ettim. ‘Sigarayı at, yanıyorsun’ dedim. Yine hiçbir cevap alamadım. Tam o anda takviyeye gelen gruptaki arkadaşlardan biri kiminle konuştuğumu sordu. Ben de mevzideki peşmerge ile konuştuğumu, uykuda kaldığını ve çetelerin yakınlaştığını söyledim. Bunun üzerine sürünerek peşmergenin yanına gitti. Sonra bana dönüp, ‘Sen sabahtan beri kendi kendine konuşuyormuşsun. Peşmerge suikastla şehit düşmüş’ dedi. Çok mahçup olmuştum. Peşmergenin yanımda şehit düşmesinin yarattığı acı kapladı tüm bedenimi...”
Rüstem’in yanındaki arkadaşlarından biri sözü alarak, Rüstem’in yaşadığı ve kendisinin tanık olduğu komik bir anıyı şöyle anlattı:
“Şengal merkezine yönelik başlattığımız hamlenin ardından 11 ay boyunca birkaç mahalleyi tutarak bir savunma hattı oluşturduk. Tabii bu süre zarfında birçok kez çete saldırısı yaşandı. Çeteler sadece 11 defa bombalı araçla saldırı düzenledi. Ayrıca onlarca saldırı girişiminde bulundu ancak her defasında arkadaşlarımızın direnişiyle karşılaştı, onlarca DAİŞ çetesi öldürüldü. İşte çetelerin bombalı araçla saldırı yaptıkları bir günde Rüstem arkadaş duvara çivi çakıyordu. Araç yan mahallede patlamıştı, müthiş bir ses çıkarmıştı, her taraf toz duman içerisinde kalmıştı. Tüm arkadaşlar patlama sesiyle beraber kendilerini yere attı, sadece Rüstem arkadaş ayaktaydı. Dönüp bize neden her tarafın toz duman içerisinde kaldığını sordu. Biz cevap vermeyince şunları söyledi: ‘Bilmiyordum bu çivilerin basınçlarının bu kadar etkili olduğunu. Bilseydim çivi çakmazdım’ dedi. Kulaklarının ağır işittiğini bildiğimizden dolayı gülmeye başladık. Epey zaman geçtikten sonra küçük telsizden çetelerin bombalı araç ile saldırı düzenlediğini ve kimseye bir zarar gelmediği anonsu yapıldı. Rüstem arkadaş ancak telsiz konuşmasının ardından bombalı araçla bir saldırı düzenlendiğini anladı. O ana kadar bu kadar toz dumanın, duvara çaktığı çivilerin basıncından kaynaklandığını zannediyordu.”
***
Uzun zamandır dağlılarla yaptığım yürüyüşlerde birçok acı, tatlı, trajik, komik, hüzünlü, öfkeli hikâye biriktirdim. Bazı hikayelere bizzat şahitlik ettim, birçoğunu da yaşayanlardan dinledim... Anılarını anlatan gerillaların ‘yaşamımız anılarımızı, anılarımız ise yaşamımızı belirler’ şeklindeki sözleriyle farklı mekanlarda karşılaştım.
Bu anılar, hikâyeler, yaşanmışlıklar dağlılara isim verdi. Ve bu isimler ile her biri tarihe düştü ve tarih yazdı. Biz dinleyenler ve okuyanlarda ise gülüşleri, yaşamları, anıları, acıları, kahramanlıkları ve gizemleri kaldı.
