Barış... Zafer... Ramazan...

Zafer, bu muhabbete yine mağrur, yine burnu beş karış havada başladı. Eh ne de olsa kazanandı, egemen gücü temsil ediyordu. Kazananların kendilerine güveni olanları hoşgörülü, mütevazı olurlardı ama o öyle değildi. Nasıl olsundu ki? Kazandığı zafer hava bulutlansa elinden gidecek korkusuyla yaşamaktaydı halen. Ne yapsın garip, içte düşman, dışta düşman. Muzafferdi ama korkaktı. Kendi korkusunu duymamak için etrafa sürekli korku yaymıştı bu yüzden. Eziyet etmiş, baskı uygulamıştı. Barışla işi olmazdı. Bu yüzden onlarca yıl sonra halen topla, tankla çıkabiliyordu ortaya. Üstelik iktidarın "sivilleşme" hesapları içinde zor duruma düşmüştü. Bahçeli ne demişti, "milli değerlerin silikleştirilmesi".
Ramazan, tuzu en kuru olandı bir anlamda. Ne de olsa yüzde 90’ı Müslüman olan bir yerde yaşıyordu. Kalan yüzde 10 nasıl olsa saygıdan ya da korkudan ona itibar ediyordu. Bunun haklı güveni hissediliyordu onda. Şanslıydı da öte yandan, zira küsleri barıştırmaya, barışa, kardeşliğe, mutluluğa vesile edilmişti yüzyıllardır. Ama önemli bir eksiği vardı onun da. Nedense sadece Müslümanların hatta "inananların" mutluluğu ve barışı için edilirdi dualar. Bir de Allahtan istenirdi her şey. "İnananlar" bile istediklerine değil Allahın verdiklerine razı olarak mutlu olabilirlerdi. Ya "inanmayanlar". Onlar için cehennem yerli yerinde duruyordu. Sadece bu da değil; bayramda harlanan ateşi daha bir dehşet uyandırıyordu zihinlerde. Özgür insan yoktu bu hikayede de, istekleri ve yaratıcılıkları da. İktidar Allaha verilmişti. Yönetme aracı korkuydu yine. Cezayla, cehennemle yüreklere salınan korku yaşamın merkezine oturtulmuştu. Sadaka vardı, yardım vardı, hoşgörü vardı ama eşitlik yoktu. Adalet yok, isyan etmek günahtı. Barış varsa Allahın takdiri olarak gelebilirdi.
Barış, her devrin her dilin sözcüğü desek yeridir her halde. Geçmişimize, günümüze geleceğimize kılavuz bile diyebiliriz. Sorun olan her yerde var barış. En derin anlamını savaşta buluyor. Çünkü ölüm demek olan savaşın karşısına yaşam olarak çıkıyor. Hayatın sürekliliği barışsız düşünülemiyor bu nedenle. Barış donunda ortalıkta dolaşan şarlatanlar da var elbet. Mesela savaşın yaratıcısı iktidarların bahşettiklerine taktıkları ad olabiliyor zaman zaman. Al bu barış diyebiliyor, yerseniz.
Savaşın faturası halka çıkıyorsa barışın faturası da iktidarlara. Barış iktidarın gücünün kısıtlanması anlamına geliyor. Yaptıklarının hesabını verdiği, haksızlıkların giderildiği, eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adaletin öne çıktığı durumu gösteriyor çünkü.
Her yıl olduğu gibi halklar Barış için meydanları doldururken, resmi kurumlar, devlet "büyükleri", Zafer ve Ramazan "Bayramlarımızı" kutladılar. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ise ya barışın neden mümkün olmadığına dair yordular kafalarını ya da sonbaharın ilk günü, sararan yapraklar diye söz ettiler. Barışı dine emanet edip, insanlığın barış umudunu ve mücadelesini görmezden geldiler bir kez daha.
1 Eylül'de Ramazanın varlığı geçici oysa. Gelecek yıl neyle perdeleyecekler barışı?
