Başarılı bir Japon sineması örneği:  Arakçılar

Haberleri —

Çağdaş Japon sinemasının en önemli isimlerinden biri Hirokazu Kore-eda. Filmlerinde aile hikâyelerini gerçekçi bir üslupla anlatan başarılı yönetmen, 2013 yılında da “Like Father, Like Son” ile Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü kazanmıştı. Arakçılar (Manbiki Kazoku) yine bu temayı izleyen bir film. 2019 yapımı film, Cannes’da Altın Palmiye ödülüne layık görüldü. Filmin isminden de anlaşılacağı üzere çalma, hırsızlık veya meşru adıyla “kamulaştırma” filmin odağında. Japonya’daki ekonomik durgunluk sonrası geçinmekte zorlanan Osamu ve ailesi, en azından mutfak ihtiyaçları için marketlerden ihtiyaçları olan ürünleri para ödemeden çıkarıyor. Bunun için iyi bir dikkat dağıtma yöntemi kullanan Osamu, küçük oğlunu paravan olarak kullanıyor. Osamu ve oğlunun süpermarketten gıda ürünleri araklamasıyla açılıyor film. Ancak bu sefer marketten eve dönerken küçük bir kız çocuğuyla karşılaşıyorlar. Dondurucu soğukta dışarıda kaldığını gördükleri küçük kızı yanlarına alıyorlar ve evde ona yiyecek bir şeyler veriyorlar.

Herkes kayıp kızın peşinde

Küçük kızın karnı doyduktan sonra vücudundaki morlukları gören aile, çocuğun istismara uğradığını düşünüyor ama ailesine de ulaşması gerektiğini düşünüyorlar. Çocuğun yaşadığı eve gittiklerinde ise içeriden yoğun bir kavga sesi geldiği için çocuğu teslim etmiyorlar. Aileyle birlikte yaşamaya başlayan çocuğun tanınmaması için saçlarını kesip, ona yeni kıyafetler alıyorlar. Tabii ki yine para vermeyerek… Ancak çocuğun kayıp haberinin televizyonlarda dahi yer almasıyla ailenin başı yavaş yavaş derde giriyor. Tüm bunlara rağmen hep birlikte güzel yemekler yemeye, sahile gidip deniz keyfi yapmaya devam ediyorlar. Çalarak ihtiyaçlarını karşılamanın gıdayla veya giysiyle sınırlı olmadığını da küçük kızın kayıp haberinin ülke çapında yaygınlaşmasıyla anlıyoruz.

Aile: En küçük iktidar mekanizması

Filmin bundan sonrası tam anlamıyla hayata dair sorgulamalara iten cinsten. Aile nedir, kimlerden oluşur, kime aile deriz gibi sorular zihnimizin bir köşesini kurcalamaya başlıyor hemen. Üyesi olarak doğduğumuz ailede pek çok yıkıma maruz kalabiliyoruz. Örneğin çoğu zaman zorbalığa ve/veya şiddete meyilli bir baba, babanın yönelttiği psikolojik/fiziksel şiddet nedeniyle çoğu zaman “orada” olmayan anne veya yekten sizi sevmeyen bir baba ve sizi mutlu etmek için elinden çok da bir şey gelmeyen anne. Geriye kalan ise mental sorunlarıyla veya çocukluk travmalarıyla boğuşmak zorunda kalan çocuklar oluyor çoğu zaman. Bunların hiçbiri olmasa dahi bir denetim mekanizması olan aileyi -Michel Foucault’dan da bildiğimiz, öğrendiğimiz gibi- iktidarın en küçük birimi olarak kodlamak çoğu insan için kabul gören bir teori. Ha keza pratik...

Büyüleyici bir sinematografi

Film bu sorgulamalar arasında zihinlere bir ışık yakmaya çalışıyor. Yıpranmış bir aile tablosu ya da bir enkaza doğmak mı, yoksa doğal koşullarda içine doğduğumuz bu karmaşayı, seçme şansımızın olmadığı bu karmaşayı, terk edip kendi seçtiğimiz ailemizle bir arada olmak mı? Zor bir seçim gibi görünse de Osamu ve ailesi, bu seçimi büyük bir vicdan rahatlığıyla yapan ailelerden. Küçük kız çocuğunu bulduklarında ve istismara uğradığını gördüklerinde neden polise veya devlete, herhangi bir iktidar mekanizmasına başvurmadıklarını da hikâyenin ardındaki hikâyeyi görünce anlıyoruz. Büyüleyiciyi bir sinematografi sunan Kore-eda’nın filmi, çoktan sinema tarihinde kıymetli bir yer edindi. Kimi listelerde de 2019’un en iyi filmlerinde ilk sırada yer alarak, hakettiği konumu da şimdiden ulaşmış durumda…

- Arakçılar

- Hirokazu Kore-eda

Japonya 2019

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.