Başkalarının sesi olmak istiyorum

Almanya’da bir ilke imza atarak, göçmen sorunlarına dayalı çokdilli bir Late Night Show başlatan gazeteci Nalan Sipar, her şeyi sorgulayan ve ufku geniş bir nesile ulaşmak istediğini söylüyor.
DÎLAN KARACADAĞ
Gazeteci ve moderatör/sunucu Nalan Sipar, Almanya’da bir ilke imza atarak Almanca, Türkçe, Kürtçe dillerinde, göçmen temalı bir Late Night Show başlattı. Daha önce çeşitli radyo, televizyon ve sosyal medya platformlarında Almanya’daki ırkçılık sorunu, Kürdistan’da yaşanan sıkıntılar, Avrupa’daki İslam çatışması/düşmanlığı, Türkiye siyaseti ve tarihi anekdotlar gibi konulara dikkat çeken Nalan Sipar ile yeni programı vesilesiyle çalışma serüveni üzerine söyleştik.
Geçtiğimiz ocak ayında ilk kez göçmen temalı bir Late Night Show’a başladın. Programın tam olarak neyi kapsıyor?
‘Nalans Late Night Show’ aslında bir bilgi-eğlence (Infotainment) programı. Yani bir yandan eğlendiriyor, bir yandan da bilgi veriyor. Daha önce Deutsche Welle için 2 video formatı gerçekleştirmiştim. Orada edindiğim tecrübelerle bu programı geliştirdim. Show içerisinde Almanya’da yaşayan göçmenleri ilgilendiren konuların yanı sıra Alman siyasetine dair haber ve yorumlara da yer veriyoruz. Göçmenlerin on yıllardır içlerinde taşıdığı yaralar var. Özellikle ırkçılık ya da eğitim söz konusu olduğunda... Bizim de nispeten bu yaralara iyi gelecek küçük içeriklerimiz var. Bunlardan biri “Du schaffst das nicht” (“Sen bunu başaramazsın”) köşemiz. Bu cümleyi ben ilkokul sıralarında, öğretmenime üniversite okumak istediğimi söylediğimde duymuştum. Öğretmenim bana Almancamın yeterli olmadığını, üniversitenin masraflı olduğunu, ailemin bunu karşılamayacağını ve benim de zaten diğer kız arkadaşlarım gibi beyaz atlı prensimi beklediğimi düşündüğünü söylemişti.
Almanya’ya sonradan gelen birine bu ne hissetirdi?
Bir pedagogun ağzından bu cümleleri duymak beni şoke etmişti. Çünkü otorite olarak gördüğünüz birinden bu tip cümleler duymak insanın hevesini kırıyor, kendine olan inancını yitirmesine neden oluyor. Ben ailemin desteği ile öğretmenimin bu düşüncelerinde haksız olduğunu kanıtladım. Nitekim benim gerçekten istekli ve hırslı olduğumu fark ettiği noktadan sonra hikâyem olumlu bir dönüm noktasına girdi. Bana daha önce tanıdığı Türkiyeli öğrencilere karşı önyargılarından bahsetti. Benim istekli olduğumu görünce de yardım etti, beni teşvik etti. Liseye geçtiğimde bana bir kez karşılıksız özel matematik dersi bile verdi. Ben Abitur’umu (son sınıfta yapılan beş ayrı merkezi sınav sonrasında ulaşılabilen en yüksek lise diploması) yaptığımda da karnemi istedi. Onu alıp diğer öğrencileri teşvik etmesi için okulun duvarına astı.
Aslında kendi hikâyeni başka hikâyelerle buluşturuyorsun...
Evet, ben de o yüzden daha önce bu cümleyi öğretmenlerinden duyan ve buna rağmen eğitimlerini başarı ile tamamlayan göçmenlere yer veriyorum. Onların belki de benim gibi yıllardır bir türlü unutamadıkları bu cümleyi biraz olsun unutturmaya çalışıyorum. Yayında onlara bir hediyemiz oluyor ve küçük bir kutlama yapıyoruz. İlk programda 9 yaşında Irak/Kürdistan’dan Almanya’ya gelmiş Sham Jaff’ın hikâyesini dinlemiştik. Merak edenler YouTube’dan ilk bölümü izleyebilir.
Programında iklim sorununa da dikkat çektiğinizi görüyoruz…
Evet, iklim konusunu Güliz abla ile ele alıyoruz. Güliz abla yıllardır Almanya’da yaşayan bir kimyager. Bize herkesin evinde yapabileceği, doğa dostu tarifler veriyor. İlk yayında limon kabuğundan nasıl temizlik maddesi yapılaceğini anlattı mesela. Onun programda olmasının başka bir nedeni daha var; Almancası aksanlı. Böyle olmasını özellikle istedim. Çünkü insanlar aksanlı konuşsalar dahi olsa, eğer anlatacak bir hikâyeleri varsa onların da medyada görünür olmaları gerekir.
Çalıştığım Alman radyo veya televizyon kanallarının göçmen uzmanlara çok az yer verdiğini düşünüyorum. Bunun değişmesi gerekiyor. Bir insanın Almancası aksanlı olabilir ama buna rağmen bir uzmanlık alanı olabilir ve muhtemelen bunu anlatabilecek durumdadır. Onlara da bu imkânı vermek ve görünür kılmak gerekiyor. Almanlar, dilleri konusunda çok katı. Daha önce ırkçılık hakkında röportaj yaptığım bir uzman, bunu ‘Almanca ırkçılığı’ olarak nitelendirmişti. Bence yerinde bir tanımlama.
Bu show’un Kürtçe, Türkçe ve Almanca olması yönüyle bir ilk olduğunu belirttin. Onca yıl yüzbinlerce Kürdistanlı ve Türkiyelinin burada yaşamasına rağmen neden bu kadar gecikti sence?
Daha önce birçok insan böyle bir şey yapmayı düşündüğünü veya eksikliğini hissettiğini ifade etmişti. Toplumsal konuları ele alan prodüksiyonlar var ama haber bazlı bir ‘Late Night Show’ yoktu.
Diğer yandan şunu da düşünüyorum. Almanya’da büyüyen çoğu kişide sürekli kendini sorgulama, iki kültür arasında gidip gelme hâli var. Bunların yanında her iki kültürü çok güzel harmanlayanlar da var. Ama kendime şunu da sormadan edemiyorum. Acaba ben de kimileri gibi bazen dış görünüşümden, bazen aksanımdan dolayı farklı bakışlara maruz kaldığımı hissetseydim, özgüvenim nasıl olurdu? Sonuçta ben de sonradan Almanya’ya gelenlerdenim. Ama sadece bu şekilde açıklamak da doğru olmaz. Çünkü beni televizyoncuyum; bu işleri bilmemden, karakteristik özelliklerime ve hedeflerime kadar farklı birçok etken var mutlaka. Ayrıca burada doğmuş büyümüş, buraya entegre olmuş herkes illa bir Late Night Show yapmak için uğraşmıyor. Çok başarılı başka meslekler ediniyorlar. Bu konuda biz bir ilki başardık. Güzel de oldu bence.
Peki programda üç dil konuşulabilecek mi? Nasıl ele alacaksınız bu çokdilliliği?
Yayın dili Almanca olacak ama programa Türkçe ve Kürtçe altyazı eklemek istiyoruz.
Hangi konular ele alınacak?
Çocukken, babam haberleri izlediğinde bazen ‘yanlı haber, yalan haber’ diye ya anlatılanlara ya da spikerlere sinirlenir, tepki gösterirdi. Sanırım bu bana da geçmiş. Programda haberleri izlerken ya da gazetelerde okurken gördüğüm ve sinirlerimi bozan, bana “Hadi canım!” dedirten konuları işlemeye çalışacağız. Örneğin ırkçılık, kadın-erkek eşitliği, göç-uyum, iklim, Türkiye, Almanya veya dünya siyaseti ağırlıklı olacak. Ama bunları işlerken biraz da göz kırpacağız. Dilimiz daha genç ve daha eğlenceli olacak. Çünkü sorunlarla yaşamanın en güzel yolu mizahtan geçiyor. Elimizden geldiğince bu şekilde işleyeceğiz. Bahsettiğim konular benim de dahil olduğum Y kuşağının ilgilendiği konular. Y kuşağı, İngilizce “why” , yani “neden” kelimesi gibi okunuyor. Yani biz her şeyi sorgulayan ve ufku geniş bir nesiliz. Umarım onlara ulaşırız.
Daha önce Almanya’daki ırkçılık sorununa, Kürt, LGBTİ, İslam vs. hakkındaki önyargılara dikkat çektin. Neden özellikle bu sorunlar?
Çünkü bunlar azınlık grupların mağdur olduğu konular. Bu LGBTİ’ler için geçerli olduğu kadar, Almanya’da yaşayan Türkiyeliler ya da Türkiye’de yaşayan Kürtler için de geçerli. Azınlık olan, dışlanan herkesin hakkını savunmak adına onlar hakkında var olan önyargıları kırmak istiyorum.
“Kürt sorununa” gelince... Bu tanımlamayı doğru bulmuyorum. Çünkü sorun Kürtlermiş gibi bir izlenim bırakıyor. Ama Kürtleri ilgilendiren konular hakkında da videolar yaptım. Özellikle son aylarda Rojava’da yaşananlara dair Alman kamuoyunu bilgilendirmek, örneğin orada kullanılan ve oranın halkı tarafından taşlanan panzerlerin Almanya’dan gittiğini bilmelerini istiyorum.
Motivasyonun, enerjin nereden geliyor?
Sanırım annemin nasihatlerinden. Çocukken bize “İnsanlara yardımcı olun, onların sesine elinizden geldiğince ses olun” derdi. Annemin bize aşılamak istediği o iyilik çok büyük bir güç veriyor insana. Sanırım hazırladığım her içeriği annemin dediği gibi, başkalarına ses olmak için hazırlıyorum.
Show’un devamı gelecek mi? Başka projelerin de var mı?
Ben programın tüm masraflarını Twitter üzerinden başlattığım bir bağış kampanyası sayesinde karşıladım. İnsanlar mesaj atarak böyle bir programı yıllardır beklediklerini, bir tür yeni bir soluğa ihtiyaç duyduklarını yazıyor. Bunu duymak beni çok mutlu ediyor. Tabii ki devam edeceğiz. Belki birgün bir yapımcı bu formatı değerlendirmek ister ve biz de o zaman daha büyük bir bütçeyle çok daha güzel işler yaparız. İkinci program şubat sonu yayında olacak. Destek vermek isteyenler sayfasından basit bir yöntemle, istedikleri miktarda katkı sunabilirler.
Şunu da hep söylüyorum: Kiminin duası, kiminin retweeti. Nalan Sipar isimli Twitter ve YouTube hesabımı takip ederek ve oradaki bildirimlerimi beğenip paylaşarak da bana büyük yardımları dokunabilir.
Nalan Sipar kimdir?
1984’te Wêranşar’da dünyaya gelen Nalan Sipar, 1999’da Almanya’ya göç etti. 8 dil bilen Sipar, Duisburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünü başarıyla tamamladı ve tezini “Çatışma Bölgelerindeki Kadınlara Yönelik Cinsel Şiddet” üzerine yazdı.
Deutschlandfunk, Deutsche Welle, WDR, Rundfunk Berlin-Brandenburg gibi birçok radyo ve televizyon kanalında muhabirlik ve editörlük yapan Sipar, daha önce WDR Funkhaus Europa’nın Kürtçe yayın yapan Bernama Kurdi ve Türkçe yayını Köln Radyosu’nda yer aldı.
