Bavyera’da ilk Kürt vekil

Haberleri —

Gülseren Demirel: “Haksızlığa karşı ve yaşanan sorunlarla mücadele ederken kendi kimliğimi unutamazdım. Bunun yanı sıra bir de kadın kimliğim çok belirleyiciydi. Bu kimlikleri siyasileştirdiğinizde siyaset benim için kaçınılmazdı.” Gülseren Demirel: “...Bavyera eyaletinin ikiyüzlü siyasetidir. Hem IŞİD’e karşı mücadelesinden dolayı bir hareketi kutsayacaksın hem de sembollerini ülkende yasaklayacaksın. Bu kabul edilemez. Bunu her fırsatta dile getireceğiz.” DİLAN REŞWAN HABER MERKEZİ Almanya’nın Bavyera eyaletinde (Bayern) 14 Ekim günü yapılan parlamento seçimlerinde Die Grünen (Yeşiller Partisi), oylarını ikiye katlayarak tarihe geçti. 30 yıllık seçim sürecinde yüzde 7 ila 9 arası oy alan Yeşiller Partisi, son seçimde yüzde 17’nin üzerine çıktı. Polis baskısı ve ırkçılığın yoğun yaşandığı Bavyera’da Yeşiller Partisi’nden aday olan Kürt siyasetçi Gülseren Demirel, yüksek oranda oy alarak parlamentoya girmeyi başardı. “Kürt ve kadın kimliğinin yanı sıra sürgüne tabi tutulmuş bir aileden geliyorum. Benim için siyaset kaçınılmazdı” diyen Demirel, Bavyera’da seçilen ilk yabancı uyruklu kadın milletvekili. 2008 yılından geçtiğimiz Haziran ayına kadar Belediye’de Yeşiller Fraksiyonu Başkanlığı yapan Demirel, Newroz’un Münih Belediye Meclisi tarafından resmileştirilmesini sağlamak gibi önemli adımlara öncülük etti. Demirel, Münih’in Giesing bölgesinden “Renkli ve çok kültürlü bir Bavyera” sloganıyla 5. sıra adayı olarak girdiği seçimlerde yüzde 32.2 oy alarak, parlamentoya doğrudan girmeyi başardı. Demirel ile zorlu ama mücadeleci yaşam hikayesi, Bavyera’da Yeşiller’in başarısı ve Almanya’nın Kürt politikası üzerine konuştuk. 1972’de Almanya’ya göç eden, Kürt bir aileden geliyorsunuz. Yaşam öykünüzden biraz bahseder misiniz? 1964’te babamın memleketi Malatya’da doğdum. Annem ise Bursa’ya sürgün edilen Dersimli bir aileden. 1972’de Almanya’ya göç ettik. İlkokulumu Almanya’da okuduktan sonra ailem, Türkiye’ye kesin dönüş yapmak istedikleri için beni 1977’de İstanbul’daki akrabalarımıza gönderdi. Ortaokulu orada okumaya başladım. 1980 darbesinden sonra bu istekten vazgeçip beni tekrar Almanya’ya getirdiler. Anne tarafınız sürgüne maruz bırakıldı. Biraz aile yapınızdan bahseder misiniz? 1938 Dersim Katliamı sonrası ailem Dersim’den Bursa/Mudanya’ya sürgün ediliyor. Devleti destekleyen bir ailem olmasına rağmen sürgüne maruz kalıyorlar. 1950’lerde de ailemizin bir kısmı geri dönerken diğer kısmı Bursa’da kalıyor. Sonrasında annem orada Malatya Kürecikli olan babamla tanışıyor. Devrimci bir gelenekten mi geliyorsunuz? Anne tarafımda Kürt ve Kürtçe tabu kabul edilen bir konuydu. Kürt olduğumuzun anlaşılmaması için uğraşılırdı. Bu yüzden ben de Kürtçe öğrenemedim. Örneğin sürgünden sonra vefat eden babaannem Türkçe bilmezdi. Tanışmış olsaydım Kürtçe bilmediğim için bir diyalogum olamazdı; ortak dilimiz yoktu. Dediğim gibi devlet karşıtı, kahramanlıkları olan bir aile değildi. Ancak Baba tarafım da Kürt ve siyasidir. Daha çok Türk soluna yakındır. Ailenizin geçmişi sizin siyasi hayatınızı da şekillendiren etkenler barındırıyor sanırım... Kesinlikle; zaten ailemin bu geçmişini çok geç yaşta öğrendim. Ailemin Kürt olduğu, sürgün edildiği, ötekileştirilen kimliğe mensup olduğu için bunu gizlemek zorunda kalması benim ilgi alanıma girdi. Bunun yanı sıra göç ve sürgün edildikleri için siyasette tartışılan sorunları bizzat yaşadım. Bunlar beni politize eden bu hususlardır. Daha sonra Almanya’da tercümanlık yapmaya başladım ve bu da benim siyasi kimliğimi daha da geliştirdi. Siyasete ne zaman girdiniz? 1995’ten bu yana Yeşiller Partisi’ndeyim. Öncesinde de inisiyatiflerde aktif çalışmalar sürdürdüm. Kırk yaşından sonra üniversiteyi bitirdiniz, şimdi ise milletvekili seçildiniz. Zorlu ancak başarılı ve mücadeleci bir yaşam hikayeniz var. Bu motivasyonu nereden alıyorsunuz? Motivasyonumun ilk nedeni şudur: Benim kızım Almanya’da doğdu; ben de 6 yaşındayken geldim. Dolayısıyla bu toplumun bir parçası olduğumuzu düşünüyorum. Çok çabuk adapte olduğum bu toplumun sorunları, doğal olarak bizim mücadele alanımıza girer. Biz buralıyız ve sorunlarla birebir kavga etmeliyiz, diye düşünüyorum. Başkalarının bizim adımıza karar vermesini istemedim. İkincisi, benim için Kürt kimliğim her zaman için çok önemlidir. Haksızlığa karşı ve yaşanan sorunlarla mücadele ederken kendi kimliğimi unutamazdım. Bunun yanı sıra bir de kadın kimliğim çok belirleyiciydi. Bu kimlikleri siyasileştirdiğinizde siyaset benim için kaçınılmazdı. 1980 faşist darbesi sırasında tankın altında kalarak yaralandınız. Bugün Türkiye’deki siyasi hareketlerini, 1980’deki sol-muhalefet hareketleriyle karşılaştırmanızı istesek neler söyleyebilirsiniz? 1980’lerde toplumda dinamizm vardı. Ciddi bir sol alternatif vardı. Bugün ise demokrasi savaşı veren en dinamik toplum, Kürt toplumudur. Bunun yanında sol ve toplumsal muhalefet zayıf kalıyor. Toplumsal demokrasi mücadelesi daha çok Kürtler tarafından yürütülüyor. Bugünün baskı rejimini 1980’lerle karşılaştırınca nasıl bir fark oraya çıkıyor? Bugün AKP’nin ülkeyi bu boyuta taşıması, böylesi faşizan rüzgar estirmesi, 1980’ler dönemiyle mukayese edildiğinde, bu dönemin çok daha ağır olduğunu görebilirsiniz. İnsanların temel hak ve hukukuna bu kadar müdahale eden, baskı uygulayan bir siyaset, bu boyutta hiç olmamıştı. Bavyera eyaleti ırkçılığın yoğun yaşandığı bir yer ve size yönelik de seçimden önce saldırılar oldu. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle birçok Kürt yurttaşın evi basıldı, basılıyor. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz? YPG/YPJ gibi flamaların yasaklanmasına ilişkin tavrımı daha önce çok kez dile getirdim; bu Almanya’da özellikle Bavyera eyaletinin ikiyüzlü siyasetidir. Hem IŞİD’e karşı mücadelesinden dolayı bir hareketi kutsayacaksın hem de sembollerini ülkende yasaklayacaksın. Bu kabul edilemez. Bunu her fırsatta dile getireceğiz. Bu bağlamda genel olarak Almanya’nın Kürt halkına ve kurumlarına yönelik baskısı ve politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyaset her zaman çıkar siyasetidir. Bu eyalette de CSU’nun yaptığı siyaset gibi. Almanya’nın Kürt siyasetinde Türkiye ile olan ilişkilerinin ciddi bir rolü var. Türkiye’de çok sayıda Alman şirketi bulunuyor. Ekonomik çıkarı ve alışverişi çok fazla. Aynı şekilde AB içerisinde Türkiye’nin ciddi kredileri var. Özellikle son dönemde Türkiye’de yapılan büyük inşaat ve yapılar AB kredileriyle yapılıyor. Bu yüzden Türkiye’nin zayıflaması korku yaratıyor ve Almanya’nın da zarar görebileceği bir durum. Yine coğrafi-stratejik konumu da çok belirleyici. Dolayısıyla IŞİD’e karşı verilen mücadeleden dolayı Kürtlere karşı sempatilerin olmasına rağmen Türkiye ile ilişkileri, teraziye konulduğunda ağır basıyor. Yeşiller Partisi bu seçimlerde oy oranında yüksek bir artış yaparak meclise girdi. Siz böylesi bir artışı bekliyor muydunuz? Neler söylemek istersiniz? Her ne kadar seçim çalışmaları esnasında sokakta yoğun ilgiyle karşılansak da, bunu beklemiyorduk. Bu oran bizi de şaşırttı. Düşünün, 30 yılı aşkın süredir yüzde 7-9 arası oy alan partimizin iki katı da aşarak yüzde 17,5 oy aldı. Bu bizim için büyük bir moral kaynağı ve motivasyon oldu. Koalisyonun kuruluşunda sorun yaşanacağı bekleniyor. CSU, Yeşiller ile ortak hükümete sıcak bakmıyor. Sizce tartışmalar ne minvalde olur? CSU, çok net biçimde Yeşiller ile hareket etmeyeceğini ifade etti. Bu yüzden bağımsız vekillerle görüşeceğini düşünüyoruz. Peki bir anlaşma sağlanamazsa? Bavyera’da kural; 4 hafta içinde hükümet kurulmazsa, yeniden seçime gidilmesi şeklindedir. Bunu da kimse istemez çünkü bu sadece AfD’nin yararına olur. Peki Yeşiller bu konuda ne düşünüyor? Biz zaten CSU ile birlikte hareket etme konusunda ilkelerimizi belirtmiştik; anti-Avrupa siyaseti güden, temel hakları rencide eden, sosyal dengeyi bozan ve hümanist bir mülteci siyaseti olmayan bir koalisyonda olmayacağımızı belirttik. Bavyera’nın seçim sonucunun federal boyutta nasıl bir etkisi olacak? Yeni anketlerde de yer aldığı gibi Yeşiller, yüzde 10’dan 16-17’lere fırladı. Bu da yapılacak sonraki seçimlerde Yeşillere olumlu bir etki ile dönecektir. Adaylığınızı koyduğunuz bölgede halkın seçimiyle parlamentoya doğrudan girmeyi başardınız. Bu konudaki görüşlerinizi de alabilir miyiz? 120 bin seçmenin olduğu Giesing bölgesinde yüzde 30’u da aşan oyla parlamentoya girmem beni daha da güçlendirdi. Benim gibi 3 arkadaşım daha bu şekilde parlamentoya seçildi. Ayrıca eyalette ilk yabancı uyruklu kadın milletvekilisiniz… Seçime çok zor olan siyasi mesajla girdim; “Renkli ve çok kültürlü bir Bavyera” sloganıyla adaylığımı koydum. Bu da Bavyera gibi bir eyalette ve mevcut gündeme göre sert bir slogandı. Ben seçim çalışmaları boyunca bir sürü ithamla karşı karşıya kaldım. Bir taraftan yabancı olduğum için Alman sağcıların, diğer taraftan Kürt kimliğimden dolayı Türk faşistlerin saldırısına maruz kaldım. Bunun içerisinde böylesi çok sayıda seçmenin olduğu bölgede yüzde 30,9 oy oranıyla parlamentoya seçilmem, belirttiğim gibi beni güçlendirdi. Demek ki demokrasiye ve çok kültürlülüğe önem verenler var ve sayıca çoklar. Bu da benim için çok olumlu ve anlamlı oldu; bana da enerji verdi. Kürt kentlerinde yakılan ormanlara yönelik tepkinizi birçok kez yaptığınız açıklamalarla dile getirdiniz. Memleketiniz Dersim son dönemlerde orman yangınlarıyla uzun süre gündemde kaldı. Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyiz? Ekoloji, herkes için önemli. Yaşadığımız küresel ısınma sorunu, tufanlar, tsunami vakaları, ekolojinin dengesini yitirdiğinin göstergesi. Bu anlamda Yeşiller olarak daha çok sorumluluk ve duyarlılık göstermemiz gerekir. Bunu bizden sonra dünyaya gelenler için yapmalıyız. Bir taraftan bilinçli tüketime dikkat etmeliyiz; diğer taraftan savaşın ve silahların yarattığı ekolojik zararlara dikkat çekmeliyiz.

-----------------------------------------------------------------

Gülseren Demirel kimdir?

1964’te Malatya’da dünyaya gelen ve anne tarafı Dersimli olan Gülseren Demirel, 6 yaşında ailesiyle Almanya’ya göç etti. İlkokulu Almanya’da bitiren Demirel, ortaokulu İstanbul’da devam etti. Ülkeye dönüşü planlayan aile, Demirel’in 1980 darbesinde panzer tarafından ezilerek yaralanması sonucunda kızlarını Almanya’ya geri getirip, bu planlarından vazgeçiyor. 1990’larda AWO’da sosyal hizmetlerde çalışmaya başlayan Demirel, 2003’te Abitur (yüksek eğitim) yaparak üniversiteye gitti. 2008’de, 44 yaşında sosyal pedagoji mezunu oldu. 1995’ten bu yana Yeşiller Partisi’nde aktif siyaset sürdüren Demirel, 2008’de Münih Belediyesi’ne girdi; 2012-Haziran 2018 arası Yeşiller Partisi Fraksiyon Başkanlığı yaptı. Bir kızı olan Demirel, 14 Ekim Pazar günü yapılan seçimde Bavyera (Bayern) Parlamentosu’na giren ilk göçmen uyruklu kadın oldu.
paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.