Bayram

“Anlamını hakikatini bilmeyen insanlık ya olamaz ya da olursa en alçakçası, en barbarcası olur.” Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu yalın ve keskin sözlerinin anlamının çırılçıplak hissedildiği günleri yaşıyoruz.
Anlamını ve hakikatini bilen ve bu temelde yaşayan insanlığı da yazdı toplumsal tarih, bu anlamı, hakikati yitiren ve barbarca yaşayan insanlığı da… Özellikle 20. yüzyıl ve bu yüzyılda anlamını ve hakikatini yitiren insanlık gerçeği baskın oldu. Daha doğrusu insanlığın anlamının ve hakikatinin yitirtildiği yüzyıllar oldu bu yüzyıllar.
Toplumsal hafıza üzerine operasyonlar düzenlendi. Kaydettiği anlamları ve hakikatleri unutturma operasyonları… Bu operasyonlar savaşla, siyasetle, kültür-sanatla, sporla, edebiyatla ve daha pek çok yöntemle yürütüldü. Bir kuşak öncesinin tarihini ve yaşanmışlığını bilmeyen, anlam ve hakikat yitiminde giderek derinleşen kuşaklar yetişti. İnsanlığın önüne alçaklığa ve barbarlığa giden kapılar açılıyor her gün. Bu kapılardan; daha az sorgulayan, daha az acı ve utanç duyan ve insanlığını taşımanın bilincinde zayıflayan kuşaklarla geçiyor insanlık. Her defasında biraz daha azalarak, biraz daha küçülerek. İster din, ister siyaset, ister sanat adına toplumunun, yanı başındaki insanının acısına sessiz kalmaktan utanan ve onurlu yolların arayışına giren vicdanlara ağır darbe vuruluyor sürekli. Vicdanın, ahlakın yani anlam ve hakikatin yerine bambaşka şeyler ikame ettiriliyor. Asla anlam ve hakikatin yerini tutamayacak olan ve insanlığı alçaklığa ve barbarlığa sürükleyen şeyler…
Her anımızda kendisini hissettiren ve bir paragrafta özetlemeye çalıştığım bu hisli düşüncelerimi bu sabah dinlediğim bir haber daha fazla tetikledi. 1 Kasım seçimlerinin ardından yaptığı konuşmada Davutoğlu içinde ‘’…sevgiden bir adım geri atılmayacaktır’’ ifadesi de geçen bir cümle kurdu. İnsanın tüylerini diken diken etmeye yeten bir cümle. Her gün bir gencin beynini yiyen Dehaklardan da barbarca günde birkaç tane Kürt gencinin, çocuğunun beynini yiyen bir başbakan kullanıyor bu ifadeyi. Bugünkü gazete başlıklarında da “3 bayramı birlikte kutlamak’’ sözü geçiyordu. Üç bayramı; birinci bayram 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, ikinci bayram 1 Kasım demokrasi bayramı ve üçüncü bayram 3 Kasım AKP’nin kuruluş yıldönümü, olarak ifade ediyordu.
Bu sözlerde doğal olarak takıldığım kavram: BAYRAM… Bayram kelimesi Türkçe olsa da anlam olarak ve bir olgu olarak tüm toplumsal kültürlerde var. Ve bu olgunun her dilde karşılığı var. Ama Davutoğlu’nun bayram dediklerine bayram diyebilecek bir toplumsal kültür ve dil yok bence. Bayramı etimolojik ve sosyolojik olarak analiz etmenin yeri bu yazı değil. Ama aklını başında, vicdanını karakterinde taşıyan her insan, insanlığın neye bayram dediğini bilir. Neyi bayram diye kutladığını da.
Davutoğlu’nun ‘’Nerede bir zalim varsa onun yanındayız’’ cümlesinin dil sürçmesi olmadığı netleşti bu ifadeleriyle.
Halklar mozaiğini katlederek kurulan bir cumhuriyetin kuruluş yıldönümüne bayram diyen,
Bin bir hile, baskı ve zulümle insanların oylarının gasp edildiği güne bayram diyen, 12 yıllık kan, yalan, hile ve sömürü iktidarının yıldönümüne bayram diyen, zalimin ta kendisidir. Tüm zalimler ancak onun elini öperler. Eteğinde toplanırlar. Zaten olan da budur.
Mazlumun zalim karşısındaki ilk görevi değerlerine sahip çıkmaktır. Bayram; kavram ve olgu olarak halkların yaratımıdır. İlk çıkışından itibaren toplumsal doğa, neye bayram dediğinin aklına, ahlakına ve estetiğine sahiptir. Anlamını ve hakikatini bilendir. Çünkü onu yaratandır. Kendisini anlam ve hakikatle yaşatandır. Bu yüzden de kendisini alçaklıktan ve barbarlıktan koruyabilendir. Çünkü alçaklık ve barbarlık onun varoluşsal sonudur. Yokluğu, anlamsızlığı ve kaybedişidir.
Toplumların bugün karşı karşıya kaldığı kırımı durdurmanın ilk adımları, zihinsel kırımı durdurma adımlarıdır. Milyonlar adına başbakanlık yapan Davutoğlu’na bayram kavramımızı çalamayacağını, toplumla dalga geçer gibi kavramı karşımızda kullanamayacağını göstermektir. Halklar emekle yaratılanları kutsal bildi. Kendi emeğinin kutsallığını yaratımlarının zenginliğinde ve güzelliğinde kutsadı. Doğa karşısındaki zayıflığını yendiği süreci bayram belledi. Bolluğa bayram dedi. Kardeşliğe bayram dedi. Savaşlar, kıyımlar ve ölümler bitince bayram etti. Açlık, kıtlık, yoksulluk ve hastalıklar yani toplumu kıran olaylar son bulduğunda bayram etti. Tanrılara insan kurban etme son bulduğunda bayrama durdu.
İnsanlık anlamını ve hakikatini yitirmedi henüz. Can pazarımızı bize bayram yeri, katledildiğimiz onlarca yılı ve on iki yılı bize bayram yılları olarak gösterenlere bayramın gerçek anlamını gösterebilecek kadar anlam ve hakikat gücüne sahiptir hala. Bunun için öncelikle zihinlerdeki çölleşmeyi, kısırlaşmayı ve dumura uğramayı durduracak ve zihinsel baharlaşmayı, çiçeklenmeyi ve estetize olmayı geliştirecek adımları büyütmemiz lazım. Aklımızla duygumuzu, duygumuzla hislerimizi ve yaşamımızı birleştirecek adımları geliştirmeliyiz. Bayram yaşamı katledeni durdurabilmenin gücüdür. Yaşam; anlam ve hakikat gücünden vuruluyorsa her gün, bu katliamları her sınırlandırışımız ve sonlandırışlarımız gerçek bayramlar olacaktır.
