Belediye bir tür hükümet


Kızıltepe Belediye Başkanı Ferhan Türk ve yeni adaylar Leyla Salman ile İsmail Asi ve onlarla birlikte İl Eşbaşkanı Kaymaz Yerel Yönetimi basit bir “belediyecilik” olarak anlamıyorlar. Onlar aynı zamanda Belediyeyi bir tür “hükümet” olarak görüyorlar. O nedenle önlerine politik hedefler koyuyorlar.
Bu hedeflerden birisi, “sınırları resmen değiştirmeden”, fiilen ortadan kaldırmak. “Sınırların anlamsızlığını“ en sonunda Hükümet bile kabul etmişti. Ortak projeleri 12 KM. güneylerindeki Dirbesiye Kantonal yönetiminin bir üyesini Kızıltepe Belediyesinin “onur üyesi” yapmayı, kendi belediyelerinin bir üyesini de “onur üyesi” olarak Dirbesiye’ye göndermeyi düşünüyorlar. Kızıltepe ile Dirbesiye’yi resmen “kardeş belediye” ilan edecekler, fiilen “birleştirecekler”...
Sivilleşmeye katkı…
Bir başka politik hedefleri de, Kürdistan’ın “askersizleştirilmesi” sürecine katkıda bulunmak. Kızıltepe’ye ismini veren “antik tepe”ye tıpkı Mardin kalesinde olduğu gibi asker yerleşmiş. Burada NATO’nun üç radarı da konuşlandırılmış. Bu üç radardan birinin gerilla tarafından imha edildiği söyleniyor. Eşbaşkanlar şimdi tepeyi “askersizleştirip”, onun tarihi zenginliğini ortaya çıkartmayı ve tepeyi halka açmayı planlıyorlar. “Sivilleşme sürecine” böylece katkı yapacaklar...
Zergan Deresi’ni kurtarmak...
Kızıltepe Mardin’den de büyük bir ilçe. BDP’nin oy oranı yüzde seksenden fazla. Dağ taş BDP. Belediye Başkanı Ferhan Türk. Onun Belediye’deki, yeni jargonla söylersek “performansını” sorgulamaya kalkıyoruz. Gülüyor.
“En iyisi diyor, benim cezaevindeki performansımı sorgulayın”... Seçildikten hemen sonra siyasi soykırım sürecinde o da tutuklanmış. 3 yıldan fazla hapis yatmış. Anlayacağınız ona Belediye Başkanlığı yaptırmamışlar. Hatip Dicle’nin hücre arkadaşı. Bu onun ilk hapisliği değil. On küsur yılı var. Her defasında hapishane hücresine “talip” oluyor, ama yeniden Belediye Başkanlığına talip olmuyor. Ağabeyi Beşir ve kızkardeşi Hevin şehit. Kürt Özgürlük Hareketinde “politik ahlak” işte böyle bedel ödenerek gelişiyor.
Kızıltepeliler gazeteci Mehmet Altan’ın Zergan Deresi ile ilgili yazısını unutmuyorlar. Bu derenin perişanlığından Başkanı, hemen hemen bütün Meclis üyeleri tutuklanmış olan Belediyeyi sorumlu tutmuştu Altan. Kızıltepe’ye büyük haksızlık yapmıştı.
Çünkü 16 km. uzunluğundaki bu nehir Kızıltepe Belediyesinin “kanalizasyon” kampanyası sonucunda temizlenmişti. Temizlenmişti ama, ardından, bir buçuk yıl sonra Belediye sınırları dışında bulunan Organize Sanayi’nin Kimyasal atıklarıyla yeniden kirlenmiş. Çevredeki çocukların ağızları yara içinde. Üstelik bir arıtma tesisi de var. Ama “masraf” olmasın diye çalıştırılmadığı söyleniyor.
Şimdi Ferhan Türk’le yeni İlçe Belediye Başkan adayları Leyla Salman ve İsmail Asi, kafa kafaya vermişler Zergan Deresi’ni kurtarma planlarını yapıyorlar. Her iki eşbaşkan genç, dinamik. Leyla Salman zaten şu anda Belediye Başkan yardımcısı. Deneyimli. İsmail Asi bilgili ve kararlı.
Kızıltepe’de, vaktiyle var olan “tarassut kulesini” yeniden kazandırmayı düşünüyorlar. Eyfel gibi diyorlar. Ama çelik yerine, bölgenin orijinal taşlarından bir kule yapacaklar. Kızıltepe-Mardin ovasını bu kuleden doya doya seyredeceğiz...
Ömerli’de halklar kazanacak
Ömerli’ye İlçe Eşbaşkanı İpek Güneş’le birlikte gidiyoruz. İpek Güneş ilkokulun üçüncü sınıfındayken Savur köyünden, korucu olmamak için ailesiyle birlikte göç etmiş. O nedenle okulunu bitirememiş. (Çok sonra diploma almış) Bize bu öyküyü anlatmadan önce, onun “hangi üniversitede” okuduğunu sormaya hazırlanıyorduk. Henüz 28 yaşında. Şu anda Mardin İl Genel Meclis üyesi. 30 Mart akşamından sonra Mardin’de Belediye’nin “yarısını” temsil edecek.
Kadınlar üzerinde “Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı İpek Güneş” yazan kapıdan rahatça girecek. Her türlü dertlerini anlatabilecek. Şiddete uğrayanlar, elleriyle ürettiklerini kooperatif kurarak satmak isteyenler, çalışmak için çocuklarına kreş talep edenler, kadın sağlık sorunları hakkında fikir almak isteyenler, herkes ona koşacak...
Biz “herkes ona koşacak” deyince İpek Güneş itiraz ediyor. “Belediyemizin kapıları elbette kadınlara ardına kadar açık kalacak. Ama ben onları beklemeyeceğim, onların ayaklarına, köylerine, mahallelerine, evlerine ben gideceğim. Soracağım, danışacağım. Sonunda onların tümünden her mahallede kadın meclisleri örgütlemeye çalışacağım... Belediye’de onlarla birlikte çalışacağım... “
İlçeye varıyoruz. Eşbaşkan Süleyman Tekin bizi karşılıyor. O emekli öğretmen. Töb-Der ve Eğitim Sen de çalışmış. Emekli olduktan sonra da Kürt Özgürlük Hareketinin saflarında legal siyasi hayata atılmış. Eşbaşkan Tekin iddialı. Seçimi alacağız diyor. İlçeyi bugüne kadar “Bekiro” ve “Şindi” aşiretlerinin fertleri yönetmiş. Eşbaşkan “bundan sonra Ömerli’yi Kürt, Arap, Ezidi, Süryani halkları yönetecek” diyor.
Rojava için fon...
Ayşe Gökkan başarılı bir Belediye Başkanı. Şimdi görevi Sara Kaya ve Cengiz Kök’e devredecek. Seçimlere kadar onlarla birlikte çalışıyor, deneyleri aktarıyor, eksikleri ve yapılması gerekenleri gösteriyor.
Onun dikkati Rojava’ya dönük. Devrimin ilk gününden beri bütün gücüyle Rojava’ya yardım işlerini örgütlemeye çalışıyor. Ondan acı bir gerçeği öğreniyoruz: Burada hala, örneğin yaralıların tedavisi için para gerektiğinde bunu karşılayacak bir fon yok. Nitekim biz Kızıltepe’ye geçtiğimizde, Rojavalı Selman Atax’la karşılaşıyoruz. 20 yaşında.
Serekaniyê’de evine giderken El Nusra çetelerinin açtığı ateşle gözlerinden yaralanmış. Onu Antep’e götürmüşler. Bir gözü ameliyatla alınmış. Diğerine “mercek” yerleştirilmiş. Biraz görebiliyor. Ama alınan gözün yerine bir protez göz takılmamış. Çünkü bu parayla ve ne yazık ki, buradaki dayanışma hareketi bunu sağlayamamış. Fon yok. Utanç verici bir durum bu. Şu anda dört tane protez göz bekleyen hasta var. Leyla Salman bu utanç verici duruma son vereceklerini söylüyor.
Yaralı Rojavalı’yı Antep’ten buraya getiren Urfa “Rojava Sağlık Komisyonundan” Avni Gökkan, şöyle diyor: “Sanki bu yaralılar ‘başka bir ülkeden’ buraya gelen ‘yabancılar’ ve biz onlarla bir yabancıyla dayanışma yapar gibi dayanışma yapıyoruz... Oysa onlar Kürdistan’ın çocukları... Lozan’ın çizdiği sınırı gerçek mi sanıyoruz yoksa?”
Evet... Seçim zaferi için harcanan paranın binde birini devrimin zaferi için bir fonda toplamanın zamanı gelmiştir...
Tam ayrılacağız, Ayşe Gökkan bize ilginç bir gerçeği hatırlatıyor: “Nusaybin-Qamişlo arasındaki sınır yalnızca suçlulara ve en çok da kadına karşı şiddet uygulayanlara yarıyor. Orada bu suçu işleyenler Nusaybin’e, burada bu suçu işleyenler Qamışlo’ya kaçıyor.” Bunlara karşı ne yaptıklarını soruyoruz, çaresiz ellerini açıyor ve “teşhir etmekle yetiniyoruz” diyor. Kürdistan’da herkesin ve bu arada kadının “güvenliğini savunma” sorunu yakıcı.
Kızıltepe’den ayrıldık. Yatmaya hazırlanıyorduk ki, bir telefon: “Küçük bir çocuk Nusaybin’de mayına bastı, ağır yaralı...” Telefondaki ses Ayşe Gökkan’a aitti. “Ayşe artık Rojavalı Ayşe” diye düşündük. O, sınıra çekilmek istenen duvara karşı ölüm orucunun eşiğinden dönmüştü... Halkın direnişi duvarın metrelerce yükselmesini önlemiş.
Sıfır noktada
Nazım Kök Mardin İlgenel Meclis Başkanı. Başkanlığa Cezaevindeyken ikinci defa seçilmiş. Üstelik, BDP’nin 22 üyesinin yanı sıra, AKP’nin 12 üyesi de Nazım Kök’e oy vermiş. Bu da, AKP’lilerin arasında bile artık siyasi soykırıma tepkinin büyüdüğünü göstermiş. İki kardeşi şehit, Casım 1993 katılımlı, onun 99’da şahadeti üzerine kardeşi İzzettin dağa çıkmış, 2003’te şehit olmuş, kızı Hülya ise hapiste... Nusaybin Belediye Eşbaşkan adayı Cengiz Kök de, Kök ailesinden… Biz Nusaybin’den Rojava’yı onun evinden seyrediyoruz. Sınıra sıfır noktadayız.
Sol Kürdistan’da tek çatı altında
Mardin Mitingi’nde alanda uzun sakallı adam yanımıza yaklaşıyor. Biz her sakallıyı Melle sanarak, melle misin diye soruyoruz. “Hayır. Ben Önder Apo’nun müridiyim. O özgür olunca benim de ruhumu alsınlar” diyor, başka da bir şey demiyor, Savur’lu Hasip Ayaz. Uzun yıllar kamyon şöforlüğü yapmış… Onunla konuşurken bizi görmeye Kızıltepe’li eski Kurtuluşçular geliyor. Cemil Candan, Tahsin İldoğan, Ramazan Özmen. Ortak tanıdıklarımızdan söz ediyoruz. Aynı siyasi doğrultuda olmanın sevincini paylaşıyoruz. Onlar 20 yıldır Kürt halk hareketiyle organik bir ilişki içinde. Kimisi BDP’nin Halklar ve İnançlar Komisyonu’nda kimisi Seçim Komisyonu’nunda çalışıyor. Sol burada tek bir çatı altında. Hep birlikte fotoğraf çektiriyoruz…
Rojavalı ‘göçmenler’
Korucu köyünden akşam saatlerinde Nusaybin’e gelebildik. Vakit dar…
Göçmenler sözcüğünü bilerek tırnak işaretinin içine aldık. Qamişlo’dan Nusaybin’e gelmek, “göçetmek” anlamına gelmiyor. Kürdistan’ın bir şehrinin, diyelim ki “güney mahallesinden” “kuzey mahallesine” “taşınmak” anlamına geliyor. Biz “taşınan” iki aile ile görüştük...Dendeh ailesi Qamişlo’nun Nahetiye köyünden savaş nedeniyle Nusaybin’e gelmişler. “Öncü” adlı köylüler tarafından sınırdan kaçak geçirilmişler. Beriwan genç bir kadın. Kucağında çocuğu var. “Neden kadın taburlarına katılmadın” diye soruyoruz. Çocuğunu” gösteriyor... Biraz utanıyor. Ama o bilinçli bir Kürt kadını. “Durum normalleşince evimize döneceğiz” diyor. Kocası inşaatlarda çalışıyor. Demir ustasıymış. Sonra ilk sorumuzun burukluğunu atlatmış, şöyle diyor: “Babam Şemsettin ve ağabeyim Rezgin YPG saflarında”. Gözlerinden gurur okunuyor.
İkinci uğradığımız ev Faruk ve Hatice Mahmut ailesinin evi. Faruk Mahmut Qamişlo’dan. Ama Halep’e gitmiş, orada evlenmiş. Halep’te yaşama şansları kalmamış. Her şeylerini bırakıp, buraya sığınmışlar. Onun Rojava’da olan bitenden haberi yok. Anlatıyoruz. Ve diyoruz ki, “Şimdi Rojavalı Kürtlere karşı El Kaideci Araplar savaşıyor; oysa Kürtle Arap neden birbirine düşman olsun?” Faruk Mahmut düşünüyor ve şunu söylüyor: “Doğrudur diyor, Ben Kürdüm ve eşim Hatice Araptır”...
HAZIRLAYAN: VEYSİ SARISÖZEN/OÐUZ ENDER BİRİNCİ
