‘Beni sen öldür’

Haberleri —

Maraş’ta yaşanan tarihin en kanlı katliamının üzerinden 40 yıl geçti. Kimi karnında bebeğiyle katledildi, kiminin çocuğu gözlerinin önünde katledildi, işkence gördü, kimi sürgün edildi, kimi mezarsız bırakıldı kanlı Maraş’ta. Ama acısı kadar direnişin öznesi olan, canını celladına teslim etmeyip en sevdiği insana “beni sen öldür” diyen Ümmühan’ın sözleri özetledi direnişi.

SAFİYE ALAĞAŞ / JINNEWS / İSTANBUL

13 Aralık 1978 tarihinde öğretmenler Mustafa Yüzbaşıoğlu ile Hacı Çolak’ın görev yaptığı Endüstri Meslek Lisesi’nin Türk ırkçıları tarafında basılmasıyla fitili ateşlenen Maraş Katliamı’nın üzerinden 40 yıl geçti. 19 Aralık günü ırkçı propaganda yapan ”Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin oynatıldığı Çiçek Sineması’nın bombalanması ardından şehir merkezi savaş alanına dönen Maraş’ta resmi rakamlara göre 111 kişi katledildi, yüzlerce kişi yaralandı. 210 ev, 70 işyeri yağmalandı, tahrip edildi.

Katliamda yaşamını yitirenlerin 17’si kadın. Ölenlerin isimlerine bile yer verilmedi dönemin gazetelerinde. İddianamenin sararmış sayfalarında yer aldılar sadece. 804 kişi hakkında dava açıldı, sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet ve 321’i 1 ila 24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı.

Katliamda yer alan birçok kişi ise küçük cezalarla aklandı. Katliamda yaşamını yitirenlerin hikayeleri acı olduğu kadar vahşete karşı verilen direnişin de birer öyküsü. Aziz Tunç’un “Beni Sen Öldür” kitabında katliamda onlarca kadının hikayesine yer verildi.

Mezarsız bırakılan kadınlar

Zeynep Aydoğdu, Güllü Ergönül, Hatice Yılmaz. 3 kadın katliamdan kurtulmak için komşularına sığınmaya çalışırken, sokak ortasında katledilir. Üçünün de mezarları kayıp. Belki de hiç mezarları olmadı. Mezarsız bırakılmak ise, bu ülkede tarihten ve toplumun belleğinden silmeyi amaçlayan bir yöntem ve politika haline getirildi.

Ümmühan Duman, katliam sırasında ırkçı grubun evlerine saldırması sırasında eşi Mahmuthan’a dönerek “Beni Sen Öldür” der. Kalabalık grup, kapıya öfke vurup içeriye girmeye çalışırken, Ümmühan, eşi ve çocuklarıyla birlikte içeride bekler ve neler olacağını tahmin eder. Silahla sopayla savaşmasını bilmeyen Ümmühan, ama direnmeyi, direnerek savaşmayı iyi bilir. Bir faşistin kurşunuyla, sopasıyla ölmemesi gerektiğini, ölecekse de kendi kararıyla iradesiyle ölmesi gerektiğini düşünen Ümmühan, eşine döner ve kendisini öldürmesini ister.

 

Beni sen öldür

Ümmühan, bitmeyen bekleyiş ve kargaşanın ortasında eşi Mahmuthan’a dönüp ”Bunlar bizi sağ koymayacaklar, bize ölümden beter kötülük yapacaklar. Çocuklarıma yapacakları kötülükleri görmeye dayanamam. Onlara bu fırsatı verme, beni sen öldür” diye tekrar eder. Ümmühan’ın kararı Mahmuthan’da şok etkisi yaratır. Ümmühan, ısrarla sözlerini tekrar eder: ”Mahmut bunlar bizi sağ koymazlar, bunların çocuklara yapacakları kötülükleri görmektense beni sen öldür yalvarırım.”

Bu sırada kapı açılır ve saldırganlar içeri dolar. İlk olarak Mahmuthan dışarıya çıkartılır. Ümmühan, giden eşinin ardından bakarken, masanın altında saklanan oğlunu gizlemeye çalışır. Sonra Ümmühan da saçlarından sürüklenerek dışarı çıkartılır. Arkasından ise oğlu Muhammet. Çocuklardan 6 yaşındaki Günay, o katliam esnasında, belki can havliyle, belki birilerinin telkiniyle, bir yaşındaki kardeşi Derya’yı sırtına alarak başka bir eve gider. Yaşar adlı Türk Sünni komşuları, çocukları evine alarak kurtulmalarını sağlar. Diğer çocuklar, evde değil, her birisi bir tarafta. Evlerinin önünde esir alınmış durumda olan Muhammet, Ümmühan ve Mahmuthan, vurularak katledilir.

 

 Sokak ortasında cenazeye işkence

Oğluna doğru yere düşen Ümmühan, ”Muhammet” diye sayıklar ve ona ulaşmaya çalışır. Mahmuthan kendine gelir gelmez yarasına bakar. Yarasının derin olmadığını fark eden Mahmuthan, zorla ayağa kalkar. Mahmuthan, sesi çıkmayan Muhammet’in öldüğünü anlayınca Ümmühan’a doğru gider. Ümmühan da yaralıdır. Az ötede inleyen Ümmühan, sürünerek oğlunun yanına gitmeye çalışır. Eşine doğru yürüyen Mahmuthan, yaralı ayağını çeker, sırtına almak için uğraşır bir süre. Mahmuthan, yaralı haliyle Ümmühan’ı sırtında taşıyarak hastaneye götürür. Sokakta kalan Muhammet’in cenazesine ise işkence yapılır.

Kendi mezarımı yaptıracağım

Hastanede tedavi edilmeyen ve üstün körü ilgilenen doktor, Mahmuthan ve Ümmühan’dan şehir dışına gitmelerini ister. Mahmuthan ve Ümmühan oradan ayrılırken, Muhammet’in cenazesini yakınları alıp defneder. Yakınları, Muhammet’i kaş ve gözünden tanıyabilmiştir. Şehir dışında tedavi edilen Ümmühan, iyileşmeden yatalak kalır. Doktorlar, bu durumun değişemeyeceğini söyler. Yaralarıyla yatalak bir şekilde yaşamaya alışamayan Ümmühan, oğlunun yokluğuna ise alışamaz. Muhammet için ”Yiğidimin yanına kimsenin mezarını koymam, kendi mezarımı yaptıracağım” diyen Ümmühan da, yüreği yaşadığı acıyı daha fazla kaldıramaz ve bir süre sonra yaşamını yitirir.

 

Karnındaki bebeğiyle katledildi

23 Aralık Cumartesi sabahı saat 09.00 sıralarında bine yakın saldırgan, Yusuflar mahallesini çembere alır. Saldırıyı planlayanlar aynı anda birkaç noktada başlatmışlardı katliam saldırılarını. Saldırganlar, önceden belirledikleri Alevi evlerini otomatik silahlarla taramaya başlar. Bu sırada 7 aylık hamile olan Döndü Ünver, eşi ve çocuklarıyla birlikte komşuları Osman’ın evine sığınır. Döndü ve ailesinin sığındığı evi tespit eden saldırganlar, tehdit ve İslami yeminler ve yalan vaatlerle dışarı çıkmaya zorlar. Çaresiz kalan aile, saldırganlara biraz inanarak biraz da kurtulabilme umuduyla kapıyı açar. İçeri giren saldırganlar, ilk olarak Döndü’ün eşi Mehmet’i yaralar.

Döndü kucağında kızı Olcay, elinde oğlu Tuncay, karnında bebeği ve yaralı eşi Mehmet’le birlikte, sığındıkları Osman’ın evinden çıkıp yine Türk-Sünni olan karşı komşunun evine sığınır. Bu eve girdiklerini gören saldırganlar bir kez daha saldırır ve Mehmet’i yaralı haliyle darp etmeye başlar. Mehmet’i öldüreceklerini anlayan Döndü, saldırganların üstüne yürümek ve yakalarına yapışmak için hamle yapar. Mehmet’e doğrultulan silahların önüne geçen Döndü, ”İkimizi bir öldürün” der. Döndü, ellerini geriye doğrultarak önünde durduğu Mehmet’i sarar. Yaptığından kararlı, net ve içten olan Döndü’nün bu tavrında, ne tereddüt ne hesap ne de merhamet dilenciliği vardır ve silahlar ikisine birden sıkılır. Döndü, eşi Mehmet ve karnındaki bebeği ile birlikte katledilir. Döndü’nün karnındaki bebeği ise kayıtlara hiç geçmedi. Döndü, birlikte ölmek istediği eşiyle birlikte aynı mezara konulur. “Failleri meçhul” kabul edilir.

2 yaşındaki Olcay, bir subaya verildi

Döndü’nün 2 yaşındaki kızı Olcay’ın amcaları, dedesi İbrahim de katledilir. Nenesi Leyla ise ağır yaralanır. Olcay, katliam esnasında bir an ağabeyiyle birlikte annesindeydi. Sonra ne olduğu bilinmez. Birileri tarafından alınır, oradan da bir subayın evine götürülür. Olcay’ı evine alanlar, onu büyüterek “devlete ve millete yararlı bir evlat” olarak yetiştirmek istediklerini belirtir.

Olcay’ın ağır yaralı olan nenesi, Adana’ya götürülür, aylarca kendisine gelemez. 6 ay sonra iyileşme belirtileri gösterir. Ailenin diğer kalanları Ankara’ya yakınlarının yanına gider. Leyla da bir süre sonra aile oraya göç ettiği için ve daha iyi bakılacağından Ankara’ya götürülür. Leyla, kendine geldiği andan itibaren her nefesinde “Olcay’ım” der, başka bir şey demez. Israrla Olcay’dan haber almaya çalışan

 

Subay geri adım atar 

Leyla, en sonunda bir subayın yanına aldığını öğrenir. İlk fırsatta torununu almak için Maraş’a giden Leyla, Olcay’ı söylenen evde bulur. Olcay, Leyla’yı görünce sevinmiştir. Subay Olcay’ı daha iyi imkanlarla büyüteceğini ve okutacağını söyleyerek vermek istemez. Hiç tereddüt etmeden subayın teklifini reddeden Leyla, ilk gidişinde Olcay’ı alamaz. Daha sonra defalarca Maraş’a giden Leyla, ”Torunumu vermezseniz, şikayetçi olurum. Bugüne kadar ilgilenmişsiniz, iyi yapmışsınız, isterseniz size masrafınızı veririm” der. Çok direnen subay, kimi zaman ikna etmeye çalışır kimi zaman ise tehditle Leyla’yı vazgeçirmeye çalışır. Ancak Leyla’nın mücadelesi karşısında subay geri adım atar ve Olcay’ı Leyla’ya vermek zorunda kalır.

Hatıra kalan kanlı gömlek

Seda Bilmez, aşağıya indirdiği annesi Fatma Bilmez ve kardeşleri katledilmişti. Selda, çığlıklarla annesi ve ağabeyi Hasan’ın üzerine kapaklanır. Üzerindeki gömlek annesi ve ağabeyinin kanına bulanır. Selda, yaşadığı bu anı yıllar sonra şöyle anlatır: “Annemin yaralı yattığını gördüm. Onun üstüne atıldım. Kucaklayarak kaldırmaya çalıştım. Olmadı, kaldıramadım. Anneme sarıldığım için üstüm başım kan içindeydi. O sırada Hasan ağabeyime sarıldım. Onun kanı da bulaştı gömleğime. Üstümdeki gömleğe bulaşan kan, çok etkileyici bir görüntü oluşturmuştu. Annemle ağabeyimin gömleğime bulaşan kanlarını, o gömlekle birlikte yıllarca sakladım. Yıkayamadım o kanları. Elim varmadı yıkamaya, içim elvermedi o kanı yok etmeye. O gömlek, herhangi bir gömlek değil, bana ağabeyim ve annemden kalan en değerli hediyeydi. Annemle ağabeyimi ve yaşadıklarımı her hatırladığımda o gömlek sığındığım bir liman oldu. O kanlı gömleğe anlattım derdimi, o gömlekten güç aldım.”

Xaney acılarla veda etti

Xaney Yüzüak’ın oğlu Hasan Yüzüak, eşini ve çocuklarını katliam alanından uzaklaştırmak amacıyla araba ayarlamak için çıkmıştı dışarı. Bu sırada uzun namlulu silahla vurularak katledilir. Hasan’ın eşi Besime Yüzüak, uzun bir yolculuk yaparak Pazarcık’ta bulunan köylerine gider ve hayatta kalabilmeyi başarır. Katliamdan sonra Hasan’ın çocukları, neneleri Xaney’in yanına gelir.

Aziz Tunç, yıllar sonra oğlu katledilen Xaney’in köyüne giderek onunla görüşür. Xaney’e katliamı, yaşadıklarını sorar. Xaney, yaşadıklarını anlatır. Görüşme boyunca hep ağlayan Xaney, Kürtçe ağıtlar yakar. Ağlamasını da ağıtlarını da kısık sesle yapar.  Xaney, verdiği röportajdan kısa bir süre sonra yaşamını yitirir. Uzun yıllarca yüreğinde biriktirdiği acıyla yaşayan Xaney, ölmek için belki de yıllarca onu dinleyecek birini bekledi. İçindeki acıyı anlattıktan hayata veda eder.

Maraş Katliamı’ndan geriye zamanı donduracak kadar büyük acılar kaldı. Kanlı Maraş’ta kimi komşusu tarafından katledilirken kimi yakınındakiler tarafından hedef gösterilerek katledilirken kimisi de komşusunun yanına sığınarak kurtulabildi. Çocukları için, anneleri, sevdikleri için kendisini kurşunların önüne atan kadınlar yazıldı tarihe.

 
 

Cesetlerini mezbahaneye attılar

 

SUAY ABAK / İSMET SEFER / PİRHA

   

Maraş Katliamı’nın yaşandığı yıl doğan ve ablasını kaybeden Zübeyde Kırık, ailesinin katliamda yaşadıklarını PİRHA’ya anlattı.

“Ablam suya gidiyor annem ise dışarıyı gözetliyor. O ara askerleri görüyor. Askeri görünce onlara güvenerek biraz rahatlıyor. Dışarıdaki askerlere süt ısıtıp götürüyor asker bunu geri çeviriyor. Sütü içmek istemiyorlar bu durum karşısında annem biraz tedirgin oluyor. Başörtüsünü Sünniler gibi kapatıp ablamı suya gönderiyor. Bu sırada çevrede bulunan adamlar ablamı kovalıyorlar. Ablamı vurmak istiyorlar. Bunu gören annem diyor ki ‘utanmıyor musunuz kocaman adamlarsınız küçücük kızı kovalıyorsunuz’ ablam da yedi yaşında o zaman. Sonra adamlar annemi görüyorlar başörtüsünü Sünniler gibi kapattığı için grubun içinden birisi diyor ki ‘bunu bırakın bu bizdendir karışmayın’ diyor. Ondan sonra babam geliyor. İçeri girin diyor ortalık baltalı, keserli, kürekli insanlarla dolu diyor. Annem de diyor ki ‘Nasıl içeri girelim gelip de bizi içeride mi katletsinler. Asker nereye gidiyorsa biz oraya. Asker o sırada mahalleden çekiliyor. Annem askerin çekildiğini görünce daha da tedirgin oluyor.

Ellerim kan doldu

Annem çocukları topluyor. O sırada silahlar sıkılıyor silahtan çıkan saçmalar ablamın ayağına geliyor, saçmalar halende ablamın ayağında duruyor. O anda buna çok aldırmıyorlar ve bir binanın arkasına saklanıyorlar. Binanın ön tarafı daha önce ateşe verilmiş o sırada da bir tank geçiyor mahalleden hızlıca uzaklaşıyor. Annemlerin bir komşusu varmış. Elinde eski ateş almayan bir silahla dışarı çıkıyor, saldıranları korkutmak amacıyla ve gelen saldırıyı da engellemiş. Babamda o dönem 45, annemde 35 yaşlarında. Silah sesleri geliyor, babama doğru ateş ediyorlar. Ablam babamın kucağında vuruluyor, babamın elinden düşüyor. Yedi yaşındaki Nurgül ablam bunu görünce onun düştüğünü düşünerek onu kaldırmaya çalışıyor. O daha çocuk ve ‘ellerim kan doldu’ diyor. Ablam ‘Babama sesleniyor: Baba Hatice vurulmuş diyor. Bana bırak gel diyor, kızım, yoksa hepimizi vuracaklar’ diyor. Herkesin sığındığı bir bina var oraya yerleşiyorlar. O sırada mahallede tanıdıkları bir adam binaya bomba yerleştirmeye çalışırken yakalıyorlar. İnsanların yanına getiriyorlar ablam diyor okula gidip gelirken her gün gördüğüm mahallenin bakkalı bu adam. Sonra asker gelip bunu alıp götürüyor.

Mezarının yeri bilinmiyor

Yörük Selim Mahallesi’nde oturuyorduk ben yeni doğmuştum iki ablam ve bir de en büyük abim vardı. Hepimiz çocuktuk. Evlerimizi hep yakıp yıkmışlar talan etmişlerdi. Olaydan sonra katledilenlerin cesetlerini mezbahaneye atıyorlar çoğu çırılçıplak. Babamın anlattığına göre,  cenazeleri teşhis etmek için gittiklerinde o kadar zormuş ki. Teşhis ettikten sonra hepsini toplu mezara defnediyorlar. Toplu mezar olduğu için yerini de tam olarak bilmiyoruz. Olaydan sonra askeri bir yer tahsis ediyor tam olarak bilmiyorum ama birkaç ay burada kalıyorlar. Ondan sonra Maraş’tan ayrılıp Gürün’e yerleşiyorlar. Karakuyu köyünde toprak alıyor babam orada yaşıyoruz. Maraş’tan bahsedildiğinde annem hep kanlı Maraş, diyordu.

Katledilen ablamın saçları vardı. Babam kesmişti ablamın saçlarını bir de vurulduğunda üzerindeki elbiseyi almıştı. Biz büyüdükten beli bir yaşa geldikten sonra onları bize gösterdi. Ben öldüğümde bunları göğsümün üstüne koyun benimle birlikte defin edin, dedi. Annem vefat ettiğinde ablamın saçını ve elbisesini onunla birlikte defin ettik.’’

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.