‘Berxê nêr…’

Kürtlerin, özgürlük mücadelesinin bedelini anlatan özlü bir sözü vardır:
“Berxê nêr ji boyê kêrê ye!" derler.
Türk ırkçılığına karşı, uzun sürmüş bir direnişi sembolize eden bu deyişin Türkçe anlamı, “erkek kuzu, bıçak altına yatmak içindir" demektir.
Günümüz, bir kere daha kuzu ile bıçak ilişkisinin iç içeliği günlerdir. Kürtler için sözün bittiği yerdir.
Irkçı rejimin başı, Kürt kini delirmiş, aklını, mantığını kaybetmiştir. Yakaladığını zindana tıkıyor, bina adına ne varsa yakıyor ve yıkıyor.
Evleri yıkılmış, enkazı da taşınmış, insanları aç ve açıkta bırakılmış Şırnaklıların, Cudi Dağı eteklerinde açtıkları bezden çadılar, panzerlerin hücumuyla yok edildiler.
Havada kar kokusu.
Açıkta kalan çocuklar ağlıyorlardı
Vahşi adam, yazı-yabanın ortasında kala kala insanlara sesleniyordu:
“Burası Türkiye, siz Irak’a gidin, Kerkük’e gidin!.."
IŞİD ruhu ile bütünleşmeydi, bu. Gezgin kiralık katiller, ganimet avcılarından oluşan IŞİD’liler de böyle sesleniyordu, yurtsuzlaştırdıkları insanlara…
Cinayetlerde de ruh ikizleriydi, onlar. IŞİD, erişkin insanları kesiyor, bunlarsa Cizre’de kaldırımda yürüyen beş yaşındaki Hakan’ı ezerek katlediyor, onun kanıyla vahşi kinlerini emziriyorlardı.
Türk basını, bir süre önce Halep’te yüzü toz içinde kalmış bir çocuğun fotoğrafını yayımlayarak, çocuk esirgeyiciliği yapıyordu. Cizreli Hakan’ın katli bile, Türk gazetelerinde haber değildi.
IŞİD doğrultusuna oturtulmuş, onunla bütünleştirilmiş yeni Türk rejiminden Tanrıdan çekinip korkmasını beklemiyoruz. İnsanın utanmasını da bilmediği için, zincirlerinden boşalmış vahşi bir yaratık gibi saldırıya geçmiş, Kürtleri yer yüzünden silmek, katleddemediklerini sindirip teslim almak histerisiyle, hücum tazeliyor.
Seçilmişi, sıradan bireyi ile her Kürt düşmandır. Düşmanın olması gereken yer mezarlık, diri diri yakılacak tenhadaki bodurum ya da zindandır.
Utanmazlığı görün ki, bu evrensel rezalete demokrasi diyorlar, onlar.
Demokrasilerini tahkim ve ona tapınma adına sabahtan geceye, geceden gün doğumuna kadar süren toplu nöbetleri düzenleniyor, Türk halkının önemli kalabalıkları, bu gösteride sokaklarda sabahlıyordu.
O sırada, arka sokaklarda seçilmişler avı düzenleniyor, enselerinden yakalanan Kürtler zindanlara kapatılıyorlardı.
Kürt milletvekillerinin de dokunulmazlığı vardı: Ama bir şartla, onlar polis dayağından muaf değildi.
Dün bu satırları yazarken, Kürt kadın milletvekillerinin Diyarbakır’da dayaktan geçtikleri haberini yayınlıyordu, ajanslar…
Diyarbakır’ın büyülü bir anlamı vardı, Kürtler için. Onun için, onların yüreğine hançer saplarcasına saldırıyılardı, bu şehir ve temsilcilerine…
Diyarbakır dün, işgal altındaki şehirdi. Gören Hitler ordularının saldırısına uğramış sanıyordu. Şehir sokak sokak işgal edilmişti. Havası boğucu kimyasal gaz kokuyordu. Sokaklar, adı Hitler’den kalma panzerlerle tutulmuştu. Üç kişi bir araya gelince polis gücü kırmızı görmüş boğa kesilip saldırıyordu.
Kürdün sözünü söylemesi suç, dileklerini sıralaması kabahat, politika ile hak aramak, terör devletinin defterinde yasaktı. Diyarbakır’ın seçilmiş Belediye Başkanları, bu nedenle savaş esiri muamelesiyle tutuklanmışlardı.
Oysa Belediye Eşbaşkanları Gültan Kışanak da, Fırat Anlı da, daha doğarken, her onurlu Kürt gibi “berxê ber kêrê" idi. Bedel ödemeye peşinen razı…
O nedenle, Kürtler açısından sözün bittiği andı. Ama umudun en diri olduğu zaman dilimi.
Ama, yasal yollar kapanıyordu, Kürtlere. Ancak, söz söyleyip halka gitme, ona ulaşmanının tek yolu, Türk rejiminin kuralları içinde, kürsü politikacılığı değildi. Yer yüzünde, sayısız kurtuluş hareketi, yıllar yılı yer altında faaliyet göstererek, başarıya ulaştı.
Ayrıca günümüz, iletişim ağı zamanı. İnternetin gücü, etkinliği sınır tanımıyor. Kürsüde söz söyleme imkanı yoksa, yeraltı kanalları, dünyada ise internetin bütün gücü emre amade...
Ayrıca çağın, Kürtlerin devridir. Ortadoğu devletsiz en büyük ve en etkin güç, Türk rejiminin saldırganlığıyla, bölgeye yük haline geldiği de ayrı gerçekti. Kürt düşmanlığını Suriye’ye, Irak’a taşımıştı. Kürtleri yok etme hastalığına tutulmuş çırpınıyor, çırpındıkça daha çok karıştırıcılık yapıyor, bölgede dayanılmaz boyutta belalar açıyordu.
Kürtler, özgürlük fedaileri olarak “berxê ber kêrê" olmaya devam ede dursun, dünya da, tahribatlarına daha fazla katlanamaz…
