Bilmiyorsan gel, sana dini anlatalım

Haberleri —

Almanya’dan seçim notları - 7 / BREMEN


Bremen’deki Müslüman Kürdistanlıların uğrak bir mekanı da, Saidî Kurdî Camisi. Camiye FEDA yöneticisi Dêrsimli bir arkadaşla birlikte gidiyoruz. Zira Kürdistanlıların camileri, “tekçiliğin” egemen olduğu, farklı inançlara karşı düşmanlığın körüklendiği merkezler değil. Aksine bu camilerde, İslam’ın bir barış dini olduğu öğretiliyor; insana yaklaşım da bu eksenli oluyor.

Saidî Kurdî Camisi’nin cemaatinin önemli kısmı Bingöllü. Hal böyle olunca Bingöl’deki son gelişmeler de sohbetimizin ilk konusu oluyor. Hepsi heyecanlı. “Bingöl, Kürdistan’ın en görkemli mitingini yaptı. Eskiden HDP 1 AKP 2 vekil çıkarır diye tahmin ediliyordu, şimdi tam tersine döndü” diyorlar, gururla. Bir Bingöllü, araya giriyor: “Bazıları diyor ki, ‘Bingöl’deki o kitle hep dışarıdan gelmiş.’ Söyleyin onlara, biz bu insanları Kobanê’den getirmişiz.”


‘Kullanacağı başka şey kalmadı’

Cemaat, AKP’nin HDP’ye saldırırken dine sarılmasına ise öfkeli. “Tayyip Erdoğan Kürdistan’a gelip bize dini anlatmasın; eğer bilmiyorsa biz ona anlatalım” diyorlar. Mele Eşref Budan ise, konuyu şöyle özetliyor: “Elinde kullanabileceği başka bir şey yok. Demokrasiyse, Kürtler demokrasiyi ilerletiyor. Kürdistan’da devletin Kürtlere verebileceği hiçbir şey yok. Elindeki bütün kozlar tükendi. Kürtlerin en hassas olduğu konu dinleridir; şimdi bunu kullanıyorlar. Ama bir şeyi unutuyorlar: Kürtler hiçbir zaman dini menfaatlerine alet etmediler. Onlar daha bu ülkeye gelmeden önce Kürtler dindardı. Kürt’ün Sünnisi de, Alevisi de, Êzîdîsi de dini menfaatleri için hiç kullanmamıştır.”


‘Artık politik bir halk var’

Mele Eşref, Erdoğan’ın dini değerleri siyasetine alet ettiğini, egemenliğini, iktidarını sürdürebilmek için kullandığını düşünüyor. “Ama bugün HDP’yle ortaya çıkan enerji, bütün oyunlarını ortaya çıkardı” diyen Mele, devam ediyor: “Bunu fark ettiler ki, ellerindeki son kozu, dini tekrar kullanmaya başladılar. ‘Ya tutarsa’ diyorlar ama tutmayacak. Ne Kürtler eski Kürt, ne dünya eski dünya. Son derece politik bir halk var karşılarında; siyasal iradesini bilince çıkarmış bir halk var.”


‘HDP parti değil davadır’

Mele Eşref Budan, aday adaylığı sürecinde HDP’nin milletvekili aday adayı olmuş; ancak seçilememişti. Budan seçilememesini demokratik bir sürecin ihtimal dahilindeki sonucu olarak algılamış ve hiçbir küskünlüğe kapılmamış. Bunu konuşurken, aklımıza AKP’nin seçilemeyince intihar eden Bingöl aday adayı geliyor. “Siz de intihar etmeyi düşündünüz mü hocam” diyoruz, gülüşmeler arasında anlatıyor: “Onlar aday adaylarından bir sürü para istiyor, demokratik bir süreç filan değil. Fakat biz daha baştan birbirimize söz verdik. Dedik ki, ‘Aday olalım, olmayalım, bütün arkadaşlarımız sonuna kadar çalışacak.’ Biz bir sistem partisi değiliz. HDP’yi de bir parti olarak görmüyoruz, bu bir davadır. Kişisel beklentisi olan bir insanın bu partide yeri olmaz.”


Demokratik bir yarış olsa...

Seçim çalışmalarını halen sürdüren ve partisini sahiplenmekten bir an bile geri durmayan Mele Eşref, sözlerini sürdürüyor: “Kürdistan’da bir tarafta HDP, diğer tarafta devlet var; iki anlayış yarışıyor. Aslında yarış demek de doğru değil, şartlar aynı değil çünkü. Demokratik bir yarış olsa, AKP Kürdistan’da var olamaz. Sadece Bingöl’de değil, mesela şimdiye kadar yeterince güç kazanamadığımız Malatya’da bile AKP, kimse kandıramayacak hale gelir.”


‘Önce insan diyoruz’

Camideki diğer bir dini önder, Mele Şahin. Mele Şahin, hiçbir şey söylemeden önce Selahattin Demirtaş‘a hayranlığını ifade ediyor, “Müthiş bir siyaset yürütüyor” diyor. HDP’nin Müslümanlar için anlamını ise şu sözlerle anlatıyor: “Biz, ‘Önce insan’ diyoruz. Bu insanların içinde Alevisi, Sünnisi, Êzîdîsi, Zerdüşt’ü, Hristiyan’ı, Yahudisi olur. Bir arada yaşamamak için hiçbir neden yoktur.”


‘Babaların düşmanı...’

Erdoğan’ın Kur’an’la meydanlara çıkıp oy istemesine ilişkin ise Mele Şahin, Sıffin Savaşı’nı hatırlatıyor. Sıffin Savaşı’nda Muaviye ordusunun mızrak uçlarına Kur’an ayetlerini takarak savaşa gitmesini, Erdoğan’ın Kur’an göstererek oy istemesine benzetiyor. “Biz aynı yöntemleri Emevilerde, Abbasilerde, Selçuklularda, Fatimilerde, Osmanlılarda gördük. Saddam Hüseyin’de, Hafız Esad’da ve son olarak da Kobanê’de gördük. Kürt milletine saldıranlar hep Kur’an’ı alet ettiler. Hangi diktatör geldiyse, hep aynı yöntemi kullandı. Kürtlerde bir atasözü vardır, “Babaların düşmanı çocukların dostu olamaz” deriz. Babalarımıza yapanlar, şimdi bize aynısını yapıyor.”


Mezarlarımız birbirine karışmış neden düşman olalım?

“Müslüman Kürtler bu tür oyunlara artık gelmezler” diyen Mele Şahin, “Bizi bu noktaya mücadele getirdi. Tüm halklarla aynı partide mücadele ediyor olmak bize keyif veriyor. Peygamberimiz, Medine Vesikası’yla yönetti. Bugün bakıyorsunuz Kobanê’de, 80 ülkeden Müslümanlık için olduğunu zannedip bir hiç uğruna savaşan DAİŞ çeteleri var. Binlerce yıl beraber yaşayan, mezarları birbirine karışan, beraber yaşayan, kız alıp veren toplumlar neden birbirine düşman olsun? Karşılıklı saygıyla, güvenle birlikte yaşayabiliriz” diyor.

HDP’yle birlikte Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkin yaşandığını belirten Mele Şahin, devam ediyor: “Daha önce Ermenilerin, Êzîdîlerin, Alevilerin, Sünni Kürtlerin yaşadığı akıl almaz katliamları, zulümleri hatırlayın. Akıl almaz şeyler yapıldı, cumhuriyet tarafından. Bugünkü durum ise Türkiye’de yaşayan halklar açısından bir umuttur, müthiş bir projedir. Dileğim tutar ve Türkiye’de barışın sağlanmasına vesile olur.”


‘Mızrak uçlarına Kur’an sayfası’ nedir?


Mele Şahin’in atfının ardından Sıffin Savaşı’nı ve mızrakların ucuna Kur’an takıp savaşa gitme meselesini merak ettik, araştırdık. Şöyle bir bakınca, yüzlerce yıl önceki zalimin yöntemleriyle Erdoğan’ın yöntemlerinin gerçekten birbirine çok benzediğini gördük. Araştırıp öğrendiklerimizi paylaşalım:

Sıffin, bugün kendilerine “İslam Devleti” diyen DAİŞ çetelerinin merkez yaptığı Rakka’nın doğusunda bir yerleşim yeri. Sıffin Savaşı ise, Hazreti Ali ve destekçileri ile kendini “İslam Devleti” olarak adlandıranların Suriye Valisi Muaviye arasında, 657 yılında gerçekleşiyor. Üç ay süren savaşta iki taraf da sonuç alamıyor. Muaviye birlikleri bozguna uğramak üzereyken Muaviye’nin komutanlarından Amr Bin As, birliklerine mızrak uçlarına Kur’an yaprakları takmalarını emreder. Hazreti Ali yanında savaşan Müslümanların önemli bölümü, bu tablo karşısında savaştan çekileceklerini beyan eder. 


Kur’an’ın siyasallaşmasının ilk örneği

Bu olay, Kur’an’ın siyasette kullanılmasının ilk örneği olarak anılır. Zira “İslam Devleti” tanımı da bu savaşlar dizisi ardından Muaviye’nin bağlı olduğu Emeviler’in kesin zaferi kazanmasıyla insanlığın başına musallat olmuştur. Kürdistan İslam Toplumu Federasyonu (FCÎK) Başkanı Hafız Ahmet Turhallı’ya göre İslam’da, “İslam Devleti” diye tektipleştirici bir devlet yoktur. Hazreti Muhammed’in öncülük ettiği devletin adı, “Medine Devleti”dir ve Medine Sözleşmesi’nin eşitlikçi ilkelerine dayanır. Emevilerin İslam Devleti ve sonrasında şekillenen diğer şer’i devletler ise İslam’ı ayrıştırıcı bir ideolojik yönelim gibi yaşama ve yaşatma amacındadırlar.

Hâsılı, görünen o ki Muaviye’nin, Amr Bin As’ın, Emevilerin ilk defa hayata geçirdiği dini siyasal amaçlar için kullanma geleneği, bugün AKP ve Tayyip Erdoğan tarafından sürdürülüyor.


DİDF göçmenlerin sesini taşıyor

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF), HDP’nin Avrupa’daki çalışmalarını omuzlayan kurumlardan biri. Federasyonun HDP’ye neden destek verdiğini ve Bremen’deki çalışmalara nasıl dahil olduğunu, Bremen yöneticisi Sinan Balta’dan öğrendik.

Sinan Balta, önümüzdeki günlerde 35. yılını dolduracak federasyonlarının “buralı bir örgüt” olduğunu belirtiyor ve devam ediyor: “Türkiyeli bir yanımız var, oradan kopup geldik buraya. Oradaki sorunları kamuoyuyla buluşturmak gündemlerimizden biri. Ama bu ülkede politika yürüttüğümüz için özellikle göçmenlerin göçmenlikten kaynaklanan sorunlarını sorunlarımız addeden bir yapımız var. HDP birlikteliğinin içinde de böyle, bu sorunlardan doğru yer alıyoruz. Sadece Türkiye ve Kürdistan eksenli bir politikayla birleşmiyoruz; göçmenlerin sorunlarını da bu birliğe taşımak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu anlamıyla HDP’nin seçim bildirgesindeki göçmenlere yönelik talepler, bizim de taleplerimiz. Pasaport harçlarının kaldırılmasından tutun bedelli askerliğe kadar... Farklı inançlardan göçmenlere yeşil sermayenin çevirdiği dolaplara karşı gelmeye kadar... Bunlar dışında Avrupa’daki antifaşist, antikapitalist mücadeleyi desteklemek de gündemimiz. HDP’yi bu temellerde destekliyoruz.”


Hakkari’den Konya’ya İzmir’den Diyarbakır’a

Balta, “bir sosyalist olarak” HDP’ye destek vermenin önemini ise şu sözlerle anlatıyor: “Antifaşist bir cephenin yaratılması gerekiyor. Çok uzunca zamandır bunun emeğini veren yoldaşlarımız var. Bu cephenin bir bileşeni olmak, işçi sınıfının mücadelesini de buraya taşıyabilmek çok önemli. Hakkari’de bir katliam olduğunda Konya’dan, İzmir’de bir katliam olduğunda Diyarbakır’dan bir ses verebilmeliyiz. Halkların kardeşliğini gündeme getirmeliyiz. Bu kardeşliğin sadece sözde değil eylemde de harekete geçmesi gerekiyor. Sosyalistler olarak durduğumuz yer burası.”

Peki HDP’yle oluşan birlik, Bremen’deki çalışmalara ne kattı? Sinan Balta, “Yeni yüzlerle karşılaşıyoruz. HDP bileşenleri olarak bir dayanışma şenliği yaptık, Lazlar, Gürcüler geldi. Çok değişik kesimlerden insanlar geldi” diye özetliyor bunu da.


Göçmenlerin sorun ve talepleri

DİDF’in seçimlere göçmenlerin gündemiyle dahil oluyor olması, önemli. Halihazırda Avrupa’daki seçim çalışmalarının temel argümanları da Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki demokrasi mücadelesi. Ancak, pek konuşulmasa da, Avrupa’daki göçmenlerin göçmenliklerinden kaynaklanan sorunları ve talepleriyle ilgili en ileri program da HDP’ye ait. Bu talepler doğrultusunda HDP, bir “Yurtdışı Seçim Beyannamesi” de hazırlamıştı. DİDF’in “Taleplerimiz İçin Oylarımız HDP’ye” başlığıyla yayımladığı bildiride ise bu talepler şöyle sıralanıyor:

* Yaşam merkezi Türkiye dışında olan bütün vatandaşlar zorunlu askerlik hizmetinden muat tutulmalı, dövizle askerlik kaldırılmalı.

* Yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına girmek isteyenlere her türlü kolaylık sağlanmalı; Türk vatandaşlığından çıkış, boşanma gibi işlemler, en kısa sürede yapılmalı ve bürokratik eziyet olmaktan çıkarılmalı.

* Yüksek pasaport harç uygulamasına son verilmeli; işsizlere, çocuklara ve emeklilere özel indirimler uygulanmalı.

* Yurtdışında yaşayan ve borçlanmayla emekli olanların yürürlüğe yeni giren yasa ve yönetmelikler nedeniyle karşı karşıya kaldıkları maddi zararlar devlet tarafından karşılanmalı; dövizle emeklilik başvuruları esnasında vatandaşlar konsolosluklar tarafından bütün yönleriyle bilgilendirilmeli.

* “Kardan pay”, “kar ortaklığı”, “faiz ve düzenli gelir” gibi vaatlerle dolandırılan vatandaşların maddi zararlarının tazmini sağlanmalı.

* AKP’nin yurtdışında lobi örgütü olarak kullandığı Yurtdışı Türkleri ve Akraba Toplulukları Dairesi’nin faaliyetleri saydamlaştırılıp denetime açılmalı.

* Türkiye’deki siyasi baskılardan ötürü yurtdışına çıkmak zorunda kalanların ülkeye dönüşünü engelleyen bütün yasalar kaldırılmalı.



OSMAN OÐUZ/HABER MERKEZİ
paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.