Bir ajan öldürülmüş


Ahmet KAHRAMAN
Çocukluk yıllarımız. Şeyh Said’ın ayağa kalkmasının üstünden yıllar geçmişti. Yeni kuşakla, kayıpların yasını temsil eden “kara"lar çoktan çıkarılmış, yıkımlar onarılmış, yeniler, havadar odalar inşa edilmiş, yangınların kalıntıları silinmişti. Ama korku “baki" ve yerli yerinde duruyordu.
Ne zaman, bir çoban ateşinin dumanı gürleşse, uzaktan görenler ürpertici korkuyla “hewarın ahir zaman" sesi kesiliyor, olanca bağırıyorlardı:
“Uyanın ve kalkın, Roma Reş, dağları ateşleyip yaka yaka üstümüze geliyor!.."
“Teharet bezi“ misali kullanılmış, işi, işlevi bitmiş AKP Kürtleri gibi fırlatılıp kenara atılmış, eski ajanlar, yaz otlarının yangını kadar ürpertici, korkuluktu, hala. Bunların çoğu, herhangi bir şekilde düşmüş, halkını arkadan hançerlemiş eski hizmet neferleriyle, kalıntılarıydı. İnsanlar, onlara gizlemeye çalıştıkları nefret ve tiksintiyle bakıyor, parmakla gösteriliyorlardı:
“Kendisi, hain bir haysiyetsizdir!.."
Onlardan biri göründüğünde, cemaat susuyor, tedbiren konuşulan konu değişiyordu.
Sonra devirler geçti. Devran değişti. Disiplin içinde örgütlü başkaldırı çağında, yeni tip “haysiyetsizler" zuhur etti. Terör devleti, “Hamidiye Alayları"nı örnek alarak, Kürt’ü Kürt’e kırdırmak üzere, Korucu adıyla düşmüş, vicdanı yerde çürümüşlerden oluşan birlikler kurdu. Halkının geleceğine açıktan açığa silahlanmak istemeyenler, işi, uğraşıyla meşgul görünüşlü “gizli ajan ağı"na yazıldılar. Bunlar, birileri yutsun diye “aşırı" şekilde Kürdistani’ydi. Dolayısıyla şehir ve kasabalardaki sivil örgütlenmede, en önde giden militandı.
“En fedakar" biri, Öcalan’ın avukatı (İrfan Dündar) idi. İstanbul’daki bir gösteride, bir genç bir kızın ölümüne neden olan otobüs yangını da, bunların imzasını taşıyordu.
Belediyeler ve yerel siyaset birimleri bunlarla doluydu. Bunları işaretiyle ardı arkası kesilmeyen tutuklamalar oluyordu.
Bu, devletin çürümüşlük hali, mafyalaşma manzarasıydı. İnsanın bu aşağılık hali, Recep Erdoğan tarafından, lağımdan çıkarılıp vatana hizmet adına erdemli ve tertemiz gösteriliyordu. Sarayda topladığı muhtarları, muhbirlik koşusuna çağırıyor, onları köyde, mahallede baş muhbir ilan ediyordu.
Öte yandan, rejimin din memurlarının ünü, dünyayı sarmıştı. İnsanlara ahireti, günah ile sevabı, cennet ile cehennemi anlatması gereken imamlar, insan insanlıktan da, dinden, imandan da çıkarıp cehennemlik günahlara batıran muhbirlik yapıyordu.
Adam camide imam, Kürt köyünde insan hayatını satan muhbirdi. Din çete hizmetinde ama, kim çete, kim devlet, o da belli değildi. Rejimin yan gücü Mafya Türk adaletinden imtiyazlıydı. Suruç’ta, Ceylanpınar, Harran’da çeteler, silahlı gösteri yapan devlettir. Çeteciliğin eski gizemi de kalmadı. Her şey artık gözler önündedir.
IŞİD soylu diktatörlükte cinayet, gasp (Belediyelere, Milletvekilliklerine el koyna) hırsızlık, ve talan gücü yeteninin başarısıydı. Kürdistan’da, ahlaki değerler çetecilerin ayakları altındaydı. Kim kimdir, belli değildir. Analar, babalar evlatlarına, Roma Reş’in hizmetinde muhbir gözüyle bakıyorlar. Kardeş, kardeşten şüpheleniyor. Amcalar, dayılar yeğenlerinden, kuzenler, kötülük bulaşmasın diye birbirinden uzak gidiyorlar.
Bu arada, Kürt hareketi de, kimsenin serçe parmağını kanatsın istemiyoruz. Biz böyle düşünüyor ve kansız bir dünya hayal ediyoruz, ama hayatın gerçekleri vardır, bir de. Etkiye tepki, bir gerçektir.
Bu nedenle, Kürdistan’ın havasında şimdi, kan kokusu.
En son, Doğubeyazıt’ta Mevlüt Bengi adında biri öldürüldü. Onun, AKP adına da çalışan bir halk düşmanı, yani ajan olduğu söyleniyor. Ancak ajan da olsa, öldürülmesi itici, intirici, iç sızlatıcıdır.
Lakin, Kürdistan’da ajanlık ağı da, bir gerçektir. Bu ağın unsurları, devlet terörünün tarım hayvanlılıktan alıkoyduğu ve diktatörlüğün avlayıp işe koştuğu aç insanlardır. İnsan avcısı, kiralık katil, iftira makinesi olarak kullandığı unsurlar…
Ancak, acı olan şudur: Recep Erdoğan’ın çağrısı ve devlet eliyle bu insanlar, avlanıp kötücül hale dönüştürülerek ölüm ağları örülürken, dilsiz duran, kör bakan vicdanlar, Bengi olayından sonra, birden bire “insan hayatı kurtaran aslan" kesildiler.
Oysa, ajanlık ağlarının ilmik ilmik örülerek, köylere, tek evli mezralara kadar yayılması gizli değildi. Erdoğan’ın çağrısı ile oldu her şey. Televizyonlarda yararları tartışıldı.
Sonrası mı? Sonrası belli: Failleri belli, ama katillerine soru bile sorulmayan cinayetler serisi, dolup taşan zindan manzaralı…
Sonunda, iz sürücülere, muhbir, yani gerçek kelle avcılarına, anladıkları dilden tepki verildi. Mevlüt Bengi’nin başına gelenler, tepkinin örneklerinden biridir.
Ama eğer, bir cinayetten söz ediliyorsa, Mevlüt Bengi’nin katili, devlet diye şekillenmiş çeteciliktir. Gerçek katil, fukara köylülere sığınıp onlardan muhafız devşirenlerdir. Hayatlarını hiçe sayarak, onlardan muhbir, yol gösterici ağları kuranlar…
