Bir cinayetin 'akli dengesi'

Kadınlar için 'kırk katır mı, kırk satır mı?' dönemi başladı adeta. Hangi ülkeye dönsek, hepsin de kadın katliamlarının, kadına yönelik şiddetin veya kadının üzerinde ki baskının arttığını görüyoruz. Günlük olarak şu veya bu sebepten dolayı öldürülen onlarca kadın var. Toplum, erkek ve devlet elbirliği ile öldürüyor kadınları.
Daha geçen gün Almanya’da iki kadın, iki gün içerisinde öldürüldü. Biri komşularının ve çocuklarının gözü önünde, diğeri de kendi evinde. Hem de hunharca, barbarca, vahşice katledildiler.
Nasıl olduğunu yazmaya elim, yüreğim varmıyor; ama benzer olaylar son dönemlerde çok arttı. Kafa kesmeler, parçalamalar, sokak ortasında bıçaklamalar gibi olaylar normalleşmeye başladı. Evet normalleşiyor bu tür katliamlar. Sebebi basit. 'Akli dengesini kaybetmiş' insanlar yapıyor bu cinayetleri. Semanur Subay’ın katili için en son çıkan haber böyledir. 6 çocuğunun annesini hunharca öldüren Orhan Subay, cinayetten önce, “Dünyayı kurtarmak için 24 Aralık’ta yeniden doğdum' demiş! Yine İsa peygamber olarak görüyormuş kendini! Yani akli dengesini kaybetmiş, ya da öyle inanılsın istiyor.
Katillerin 'akli dengesini kaybetti' teşhisi doktora gitmeden tespit ediliyor zaten. Bu konuda toplum olarak bir hayli ilerledik. Fena bir yöntem sayılmaz. Ne de olsa toplum olarak ki sadece Kürt toplumunu kastedmiyorum, söz konusu kadın olunca genelde durum her yerde aynı- delilere karşı duyarlıyızdır. Hatta hoş görüşlüyüz, çok yardım severiz. Şimdi bu katilin akli dengesinin bozuk olduğu ne zaman teşhis edildi? Eşini tekbir getirerek vahşice parçaladığı zaman. Ondan önce böyle bir durum var mıydı acaba? Yani eşine yıllardır şiddet uygularken, konu komşusu, akrabaları, arkadaşları bunu fark etmemişler miydi?
Çok 'duyarlıyız!' ya belki bir doktora gönderirlerdi. Yine yıllarca eşini aldatırken de mi fark edilmemişti? Ya da hem eşinden, hem de beraber yaşadığı kadından 8 çocuk yaptığında da bir yardımsever yok muydu? Uyarsaydı bari! Semanur'un eşi tüm bunları yaparken normal bir insandı. 'Akli dengesi' yerindeydi. Taa ki Semanur'un kafasını kesene kadar. Sonra herkes birden fark ediverdi ki bu adam 'deli'. Devletinde ilk işi akıl sağlığını kontrol ettirmek olmuş. Hani normal insanlar böyle şeyler yapmaz ya!
Oysa hergün bir yığın şiddet olayıyla karşılaşıyoruz. İşte basit gördüğümüz fiziki veya psikolojik şiddet, bu tür olaylarla sonuçlanıyor veya öldürmese bile daha derin ruhsal izler bırakıyor. Eğer Semanur'un katili akli dengesini kaybetmişse, yaşadığımız toplumdan çok bağımsız değildir bu durum. Görüp sessiz kalmak, duyup kulak tıkamakta akıl sağlığımızla bağlantılıdır. Kaldı ki genelde kişisel işlenen cinayetlerede akıl sağlığı gündeme geliyor. Hergün savaş görüntülerini, savaş çığırtkanlıklarını, parçalanmış cesetleri görüp 'ulusal güvenlik' olarak kabul ediyoruz. Cinayet akıl sağlıyla ilgili bir durumsa içinde yaşadığımız toplumun, devletlerin, yasaların durumu da bir hayli kritik. Çünkü Semanur'un katilinin akıl sağlığını bozan, cinsiyetçi toplumdur. Onun yaşam tarzı, zihniyeti, alışkanlıklarıdır. Buna güvenerek bu cinayeti işlemiştir. O halde toplumsal terapiye ihtiyacımız var demektir.
Kadınların 'kırk katır mı, kırk satır mı' tercihine zorlandığı bir dönemde, kendi akıl sağlıklarını koruma adına mücadelelerini yükseltmeleri, kendileriyle beraber toplumunda var olan eril, cinsiyetçi yasalarını değiştirmeleri çok çok önemli.Yoksa 'akli dengesini kaybetmiş'ler hergün biraz daha artıyor. Kendi yaşamımız, bedenimiz hakkında başkaları karar verdiği sürece bu tablo kolay kolay değişmeyecek. Akıl sağlığını bozan; cinsiyetçi, egemen toplum gerçekliği olduğuna göre demokratik, eşitlikçi toplum yaratma çabalarını güçlendirmek gerekiyor. Aksi halde akli dengesini kaybetmiş bir topluluğa doğru hızla ilerliyoruz. Ya da akıl sağlığının arkasına gizleniyoruz.
