Bir Kürdistan direnişi: Reşkotan 1925

Haberleri —

Kürdistan tarihi direniş tarihidir. Kürdistan’da gelişen direnişler sadece Kürdistan ile sınırlı kalmayıp birçok yeri etkilemiştir. Bu direnişleri hazmedemeyen devlet güçleri direnişleri bastırarak etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Bu direnişlerden bir tanesi de Reşkotan direnişidir.

Türk devleti, 1925’te Şeyh Said isyanını bastırdıktan sonra düzenini oturtmakta zorlanmıştı. Çünkü Kürtler her fırsatta ayaklanıyorlardı.  Kürtlerin ayaklanma gerekçesi ise TC’nin politikalarından rahatsızlık duymak, uyguladığı siyasi ve fiziki şiddete karşı direnmekti.

Devlet bu direnişi bastırmak için operasyonlar başlattı, fakat direnenler bu kez direnişlerini dağlarda sürdürdü. Reşkotan aşireti öncülüğünde başlayan ayaklanma daha sonrasında bastırıldı ve göç başladı.

Genelkurmay Belgelerinde, bu ayaklanma izah edilirken “Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılmasından sonra ayaklanma bölgesinde devam eden temizleme ve ıslahat harekâtının kesin sonucu henüz alınmamıştır” denilerek, söz konusu bastırıma harekâtının gerekçesi oluşturuluyor.

İçişleri Bakanlığı, 26 Mayıs 1925’te, Şark İstiklal Mahkemesi Savcılığı, 3. Ordu Müfettişliği, Erzurum, Mardin, Dersim, Ergani, Genç, Siverek, Van, Beyazıt, Malatya, Diyarbakır, Muş, Bitlis, Elazığ ve Siirt illerine yönelik olarak bir genelge yayınladı. Bu genelgede, yapılacak olan harekâtın hangi esaslarda yürütüleceği izah ediliyor, her kurum veya bölgenin nasıl bir harekât tarzı içinde olacağı belirtiliyor.

Alınan kararlara bakacak olursak; “Ayaklanma ile sözle ya da eylemli olarak ilgilenmiş fakat ilgisini ve izini gizlemiş ve yahut Kürtlük ve irtica ile öteden beri sanık olarak kişilerin ve zümrelerin ellerinde veya evlerindeki yasak her türlü silah ve yaralayıcı alet toplanacaktır” deniliyor.

Suç ve cinayetten sanık ve hükümlü olup, aşiret nüfusuna dayanarak kaçak halinde bulunanlar yakalanarak mahkemeye verilecek ve bunlardan muhitlerinde tutuklanması ve mahkemesi sakıncalı olanlar varsa diğer il mahkemelerine gönderilmeleri sebepleri düşünülecek ve sağlanacaktır.

Ayaklanma bölgeleri cezaevlerinden kaçan bütün tutuklu ve hükümlüler diri veya ölü tenkil edilerek yakalanacak ve diri tutulanlar durumlarına göre Şark İstiklal Mahkemesi’ne veyahut Bölge Divan-ı Harplerine gönderilecektir.

Silah ve cephanelerini her ne suretle olursa olsun saklayan ve teslim etmemekte inat edenler; sanık kimseleri saklayan ve yedirip içirenlerle bunlara yataklık yapanlar yargılanacaktır.

Silah toplamaya ve cezaevi kaçaklarının ve halen kaçak bulunan sanık ve hükümlülerin yakalanmasına memur edenlerden, görevlerinde savsaklık ve kayıtsızlığı veya yetkisini kötüye kullanma ve yahut taraf tutar hal ve hareketleri görülenler…

Ayaklanma bölgesinde yürürlükte olan devlet kanunlarına göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milletinin mutlak güvenlik ve refahını bozmak veya cumhuriyet ve devrimin ruhunu zaafa uğratmak ve bu türlü eylem ve hareketlere her ne suretle olursa olsun katılmak suçu ile Şark İstiklal Mahkemesi’ne gönderilecektir.

Erzurum ili Kiğı ve Hınıs ilçeleri de, bu hususun uygulanmasına tabidir.

Silah toplama işindeki tedbir ve tertipler sıkıyönetim kararnamesine göre Kazım Paşa tarafından yürütülecektir.

Kürtlük adına ortaya çıkan her gelişmeye karşı, oldukça ayrıntılı hazırlıkların yapıldığını gösteren bu belgede geçen “Ayaklanma ile sözle veya eylemli olarak ilgilenmiş” belirlenmesi hangi kesimlerin hedef alınacağını göstermektedir. Hedef, Kürdistan’da devletle işbirliği yapan aşiretler dışındaki bütün Kürtlerdir.

Türk ordusu, bu amaçla, Siirt’in batısındaki Sason, Silvan ve Dicle Nehri’nin kuzeyi arasında kalan bölgede yaşayan Reşkotan ve Raman aşiretlerine yönelik olarak operasyon başlattı. Daha önce söz vermelerine rağmen Şeyh Sait İsyanı’na destek vermeyerek Garzan bölgesindeki cephenin çökmesine neden olan bu aşiretlerin hedef olarak seçilmesinin nedeni, Kürtleri itaat etmeye zorlamaktı. Bu aşiretler, isyancıların kabul edebileceği bir tutum değildir.

20 Temmuz 1925’te, Genelkurmay Başkanlığı, 3. Ordu Müfettişliğine verdiği emirde “aşiretlerin yapmış oldukları propagandalara karşılık, halk için kurtuluş çaresinin ancak aşiret reislerinin nüfusundan kurtulup hükümetin atıfet ve adaletine dahil olmak ve hükümete kayıtsız şartsız itaat etmekti.’’

 

Direniş dağlarda

Askeri birlikler hazırlıklarını yaptılar, gerekli olan bölgelere konumlandılar. Bu arada, Raman ve Reşkotan aşiretleri ile eskiden beri süregelen düşmanlıları bulunan aşiretler belirlendi ve onların operasyona destek vermesi için gerekli girişimlerde bulunuldu. Mardin cezaevinde tutuklu olan ve Raman aşiretine olan düşmanlığıyla tanınan Kefercuslu İbrahim Ağa gibi işbirlikçiler cezaevinden çıkarıldı ve devletin yanında savaşması şartı ile affedildi.

7 Ağustos 1925’te 41. Tümen, operasyonu başlattı. İlk etapta 16 köyü kapsamına alan operasyon genişletildi ve Reşkotan, Raman, Alikan ve Receban aşiretlerinin yaşadığı tüm bölgelere yayıldı. Yer yer, küçük çaplı direnişler olsa da 12 Ağustos 1925’te operasyon sonuçlandı. Dayanamayacağını anlayan bazı Kürt savaşçılar dağa çekilirken, geriye kalanlar ise silahlarını teslim ederek hükümete itaat ettiler.

Bu aşiretlerin toplu bir karşı koyuş gerçekleştirmemesinin nedenlerinden biri de Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra yaşanan katliamlara benzer olayların yarattığı etkiydi.

Raman Aşiret reisi Emin Bey önderliğindeki Kürt savaşçılar, dağdaki direnişlerini sürdürdüler. Ancak Türk ordusunun onları rahat bırakma niyeti yoktu. Bu seferde çatışmalar Sason Deresi çerçevesine kaydı. Bölgede bulunan Bukran aşireti Emin Bey’e destek verince yoğun bir çatışma süreci başladı. Birkaç yüz savaşçı ile yürütülen bu çatışmaların Kürtler açısından olumlu sonuçlanması ihtimali yoktu. Nitekim, her çatışmadan sonra biraz daha gerilediler. Türk ordusu da eline geçenleri imha etti. Geriye kalanları ise bölgeden uzaklaşmak zorunda bıraktı.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.