BİR YOL DAHA VAR: Sosyal Bilimler Akademisi

Haberleri —

Akademi bünyesinde çalışma yürüten Emine Erciyes, “Yeniden bir örgütlülük ya da yeni paradigma, tarihi ve toplumu yeniden tanımlamak ve inşa etmek, insanlığın değerlerini özüyle buluştup insanlığa ulaştırmak damarlarımızdaki kan gibi yaşamsaldır” diyerek insanlığın ihtiyaç duyduğu yeni bir paradigmanın atılan temellerinden dolayı umutlu.

Onlarca akademisyenin görev yaptığı Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi’nin kuruluş amacı, hedefleri ve çalışmalarına ilişkin Emine Erciyes ile  konuştuk.

Basında takip ettiğimiz kadarıyla yaklaşık 9 yıldır Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi varlığını sürdürüyor. Okuyucularımıza yerinde bilgi sunmak için akademinin kuruluşu ihtiyacı nerede doğdu, akademiyle neyi amaçlıyorsunuz, neden sosyal bilimler akademisi, gibi sorularla başlamak istiyorum.
Emine ERCİYES: Elbette. Yeni Özgür Politika gazetesi için yapacağımız bu ilk söyleşide değerli okuyucularınıza akademimizi tanıtmak bizi onure edecektir. Öncelikle ‘Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi’nin kuruluş amaçlarına ilişkin bir kaç şey belirtmek istiyorum. Akademimizin hangi ihtiyaçlardan ortaya çıktığı aslında amaçlarımızında doğru tespitini beraberinde getirecektir.
Bilimsel teknik devrimle çağımız her alanda büyük bir değişimi yaşamaktadır. Sınırlar aşılıyor, değer yargıları farklılaşıyor. Sosyal ve kültürel yaşam her gün değişim geçiriyor. Ancak bilimsel teknik devrimin sonuçlarından halklar ve alt tabakalar değil, beş-on devlet ve üst tabakalar yararlanıyor. İnsanlığın özgürlük ve demokrasi mücadelesi, bu moral olguları yükselen değerler haline getirirken, uluslararası tekellerin küreselleşmeyi nalıncı keseri gibi kendine yontması insanlık için büyük bir çelişkiyi ifade eden tüketim kültürü kişiliği geliştirmektedir. İletişim bilişim tekniği bu amaca hizmet ettirilmektedir. Halbuki bilimsel teknik devrim tüm insanlığın ekonomik sosyal refahı ve kültürel gelişimi için çok elverişli hale gelmiştir. Sosyal bilimlerin akademik düzeyde geliştirilmesi insanlığın bu açmazlarına çözüm bulmanın en temel çalışmaları olarak önem kazanmaktadır. Tüm bu gerçekler, mevcut ideolojik kimlik ve zihniyetin insanlığın bugüne kadar ki birikiminin sonucu olan gelişmelerle uyumlu hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır. 


Çağın gerekleri mi akademiyi gerekli kıldı?
Çağımızın, özgürlük, eşitlik ve adaleti esas alan yeni bir ahlaka, bilimsel ve demokratik bir zihniyete ihtiyacı vardır. Kürt Halk Önderi İmralı’daki tek kişilik kapalı cezaevinde 21. yüzyılın uygarlık ilkelerini bütün yönleriyle ortaya koymuştur. Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi, İmralı’da olgunlaşan ve yükselen bu sesi ve çizilen resmi Kürt halkının, dünya ve evrenin duymasını ve bakmasını sağlamak için kurulmuştur. Ortadoğu, tarih boyunca düşünce devrimlerinin yükseldiği bir coğrafya olmuştur. Uygarlıktaki öncülüğünü de bu temelde kazanmıştır. Şimdi de demokratik uygarlığın ahlakını, zihniyet ve vicdan devrimini geliştiren Kürt Halk Önderi Öcalan bu tarihe yakışan yeni bir doğuş başlatmıştır. Bu görüşlerin sistemli bir biçimde insanlara ulaşması için kurumlaşmayı gerektiriyordu ve akademi olarak kurumlaştık.
Kürt Halk Önderi “Savunmalarım esas olarak Ortadoğu çözümlemeleri ve özgür insan savunmasıdır” demektedir. Kürt halk tarihini de bu eksende ele almaktadır. Dolayısıyla yalnız Kürt halkının değil, tüm Ortadoğu halklarının Önderi’dir. Sosyal Bilimler Akademisi bu gerçeğe bağlı kalarak milliyetçi eğilimlerin karşısında duracak, halkların kardeşliği ve özgür birliğini yaratmanın düşünce temellerini geliştirecektir.
Sosyal Bilimler Akademisi’nin en önemli amacı rönesans ve reformu geliştirerek, Ortadoğu’da aydınlanma çağını başlatmaktır. Bunu yaparken, Batı merkezli düşüncenin taklitçisi ve uzantısı olmayacak, kaynağını tarihi ve kültüründen alarak bunu gerçekleştirecektir. Batı’nın olumlu düşünce ve değer yargılarını da Ortadoğu aydınlanmasında değerlendirecek ve böylece yaratacağı sentezle uygarlık merkezi haline gelecektir. Bu aydınlanmanın hedefi, Batı’da gelişen demokratik uygarlığın antitezi olmaktır. Batı’daki gelişen demokratik uygarlık, çıkışındaki genleri, ekonomik ve sosyal yapısı nedeniyle insanlığa yeni bir uygarlık hamlesi yaptıracak durumda değildir. Mevcut haliyle demokratik uygarlığın sağ kanadını temsil etmektedir. Ortadoğu aydınlanması ise uygarlık yaratan coğrafya olarak tarih ve kültüründen aldığı güçle demokratik uygarlığın sol kanadı olarak bir sentez gücüne ulaşacaktır. Böylece hem Doğu’nun tarihte yarattığı büyük değerleri, hem de Batı’nın bugün ulaştığı olumlu insanlık değerlerini en iyi biçimde anlamlandırmış olacaktır.

Akademinin esas aldığı konular hangileridir?

Akademi, aydınlanmanın düşünsel temellerini oluştururken, tüm geriliklerin, gericiliklerin özünü oluşturan erkek egemenlikli zihniyeti aştırmayı tüm çalışmalarında esas alacaktır. Kadının özgürlüğünü hedefleyen cinsiyet devrimini düşünsel üretimin özü haline getirecektir. “Kadın, özgürlüğün şifresidir” ilkesinden hareket edecektir. İnsanlığın varolduğu mekan olan doğayla uyumlu yaşamasını ifade eden ekolojik toplum bilincinin gelişmesini sağlayarak, insanın moral ve ruhsal dünyasını özgürlük üreten düzeye kavuşmasına çalışacaktır. Demokratik toplumun gelişmesinde frenleyici, tıkayıcı rol oynayan, eninde sonunda parayı, bürokrasiyi, militer güçleri elinde bulunduran egemen güçleri etkin kılan hiyerarşik devlet, örgüt ve toplum düzenine alternatif olacak ve halkı güç yapacak demokratik kültürü, yaşamın her alanında hakim kılacak düşünce üretimine yönelecektir.
Tüm halkların ve kültürlerin özgürlüğünü, farklılıklarının bir arada yaşamasını insanlığın en büyük erdemi olmasını sağlamayı, insanlık tarihine saygının temeli görecektir. Tüm bu esaslarda dünyamızın her alanda demokratik ekolojik topluma kavuşmasının düşünsel öncülüğünü yapacaktır. Bu temel ilkelerden hareketle bilimi; sömürücünün ve egemenin hizmetine sokan, din softalarından daha tehlikeli rol oynayan bilim softalarının elinden kurtarmak ve bilim etiğini yerleştirmek de en temel mücadele konularından biri olacaktır.
Bugün insanlığın genel kurtuluşu her zamandan daha fazla imkan dahiline girmiştir. Bilimsel teknik devrim bunun koşullarını giderek daha fazla olgunlaştırmaktadır. Dünyayı bir bütün haline getiren bu gelişmeyi egemen sınıflar ve güçler, küresel emperyalizm için değerlendirmektedir. Buna karşın halkların bilimsel teknik devrimin yarattığı gelişmeyi, küresel emperyalizme karşı küresel demokrasi hareketi ile yanıtlamaları en temel güncel görev haline gelmiştir. Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi küresel demokrasi hareketinin gelişmesine düşünsel üretimiyle öncülük yapma rolünü de oynayacaktır. Küresel demokrasiyi gerçek özgürlük ve demokrasi içeriğine kavuşturacak en temel güçler doğal olarak sol ve sosyalist güçlerdir. Ancak sol ve sosyalist güçler hala 19. ve 20. yüzyılın paradigmasını aşamamışlardır. Sosyal Bilimler Akademisi çağımızın sosyalist düşünce insanı olan Abdullah Öcalan’ın çözümlemelerini açımlayıp, derinleştirip yaygınlaştırarak, insanlığın ideolojik ve kimlik sorunlarını çözmelerine katkı yapıp yeniden tarihsel rollerini oynamalarına güç verecektir.

Medya Savunma Alanları’nda daha öncede değişik akademik birimler vardı. Siz bunların toplamı konumunda mı oluyorsunuz?

Sosyal Bilimler Akademisi 2004 yılında Önderliğin önerisiyle kuruldu. Evet, daha önce benzer çalışmalar yürüten kurumlar vardı. Araştırma-inceleme veya edebiyat, sanat dallarına ilişkin çeşitli yapılanmalar örgütlenmeler vardı. Bunların toplamından ziyade Önderliğimizin önerisiyle kurumsal bir çalışmayı esas aldık ve Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademi olarak kurumsallaştık.

Neden sosyal bilimler? Kavramsal olarak neyi kast ediyorsunuz?

Önderliğimizin son savunmalarında şöyle bir belirleme var: “Demokratik modernite akademisiz olmaz.” Önderliğimiz var olan uygarlığı aşarak yeni bir sistem, yeni bir toplum modeli ortaya çıkardı. Ahlaki politik toplum, uygarlık olarak demokratik modernite. Şimdi bunun için başta zihniyette başlamak gerekiyor. Yeni bir toplumun, yeni bir sistemin zihniyetini oluşturmadan kurumlarını oluşturamazsın. Birçok kavrama baktığımızda ki Önderliğimizin son beşinci kitabının giriş bölümünde kavramlar ve kuramlar üzerinde oldukça açıklayıcı bilgiler var. Aslında aynı kelimeleri kullanıyoruz:
Demokrasi, özgürlük, politik, sanat, edebiyat, sosyoloji gibi bir çok kavram Önderliğimiz tarafında yeniden tanımlanıyor. Bu kavramlara yönelik mevcut tanımlamaları ve algılayışları aşarak özüyle buluşturup tabiri yerindeyse yeniden gün yüzüne çıkarmaktır.
Sosyal bilimler ise yine tüm bilimlerin anası, temeli olarak tanımlıyoruz. Bütün bilimlerin birazda sosyal bilimlerde süzülmesi gerekiyor. Günümüz pozitifist yaklaşımlar zaten bilimleri tamamen parçalamış. Felsefe ile bilim birbirinde koparılmış, bilim kendi içinde işte fiziki ve sosyal bilimlerdir vs parçalanmış, sosyal bilimlerin mevcut dalları da tamamen ayrıştırılmış ve var olduğu söylenen, adı sosyal bilimler olarak tabir edilen sosyal bilimlerde toplumu tanımlamak yerine toplumu tanımsızlaştırmıştır. Toplumu örgütleme değil de parçalama vardır.
Sonuçta liberalizm günümüz toplum bilimin aynası durumuna getirmiş. Bırakın bireyselliği, bireyselliği bile parçalamış. Toplumun tarihsel gerçekleri tamamen unuturulmuş veya manipüle edilmiş. Aslında günümüz sosyal bilimleri yani bilimlerin anası ve kraliçesi olan sosyal bilimler insanı ve toplumu sistemin yedeği veya hizmetkarı pozisyonuna getirmiş. Oysa bilimin ahlaktan başlaması, insanlığa hizmet etmesi, toplumun ihtiyaçlarına göre biçimlenmesi politikanın ve siyasetin sistemlere değil toplumların yararına göre yapılması gerekiyordu. Yeniden bir örgütlülük ya da yeni paragdima, yeniden tanımlamak ve inşa etmek, insanlığın değerlerini özüyle buluştup insanlığa ulaştırmak ihtiyacı ve zarurriyeti Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi altında kurumlaşmamızı sağladı. Akademimizin misyonu biraz da bunun üzerinde şekillendi. Sosyal bilimleri yeniden tanımlamak ve sosyal bilimler içinde yer alan tüm bilimleri yeniden örgütleyerek toplumun yararına ve çıkarına sunmaktır.

Şu anda yürüttüğünüz çalışma tam olarak nedir?

Daha çok Önderliğimizin İmralı sürecinde geliştirdiği savunmalar var. Önderlik burada yeni bir paragdima yani demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigmayı ön görüyor. Bunun her üç ayağının ciddi bir şekilde tanımlanması, açımlanması gerekiyordu. Zaten Önderliğimiz bunun tanımlanmasını ortaya koyuyor. Bizler de, yani Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi olarak bunu besleyecek, açımlayacak belgelerden yararlanmak olabildiğince kaynaklar yaratarak gerillaya ve halka ulaşmasını sağlamak, örgütlenmek, örgütlemekle kendimizi görevli hissediyoruz. Savunmalar dışında dergiler çıkarmak, kitaplar yazmak. Yani mevcut çalışmalarımız Önderliğimizin savunları üzerinde gerçekleşiyor.

Akademi tüm gerillaya açık mı? Bunun için bir ölçünüz var mı?

Akademide yer alacak bir arkadaşımızın öncelikle savunmaları okuması, anlaması ve en önemlisi de zihniyet dönüşümünü sağlaması gerekiyor. Pratik yaşamda, düşünsel dünyada, sosyal, kültürel siyasal ilişkilerinde, kişilik duruşunda tamamen bir devrim yaşaması ve çevresinde bunu yaşatması gerekiyor. Önderliği ve kişilik çözümlemeleri başta olmak üzere savunmaları kavraması gerekiyor. Yani önce kendimizde, kendi zihniyetimizde başlıyoruz.

Hakikat, ekoloji...


Akademinin bünyesinde hangi birimler var?

Biz şu anda araştırma inceleme birimleri olarak dört birim örgütledik. Tarihsel toplum, demokratik siyaset, hakikat ve ekonomi-ekoloji birimlerini oluşturduk.

Birimleri neden böyle adlandırdınız?

Tarihsel toplum; hem tarih hem de sosyolojiyi yeniden tanımlamak gerekiyordu. Her ikisi de insanlık tarihiyle başlıyordu. Toplumu tek başına tarihinden ayrı değerlendiremezsiniz. Önderliğimiz de savunmalarında tarihsel toplumu irdelerken insanlık tarihini irdeler. Bir nevi tarihle toplum arasında yaratılan parçalanmışlığı bütünleştirmek ve her ikisinin de sosyolojik yapısını ortaya çıkarmak için yeni değerlendirmelerde bulunur. Çünkü, toplum tarihin özetidir, birey toplumun ve tarihin özetidir. İnsanlık, insanlık tarihi ve her ikisinin sosyolojik gerçeğini böyle tanımladık.
Hakikat; yukarıda bahsettiğimiz ve üzerinde derinlikli olarak çalıştığımız tarihsel toplum biliminin hakikatler üzerinde ele alınması gerekiyordu. Mevcut parçalanmış ve manipüle edilmiş bir tarihsel toplum bilimini yine mevcut düzeyde değerlendiremezdik. Bunu aşmamız için toplumun ve tarihin hakikatlerine inmek zorundaydık. Zihinsel gelişim, insanlığın arayışı, toplumun kendisini bulması gbi birçok ara başlık hakikatler üzerinde kendisini aramalıydı. Eskinin mevcut parçalanmışlığı ancak hakikat arayışıyla aşılabilinir. Bu nedenle hakikat arayışı mutlaka gelişmeliydi. İnsanın, toplumun ve tarihin doğru tanımı ancak hakikatlerin arayışıyla sağlanabilinirdi. Düşünebiliyor musunuz evren adeta insanlıkta kendi hakikatini arıyor, anlaşılmayı bekliyor. Eğer bunu doğru ve halkların çıkarına göre hakikatli bir biçimde çözümleyemezseniz, tarihin ve insanlığın köşe taşlarını doğru yerleştiremezsiniz. Düşüncenin gelişimi ve kurumsallaşması için bunu önemsiyoruz.
Demokratik siyaset olarak bir halkın -halkı da aşan- tüm insanlığın özgürlük temelinde mücadelesini vermesidir. Ya da örgütlenmesini sağlamasıdır. Önderliğimiz yanlız bir halkın değil bize verdiği perspektifler doğrultusunda tüm insanlığa çıkış yolları gösteriyor. Siyaset deyince mevcut haliyle bir hükümet, hükümetin başındaki ve ona bağlı organların işleyişi olarak algılanıyor. Fakat Önderliğimizin tanımına göre politika insanlığın kendi ihtiyaçlarına göre kararlar vermesi, kendi kendisini yürütmesi yani toplumun özgür iradesi ortaya çıkarması ve buna göre yaşamasını ortaya çıkarmak. Toplum siyasi iradesini tekrar eline almalıdır. Kurumlarını, mekanızmalarını özgür ve demokratik iradesiyle yeniden düzenlemesi ve yaşamasının ancak demokratik siyasetle ortaya çıkacağına inanıyoruz. Siyaseti mutlak anlamda kendi özü ile buluşturup mevcut iticiliğinde koparıp almalıyız. Siyaset elit yapı ve organların hapishanesinde sökülüp tekrar topluma devredilmeli.
Ekonomi-ekoloji ise toplumun en temel yaşam koşullarını belirliyor. Doğal çevre olmadan insanlığın yaşam alanları birer zindana dönüşüyor. Modern kapitalist sistem kentleşmelerle birlikte, endüstirel yıkım, insanlığa yarardan çok zarar getirildiğine inanılan ve tespit edilen teknik-teknoloji çılğınlığı, kapitalist sistemin kar amacıyla doğal yaşam alanlarını yok ettiği ve küresel facialara zemin hazırladığı bir gezegende yaşıyoruz. Doğayla insanın felsefik ilişkisi, doğa-insan ilişkisindeki doğallığın yeniden düzenlenmesi ve mevcut döngüye dur demekle mümkün olduğuna inanıyoruz. İnsan ve doğa ilişkisinini insanlığın insan gibi yaşaması olarak ele alıyoruz. Bu iki bütünlüğün kapitalist sistem tarafında ayrıştırıldığı gerçeğini görmemiz ve gerekiyor. Karşı duruşların yetmeyeceği gibi bunu kendimizde başlatarak örnek yaşam alanları modellerini yaratmalayız.
Ekonomi, insanlığın kendisine gerektiği kadar üretmesi ve tüketmesinin en doğal toplumsal örgütlenme olarak görüyoruz. Finans kapitalizmi her şeyin para ile alınıp-satıldığı bir düzenek insanlığa sunmuşki artık bu zenginin daha çok zengin fakirin de daha fazla fakir olduğu uçurumlar yaratmış. Toplumun kendi ekonomik örgütlülüğü ve kendisini örgütlemesini örgütlemeliyiz. Eğer ekoloji ve ekonomiyi bütünlüklü olarak -ki bunu bu bizim için bilinçli bir tercihtir- insanlığın doğa ile ilişkisini ve ekonomik yeterlilikler üzerinde örgütleyebiliriz.
YARIN: Zerdeş Tolhildan ve Emine Erciyes, Sosyal Bilimler Akademisi’nin çalışma alanlarını ve yeni ihtiyaçları anlatıyor.


ALİ ONGAN


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.