Bitmeyen yürüyüşler - Veysel IŞIK

İlk itiraz başladı. Ben ışıktan yaratılmışım dedi. Topraktan yaratılana secde etmem. Buyruklara karşı bir ilk direnişti belkide. Etraftaki herkes şoktaydı. Tezgahların kurulu düzenine aykırı bir başkaldırı. Serüven ogün bugündür devam ediyor. Paha biçilmez bedenler ve yürekler doğrunun ve güzelin peşine düştü.
Durmak yok, yola devam dedi. Herkes nefesini tuttu. Sonrası sonraya kalsın dedi kendi kendine. Yaşananlara yabancı değildi. Sayıklamaya başladı. Nerden başlasam diye düşündü bir ara, oysaki başlamıştı. Daha öncesi de vardı ya da daha önceleri. Daha sonrasıda olacak. Genede bildiğim yerden devam edecem. Sonra bir ses duydu kendi kendine. Bugün sıra senin değil. Bu işin sırası yok diye bağırdı ama sanki kimse duymamıştı. Etrafına bakındı, hafif gülümsedi. Oysaki patika aşağı inerken onu kaymaya çağıran ayaklarını ve yüzüne vuran ülke kokusunu taşıyan uçma azmini düşündü. Çok mu hızlı yürüyorum diye ürktü. Ben hızlansamda rüzgarın seyrine yetişemiyorum. Kimse yok nasıl olsa der gibi oldu fakat aklına rüzgar geldi. Birde hakikatçılar. Etrafını sözdü tüm hakikatçileri sözdü ve herkesin bir azim içinde olduğunu fark etti. Ben koşacam demek istedi diyemedi. Ağırdan alıp yürüsemde olur ve böylece hepimiz zaman kazanırız. Etrafını bir daha kolaçan etti ve toprağın yavaş yavaş filizlenmeye başladığını gördü. Her filizde bir rüzgar kokusu. Ben bu filizlerin içindeyim ve kendimi hissetmem gerek. Hangi çiçeğin kokusunda saklıyım acaba. En yakınındaki çiçeğe doğru yürürken arıyı gürdü. Yavaşça ona yanaştı. Uzun uzadıya arının yaptıklarını gözlemledi. Bu arı kim bilir kaç yokuş inip çıktı. Kaç kovana bal taşıdı. Kaç mevsim daha buralarda devri daim olur bilmem ama şimdi bir bahar gününde güneşe hevesli bir filiz gibiyim. Benim daha uzun zamanım var. Yavaş yavaş yol alırım güneşe doğru.
Bir ara irkildi ve etrafına bakındı. Kimseler yok sanki demek istedi, diyemedi. Nasıl kimseler yok diye kendi kendine söylendi. Ben nasıl bu kadar dar düşünürüm. Denizin ortasındayım su yok diyorum. İnsan nasıl bu kadar kendisini esas alabilir. Hem kimseler yoksada O var dedi. Kimse duymasın diye O dedi. Güneş varsa yeterlidir. Heryerde kendi ayak izleri var. Sesi var. İnandığını ve bildiğini söyler. Hep söyledi ve söylemeye devam edecektir. Onun duruşudur hepimize anlam yüklü bir yaşamı sunan. Yoksa şimdi kendi küçük dünyamızda yaşamış olacaktık. Bir serüvendir dedi. Bu serüven hiç bitmiyor. Hep bir yerlerden filizleniyor. Yaprakların kıpırdamadığı anda onlar sel olup geliyorlar. Bu güne kadar hiç bitmedi ki. Geriye dönüp baktı kimler yok ki. İlk aklına nedense Musa geldi. Oysa ki İbrahim daha yakınındaydı. Genede heryerden çıkıp geliyorlar. Mazlum, Rahşan ve ha en son Almanya’da ki Uğur Şakar’dı. Zincirin halkaları bitmiyor. Yokuş aşağı inerken demiştim kendi kendime benden önce gidenler var diye. Saymakla bitmez bu yolun yolcuları.
Sonra Uğur Şakar’ı düşündü. Avrupa’nın göbeğinde sistemin her türlü imkan sunduğu bir alanda hakikat yolculuğuna çıktı. Şakar mektubunda “Değerli yoldaşlar, Önder Apo üzerindeki tecridi protesto ediyorum. Yaşamı uğruna ölecek kadar seven açlık grevindeki yoldaşlarımı saygı ile selamlıyorum. PKK hareketi bize ‘direnmektir yaşamak’ felsefesini öğretti. Nerede olursak olalım, adaletsizliğe karşı direnmek bizim için boynumuzun borcudur. Uluslararası komplo ile Kürt halkını yok edebileceklerini sananlara Kürt halkı varlığını savunabilmek için en görkemlice direnişlerini ortaya koyacağıma hiç kuşkum yoktur” demişti.
Bu satırları okudu ve uzun uzadıya cezaevi hücresinde ki pencereden dışarıyı sözdü. Beklemek olmaz dedi. Durmak yok tam da Uğur arkadaşın dediği gibi “Kölece yaşamaktansa her bir Kürdü özgürce yaşamak uğruna kavga etmeye davet ediyorum” sözü aklına geldi. Acaba ben geç mi kaldım diye tekrar daldı rüyasına. Sonra beni bekle Uğur dedi birden tanıdık bir ses kalk sayım var diye bağırdı. Etrafına bakındı. Evet gerçekten sayım var ve bağıran gardiyandı. Oysaki rüyası çok güzel gidiyordu. Uğur Şakar’la tam konuşmak istiyordu ki nasıl karar verdin güneşe yürümeye diye gardiyan onu uyandırmıştı. Bildiğin Tekirdağ 2 No’lu F tipi kapalı cezaevi. Bunlar bizim rüyalarımıza bile tahammül etmiyorlar dedi. Gardiyan Sen Zülküf Gezen güneş dahi sana yasak diye bağırdı. Zülküf gülümsedi. Ben hep güneşi yaşıyorum. Sizin anlayamadığınız ve anlayamayacağınız güneş sadece ısıtmıyor. Aynı zamanda ilham kaynağıdır. Ve sizler ile faşist sisteminiz asla bizimle Rêberimiz arasına mesafe koyamayacaksınız. Birden “Akın var güneşe akın! Güneşi Zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın! Sözleri geldi aklına ve kimse beni asla rahatsız edemeyecek dedi ve rüyasına daldı.
