‘Bizi nahoş çakallarla başbaşa bıraktın’

Haberleri —

Santiago kentindeki Küba Yüksek Mahkemesi, 16 Ekim 1953. Duruşmada 16 yıla mahkûm olan Fidel Castro’nun sesi yankılanıyor: “Sayın yargıç! Siz beni mahkûm edin. Tarih beni haklı çıkaracaktır!”

Fidel ve 165 arkadaşı, Küba’ya çöken Batista diktatörlüğü karanlığını yarmak için 26 Temmuz 1953 günü ilk ciddi hamlelerini yapmıştı. Bu tarih, unutulmayacaktı; bir ilk adımdı bu; “korku duvarına” vurulmuş ilk ciddi darbeydi. Keza devrimi gerçekleştiren hareket de ismini oradan aldı: 26 Temmuz Hareketi.


Doğduğu kenti şirket yönetiyordu

Geçtiğimiz gün yaşamını yitiren Küba Devrimi’nin unutulmaz öncüsü Fidel Castro, 13 Ağustos 1926’da Mayari’de doğdu. Karmaşık bir aileydi onunki. Babası, İspanya göçmeni Angel Castro y Argiz’in, aşçısı Lina Ruz Gonzalez’den evlilik dışı doğan ikinci çocuğuydu. (Babası daha sonra eşinden ayrılarak Ruz Gonzalez ile evlendi.) Babası, fakir sayılmazdı; şeker kamışı işiyle uğraşıyordu.

Castro’nun yetiştiği Mayari kentiyse, tam bir sömürge kentiydi. Kenti bir şirket yönetiyordu: United Fruit Company. Eğitimine dini okullarda başladı. Santiago’daki Katolik okullarında ve Havana’daki Cizvit liesinde okuduktan sonra 1945 yılında Havana Üniversitesi’ne kaydoldu. 1950’de, hukuk doktoruydu.


İlk gençliğinde başladı

Fidel’in devrimci dinamizmi ise daha ilk gençliğinde başladı. Öğrenciliği sırasında 1947’de Dominik Cumhuriyeti’nde Rafael Trujillo’nun sağcı askeri cuntasına karşı girişilen bir devrimci kalkışmaya katıldı. Yenildiler. Durmadı ama. 1948’de Bogota’daki kent ayaklanmalarındaydı.

Bu sırada legal siyasetle de ilişkilenen Fidel, 1952’deki seçimlerde Küba Halk Partisi’nden Temsilciler Meclisi’ne aday oldu. Fakat 10 Mart 1952‘de General Fulgencio Batista, iktidara el koyarak seçimleri iptal etti. Küba için artık diktatörlük yılları başlamıştı.


Moncada Kışlası baskını

Castro, bir an bile beklemedi. 1953 yılının hemen başında cüretkar ve cesur bir grubun öncüsüydü. Bu grup, 165 kişiden oluşuyordu ve ellerinde hafif silahlar vardı. 26 Temmuz günü Santiago’daki Moncada Kışlası’na baskın düzenlediler. Yenildiler.

Küba Yüksek Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı Fidel. Mahkeme onu, 16 yıl hapse mahkum etti. Juventud Adası‘nda 21 aylık hapisliğin ardından ise “yüce gönüllü” diktatör Batista tarafından bir “iyi niyet gösterisiyle” affedildi.


Vazgeçmedi

Fidel Castro, vazgeçmiş değildi. 1955 yılında Küba’dan ayrıldı ve yeni bir örgütün kuruluşuna öncülük etti. O örgüt, 26 Temmuz 1953 günü yaşanan yenilgiyi zafere dönüştürmek niyetindeydi; bu yüzden önce o hatırayı çağırmalıydı. İsmini buradan aldı: 26 Temmuz Hareketi.

İspanya İç Savaşı’na katılmış bir Kübalı olan Alberto Bayo, militanlara gerilla savaşı eğitimi verdi. Cüret ve cesaret, yeniden birikiyordu. Artık hamle vaktiydi. 2 Aralık 1956’da militalar, Granma isimli yata binip Küba’ya döndüler. Karaya çıktıkları Oriente’de Batista kuvvetleriyle çatışmaya başladılar. Yenildiler. Castro burada, yol arkadaşlarının önemli bir bölümünü yitirmişti. Ernesto Che Guevara ve Raul Castro ile birlikte 13 kişiydiler. Maestra Dağları‘na çekildiler. Dönem, gerilla savaşı dönemiydi.

Bu dönemde Batista diktatörlüğü, siyasi desteğini yitirmeye ve kan kaybetmeye başladı. Askeri yenilgiler de peş peşe geliyordu. Batista, 31 Aralık 1958 günü Dominik Cumhuriyeti’ne kaçtı. Castro ve yoldaşları, 1959’un ilk günlerinde Havana’ya girdi. Artık Küba, devrimin ülkesiydi.


Devrim sonrası

Devrim ardından hukukçu Doktor Manuel Urrutia Leo devlet başkanlığına, Castro da başbakanlığa getirildi.

Castro hükümeti, ilk olarak fiyatları ve kiraları düşürdü. Ardından köklü bir toprak reformu başlattı. 40 hektarı geçen toprak, bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırıldı ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlandı.

ABD şirketlerinin baskısıyla ABD hükümeti, Küba’ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya başladı. ABD rafinerileri, şeker karşılığında SSCB’den alınan ham petrolü işlemeyi reddedince Castro, bu rafinerileri devletleştirdi.


Domuzlar Körfezi ve sosyalizmin ilanı

Devrimden sonra ABD’ye kaçan ve John F. Kennedy yönetiminden silah ve mali destek sağlayan Kübalıların Nisan 1961’de giriştiği Domuzlar Körfezi Çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı.

Castro, çıkarmanın ardından yayımladığı Havana Bildirisi ile ilk kez Küba’nın sosyalist politikalar izleyeceğini dünyaya duyurdu.

1962’de SSCB’nin Küba’ya balistik füzeler yerleştirmesi ve John F. Kennedy’nin Küba’yı deniz ablukasına almasıyla dünya bir nükleer savaşın eşiğine geldi. Gerilim, ABD’nin Küba’da hükümeti devirmek için artık girişimde bulunmayacağına söz vermesi ve SSCB’nin Türkiye’deki Amerikan füze rampalarının kaldırılması karşılığında nükleer silahlarını Küba’dan geri çekmeyi kabul etmesiyle atlatılabildi. Ancak ABD Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA), Castro’ya yönelik suikast planları hazırlamayı sürdürdü.

Castro, 1968’e değin bağımsız sosyalist bir politika izledi. Güney ve Orta Amerika ile Afrika’daki devrimleri destekledi. Aynı dönemde Bağlantısızlar Hareketi’nin önderlerinden oldu.


İşsizlik yok

1968’den sonra SSCB ile ilişkilerin düzelmesi doğrultusunda başlayan askeri ve ekonomik yakınlaşma süreci içinde SSCB’ye dönük bir dış politika izledi. 1975’te Angola’daki iç savaş sırasında Angola Halk Kurtuluş Cephesi’ni (MPLA) desteklemek amacıyla Kübalı askerler gönderdi. Bunu Etiyopya ve başka ülkelere gönderilen Kübalı askerler izledi. 1980’lerde Küba’nın yurtdışındaki asker sayısı 40 bine ulaştı.

1961’de Küba Sosyalist Halk Partisi ile birleşme sonucu ortaya çıkan Birleşmiş Sosyalist Devrim Partisi’nin (1965’ten sonra Küba Komünist Partisi) genel sekreterliğini üstlenen Castro, ülke içinde çok yönlü ve kapsamlı politikalar uygulamaya başladı.

Okuma yazma seferberliği sonunda okuryazarlık oranı yüzde 90’ın üzerine çıktı. Yeni okullar açılarak eğitim olanakları yaygınlaştırıldı. Zenginlik kaynaklarının, ulusal gelirin ve sağlık hizmetlerinin dağılımında köklü değişiklikler gerçekleştirildi. İşsizlik büyük ölçüde ortadan kaldırılırken herkese çalışma yükümlülüğü getirildi.

Küba’da 1959’dan sonra ilk kez yerel seçimlerin yapıldığı ve devlet yapısında yeni düzenlemelerin geliştirildiği 1976’da Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu başkanlığını üstlenen Castro, toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yönlendirici rolünü sürdürdü.

Devlet ve parti organlarında eski mücadele arkadaşlarına ağırlık verdi.


Görevi devretti

Fidel Castro, 31 Temmuz 2006’da sağlık problemleri nedeniyle yetkilerini geçici olarak başkan yardımcısı ve kardeşi, devrimin başından beri birlikte olduğu Raul Castro’ya devretti.

19 Şubat 2008’de de bir açıklama yaparak, 1976 yılından beri yürütmekte olduğu Küba’nın en yüksek yönetim organı olan Devlet Konseyi Başkanlığı görevini bıraktığını açıkladı. 


638 kez ÖLMEDİ

Küba, okyanus ortasında, 11 milyon nüfuslu küçücük bir adalar topluluğuydu belki; ama ABD emperyalizmi onu, her zaman olduğundan çok daha büyük ve korkutucu gördü. Miami şehri, Kübalı antikomünistlerle, karşı devrimcilerle dolduruldu. ABD, en büyüğü Domuzlar Körfezi Çıkarması olmak üzere, defalarca kez Küba’daki rejimi devirmek istedi. Fidel Castro ise özel olarak hedefti: Tam 638 kez suikast girişiminde bulundular fakat hepsi püskürtüldü.

Girişimler öyle “acıklıydı” ki... Mesela bir CIA ajanı, planlarından birini şöyle anlatıyordu: “Ona bir pudra vermeyi düşünüyorduk. Bunu sakalına sürer sürmez, sakalları dökülecek, bütün Küba halkı ona gülmekten kırılacak ve böylece halk önünde küçük düşecekti. Bu ne kadar umutsuz bir halde olduğumuzu gösteriyordu.”


Marquez’den Fidel’e...

En çok ne yapmak istiyorsun Fidel?

Bir sokağın köşesinde dikilmek...

Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez, dostu Fidel Castro için Ağustos ayında şunları yazmıştı:



Kelimelere düşkünlüğü… Baştan çıkarıcılığı… Nerede olursa olsun karşılaştığı her sorunun peşine düşer. İlham gücünün sürükleyiciliği tarzına yakışır. Beğenisinin vüsati, kitaplarına gayet iyi yansımıştır. Sigarayla savaşta moral üstünlük sağlayabilmek amacıyla puro içmeyi bırakmıştır. Bir tür bilimsel şevkle çözümler yaratmayı sever. Her gün birkaç saat egzersiz yapıp, sık sık yüzerek enfes formunu korur. Alt edilemeyecek denli sebatkârdır; katı disiplin sahibidir. Umulmayana, hayal gücü sayesinde ulaşmıştır. Çalışmayı öğrenmek, dinlenmeyi öğrenmek kadar önemlidir.

(...)

Herhangi bir meselede, en küçük çelişkiyi bile yakalayabildiğinden, ona verilecek her yanıt kusursuz olmalıdır. İhtiyaç duyduğu bilginin bir başka kaynağı da kitaplardır. Haris bir okuyucudur. Özel bir yöntem kullanmadığı konusunda ısrar etse de, kimse nasıl ve ne zaman bu kadar çok ve hızlı okuduğunu anlayamaz. Sık sık, günün erken saatlerinde yanına aldığı bir kitap hakkında, ertesi sabah yorumlar yaptığı bilinir. İngilizce okuyabilir ama konuşmaz. Daha çok İspanyolca okur ve eline üzerinde harfler olan herhangi bir parça kâğıdın geçtiği her an okumaya isteklidir. Ekonomi ve tarih başlıklarını düzenli olarak izler. İyi edebiyatın değerini de bilir ve yakından izler.

(...)

Genellikle saatler süren görüşmelerinde, en beklenmedik kıvrımlara varana kadar titizlikten taviz vermeden her konunun üzerinde ayrıca durur. Yanlış kullanılacak tek bir sözcüğün tamiri imkânsız hasarlar yaratabileceğini bilir. Sorulara yanıt vermekten asla kaçınmaz ve asla sabrı taşmaz. Fazla kaygılanmaması için bazı gerçekleri duymasını engellemeye çalışanlar vardır. Yine de [duyar ve] bilir. Kendisinden bir şeyler saklamaya çalışan bir görevliye şöyle demiştir: “Müsterih olmam için gerçekleri benden saklıyorsun ama sonunda tüm bana hiçbir zaman anlatılmamış gerçeklerin hepsiyle birden karşı karşıya kaldığımda şoke olup öleceğim”. Yine de en ciddisi, yetersizlikleri örtmek için ondan sakladıklarıdır. Çünkü -siyasi olsun, bilimsel, sportif ya da kültürel olsun- devrimi ayakta tutan başarılara paralel olarak, gündelik hayatı her düzeyde ama özellikle de yurttaşların mutluluğu düzeyinde etkileyen büyük bir bürokratik yetersizlik söz konusudur.

Sokaklarda insanlarla konuştuğunda, bu sohbet, yepyeni anlamlar ve gerçek bir muhabbetin açıklığını taşır. Ona “Fidel” derler. Çevresini güvenle sararlar. Hakikatlerin konuşulduğu canlı bir radyo yayınında, ilk ismiyle hitap ederek, muhalif görüşlerini onunla tartışır ya da ona taleplerini iletirler. Bunlar, kendi parlaklığıyla örtülü sıradışı bir insanın görebildiğimiz yanlarıdır. Tanıdığıma inandığım Fidel Castro budur: Davranışları yalın ama hayalleri iflah olmayan, modası geçmiş sakalları olan, sözcük seçimlerinde tedbirli, görgülü, düşünceleri harikulade olmaktan daha hafif bir deyimle nitelendirilemeyecek bir adam.

Uzmanlarının er geç, kansere çare bulacaklarının hayalini kurarken, en büyük düşmanından 84 kat daha küçük bir adada, dünyadaki güç dengelerine uygun bir dış politika geliştirmiştir. Bilincin doğru teşekkülünün, insanlığın en büyük başarısı olduğuna ve moral güdünün, dünyayı değiştirmek ve tarihi harekete geçirmekte maddi şeylere üstün geleceğine kanidir.

Daha uzun yaşamayı talep ettiği bazı anlarda, başka türlü yapabileceği bazı şeyler için hayattan biraz daha fazla süre istediğini gevelediğini duymuşluğum vardır. Bu kadar insanın kaderini taşımanın getirdiği yükle belinin büküldüğünü gördüğümde, en çok ne yapmak istediğini sordum. Bir kerede yanıtladı: “Bir sokağın köşesinde dikilmek.”


‘Fidel’ Kürdistan dağlarında


Dünyada zulme karşı elde silah dövüşenlerin hikayesi, mutlaka bir yerinden birbirine değiyor. Kürtler de Küba Devrimi’yle ilgili hep bu hissi yaşadı. Fidel Castro’nun, Che Guevara’nın, Camilo Cienfuegos’un ve diğerlerinin hikayesi, Kürt’ün Türk sömürgeciliğine karşı direnişine de ilham oldu. Onların gerilla savaşına dair anlatımları, taktikleri, Kürdistan dağlarında da uygulandı. Değil mi ki, 26 Temmuz tarihiyle 15 Ağustos tarihinin iki halk için çağrışımlarında bir sürü benzerlik bulmak da mümkündü.

“Fidel” ismi de, İspanyolca olmasına rağmen “çok bizden” görünür hepimize. Kürtler için bu, daha fazla böyle. Öyle ki, birçok Kürt çocuğuna bu ismi verdi. Birçok Kürt çocuğu ise, özgürlük dağlarıyla buluştuğunda “Fidel” ismini kod olarak aldı kendine.



İki örnek bulabildik hemen. Nihat Gümüş, Adana’da doğdu, 23 Temmuz 1997’de Çirav’da şehit düştü. Kod adı, Fidel’di. 1979’da Amed’in Silvan ilçesinde doğan ve 17 Nisan 2005’te Mardin’de şehit düşen “Delil”in ise ailesinden aldığı isim Fidel’di; isminin çağrıcısı olduğu özgürlüğün peşinden yürüdü, ülkesi için şehit düştü.


DİZİ-ARAŞTIRMA SERVİSİ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.