Bremen’de 4 meclis, 1 komün

Haberleri —

Özgürlük yürüyüşünde ALMANYA KULVARI


Bremen Demokratik Kürt Toplum Merkezi (DKTM), Almanya’nın en eski Kürt derneklerinden birinin mirasını devralarak çalışmalarını sürdürüyor. 1985 yılında kurulan derneğin bugün birçok alanda süren çalışmalarına, yüzlerce kişi emek veriyor. İki dernek emekçisiyle, DKTM Eşbaşkanı Sait Bilgin ve 1970’den bu yana Almanya’da siyasal çalışmalara katılan İsmet Mutlugüneş ile hem çalışmaların tarihi ve bugününü hem de kendi tanıklıklarını/hikayelerini konuştuk.

İsmet Mutlugüneş, 1955 yılında Kars’ta doğmuş. İlkokulu köyde okumuş; ortaokulun son sınıfında, Türkçe bilmediği için uyum sağlayamadığından okulu bırakmış. O sıralarda bir amcası Almanya’ya işçi olarak gelmiş. Memlekette kıtlık varmış. Diğer amcası, kardeşinden yardım istemek için okuma yazma bilen yeğenine, İsmet hevale mektup yazdırmak istemiş. 15’indeki İsmet heval, almış kalemi eline; ama amcasının söylediklerini değil, kendi istediğini yazmış: “Amca ben İsmet. Okulu bitiremedim, iş de bulamıyorum, beni de Almanya’ya götür.” Bu mektup ardından yolu bulunmuş ve Almanya’ya gelmiş.

O yıllarda siyasetle ilgisi yokmuş. Diyor ki, “Mesela Şeyh Sait’ten bahsediyorlardı, ben ne olduğunu bilmiyordum, zannediyordum ki öyle büyük bir alimdir, uçacakmış nerdeyse!” Ama bildiği tek şey, doğuştan sahip olduğu şeymiş: Kürt’üm. Almanya’da devrimci siyasetle tanıştığında da Kürtlük, hep aklının bir köşesinde durmuş, onu çağırmış. Şöyle anlatıyor:


İlk eylem: Türkeş kuçikê reş

“1978’in Şubat ayında Türkeş Dortmund’a gelecekti. O zamanlar FİDEF vardı, Halkın Kurtuluşu, Partizan, TKP filan vardı; bizim gücümüz yoktu. Ben de Türkiye İşçiler Derneği içindeydim, onlarla birlikte bu eyleme gittim. İlk defa hayatımda öyle güçlü bir yürüyüş gördüm. Biri ‘Maocu Bozkurtlar’ yazıyor duvara, öbürü ‘sosyal emperyalizm’ filan diye bir şeyler anlatıyor... Baktım ileriden bir pankart geliyor: Türkeş kuçikê reş. Hemen onların içine daldım, Kürtçe yazıyor diye. Neyse işte, Riya Azadî filan diye dergileri vardı, hepsini aldım, geldim Türklerin içine, dedim, ‘Buyrun, biz de varız.’”


Haftada bir seminer

O zamanlar Osnabrück kentinde yaşayan İsmet heval, kısa bir süre sonra PKK’lilerle tanışıyor. PKK’nin ilk şehitlerine dair afişler asıyor, bildiri ve yayın dağıtıyor, örgütlenmenin tohumlarının atıldığı dönemde emek veriyor. Anlatmaya devam ediyor: “Münster’de öğrenciler vardı; Eşref Çelik, Gundi Nihat ve diğerleri... PKK’yi Avrupa’da ilk onlardan duydum. Onlarla 1983’te Newroz işini organize ettik. Ondan sonra da Bremen, Osnabrück, Münster’i birleştirdik; Osnabrück’ü üs yaptık kendimize. Benim o zaman Almanlarla ilişkim iyiydi, kurumlarla ilişki kuruyordum. Bir de Eşref yayın getiriyordu, onları dağıtıyordum. Serxwebun ve Berxwedan vardı. Bir de sorumlumuz vardı, bu üç kenti gezerdi. 1984’e kadar yayın organıyla örgütleniyorduk; bazı kültürel faaliyetler, seminerler, Newrozlar yapıyorduk. Haftada bir gün her yerde seminer olurdu. Bielefeld’de bir seminer olduğu zaman biz hepimiz de giderdik mesela. Osnabrück’te olduğu zaman onlar gelirdi.”


‘10 kişiydik ama her yerdeydik’

Heval İsmet, Bremen’e 1984’te taşınıyor. Fakat Bremen’deki ilk eylemi, 1982’de: “Bremen’deki ilk büyük örgütlenme, 1982’de yapılan açlık greviydi. Amaç, Kürdistan’daki zindan direnişlerini desteklemekti. O zamanlar Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi kurulmuştu. Biz o zaman yalnız 10 kişiydik; ama sanki dersin, o 10 kişi her yerdeydi, öyle güçlüydük.”


15 Ağustos etkisi

1984 yılının 15 Ağustos’unda PKK, Siirt’in Eruh ilçesinde ilk silahlı eylemini gerçekleştiriyor; bu eylem tarihe, “atılım” olarak kaydediliyordu. Heval İsmet, devam ediyor: “O zaman Türk gazeteleri, ‘Bunlar bizim kılıç artıklarımızdır’ diye başlıklar attı. Bunu bildiri yapıp üniversitelerde dağıttık; devletin atadan dededen beri bize düşmanlığını anlattık. Sonra ‘baldırıçıplak’ filan da dediler bize; ama Kenan Evren Hakkari’de korkudan kafes içinde konuştu. 84’ten sonra büyük bir katılım oldu. Gittiğimiz her yerde halk bize umutla bakıyordu.”

Mutlugüneş, Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi’nin dağılmasını da 84’teki eyleme bağlıyor. “Sanki onlar da bizi eritmeye çalışıyordu, güçlenmemizden hoşlanmıyorlardı“ diyor ve devam ediyor: “12 Eylül faşizmine karşı o zaman her sene ortaklaşa yürüyüş yapıyorduk, o sene ayrı yaptık. Biz Duisburg’da, onlar Köln’de... Duisburg’da tek biz yaptık, beş binin üzerinde insan yürüdü.”


Telefonsuz, facebooksuz...

O dönemlerde telefon yaygın değil; hele internet, mesaj, “whatsapp”, facebook gibi araçlar üzerinden duyuru yapmak, zaten mümkün değil. Peki çalışmalar nasıl yürütülüyordu?

“Yürüyüşlerden bir ay önce başlıyorduk. Kapı kapı dolaşıyorduk, bildiri dağıtıyorduk. Her mahallede bize destek veren en az bir aile oluyordu. Telefon yoktu o zaman. Bir yayın 3 Euro’ydu; onu sahibine ulaştırmak için belki 3 Euro’dan fazla masraf ediyordun. Bir de, ‘Mecbur bunu götürmem gerekiyor’ diye çalışıyorduk ha. İnsanlarımız da tabii destek sunuyordu. Otobüsle eyleme gidip gelmek iki gün bile sürse dolup taşıyordu. Eylemi haber vermek bile bir hafta sürerdi tabi. Afişlemeye çok önem veriyorduk. Yürüyüş oluyorsa, bir ay önceden haftada bir gece afişleme yapıyorduk. Bremen’e bazen iki binin üzerinde afiş yaptığımızı bile hatırlarım.”


‘Ne yaptıysam...’

İsmet heval, neredeyse 40 yıldır Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte, yasaklara, engellemelere, baskılara, zorluklara aldırmadan yürüyor. Peki neden? Nedir bunun motivasyonu? Şöyle anlatıyor: “Ne yaptıysam, ulusal kimliğe kavuşmak için yaptım. 15 yaşında buraya geldim, bir yabancı olarak... Eskiden, 85’te filan izine gittiğim zaman İstanbul’da nefes alamıyordum. 1985’ten bu yana büyük devrimler yaptı PKK. O zamanlar, gençliğimizde biz köyde bir jandarma görsek korkup siniyorduk. Şimdiyse gidiyoruz, gençler hepimizden çok şey yapıyor, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ediyor, hatta bizi bir şey yapmamakla eleştiriyor. Bunlar hep, PKK’nin verdiği dürüst mücadelenin ispatıdır. PKK ne derse, halk inanıyor.”


‘Yaşım 60’tır, söz veriyorum’

İsmet hevali ayakta tutan, bugüne kadar mücadeleye destek olmasını, omuz vermesini sağlayan en önemli faktörlerden biri de, şehitler... “O zamanın militanlarının belki yüzde biri sağ kalmıştır; hepsi gidip Kürdistan dağlarında şehit olmuştur” diyor ve sözünü yineliyor: “Evimize 60 arkadaştan fazla misafir olmuş, sonra şehit olmuştur. Yaşım 60’tır, onların anısını sonuna kadar götüreceğime söz veriyorum.”


TÜRK DEVLETİ SÜRGÜN, ALMANYA MAHPUS ETTİ; YILMADI, HALA HALKININ EMEKÇİSİ... 

Sait Hoca, DKTM’leri anlattı


Sait Bilgin’i herkes “Sait hoca” diye tanıyor. Görece geç bir tarihte, 1992’de Almanya’ya gelmiş; ama geldiğinden bu yana ara vermeden çalışmaların bir neferi olduğu için onu tanımayan yok.

“Kürdistan’da yakılan ilk köy” olarak tarihe geçen Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Kelaxsî köyünde 1957 yılında doğan Sait hoca, Eğitim Enstitüsü mezunu bir öğretmen. Ülkede 10 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra aldığı hapis cezaları ve baskılardan dolayı sürgüne gelmiş; ama “mahkumiyet”, peşini bırakmamış. Almanya’da 1993’te “PKK yasağı” adı altında bütün Kürt kurumlarının kapısına kilit vurulmaya çalışıldığında o da direnenlerden biri olmuş. 1994 yılının Aralık ayında tutuklanmış; üç buçuk yıllık hapislik hayatı başlamış. Şöyle diyor Sait hoca: “Almanya’da bile şuna net tanık oldum: Türkiye’nin devlet aygıtının uyguladığı baskının aynısını Almanya da uyguluyor; Türk devletinin yaklaşımlarını bize Almanya da gösteriyor. Buna ben kendi hayatımla tanık oldum. Eğer Kürtler, bunları yaşamak istemiyorlarsa, özgürleşmekten başka şans yok. Sonuca götürmek gerekiyor. Halkımız da bunu kavradı artık.”


27 Kasım 93 günü

PKK yasağının ilan edildiği 27 Kasım 1993 tarihini ise Sait hoca, şöyle anlatıyor: “Dernek kapatıldı, bütün eşyalarımıza el konuldu, o eşyalar halen iade edilmiş değil. Halk o zaman çok ciddi tepki gösterdi. Kapılar mühürlenmişti ama mühürler söküldü, halk derneğine girdi. Oturma eylemi başlatıldı. Bir gece sabaha karşı baskın oldu, eylemi sonlandırmak için. İnsanlarımız üzerlerine benzin döküp, ‘Kendimizi yakarız’ dedi. Direniş üst boyutlara taşınınca devlet diyalog geliştirdi, müzakere edildi ve bir anlaşma yapıldı. Kurumların farklı isimle açılmasına müsaade etti. Biz de aynı yerde, sadece isim değiştirerek derneğimizi yeniden açtık ve çalışmalarımıza devam ettik.”


NAV-DEM neden ihtiyaç?

Bremen DKTM Eşbaşkanı Bilgin, YEK-KOM günlerinden bu yana kesintisiz dernek faaliyetlerini yürütüyor. YEK-KOM’dan NAV-DEM’e geçişin ve DKTM’lerin açılmasının nasıl bir ihtiyaca karşılık geldiğini şöyle anlatıyor: “Eğer zamana, koşullara, ihtiyaçlara göre bir örgütlülük oluşmazsa, başkalarının başına gelen bizim de başımıza gelir. Kürt Özgürlük Hareketi, başarısını genel olarak zamana göre kendisini konumlandırmasına borçludur. Tasfiyeciliğin getirdiği bütün sonuçları da Kürt Özgürlük Hareketi, Önderliğin geliştirdiği bu yaklaşımla boşa çıkardı. Şimdi kendimizi hareketin yarattığı olanaklarla bir statüye kavuşturma süreci yaşanıyor. Bu, ülkede öz yönetim direnişiyle yaşanıyor; Avrupa’da da DTKM biçiminde yaşanıyor. Halkın kendisini ifade edebileceği, kendi kendini örgütleyebileceği bir sisteme ihtiyaç var; bunun Avrupa’daki ismi de Demokratik Kürt Toplum Merkezi’dir.”

DKTM’ler oluşurken yeni bir sisteme geçmenin zorluklarını yaşadıklarını ve ama şu sıralarda bu “acemiliği” aştıklarını kaydeden Sait hoca, “Kürt halkının ihtiyaçlarını karşılama ve bulunduğumuz yerdeki halkımızın sosyal yaşamdan, siyasal yaşamdan ve bürokrasiden kaynaklanan sorunlarını giderme temelinde bir örgütlülük inşa ediyoruz” diyor.


Ne değişti?

Peki tam olarak ne oldu? “Eski sistem, tamamen dernekçiliğe odaklı inşa edilmişti. Genel anlamda halkımızın sosyal, siyasal, kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir çalışma yürütülüyordu; ama dağınıktı. Kürt kurumları arasında bir birlik sorunu da vardı. Daha çok öne çıkan genel mücadelenin ihtiyaçlarıydı; halkın günlük ihtiyaçları geride kalıyordu” diyor Sait hoca; peki yeni sistem ne getirdi? Onu da şöyle açıklıyor: “Şimdi bunlar eşleşti; hepsi aynı değerde görülüyor ve planlama da ona göre yapılıyor. Mesela halkımızın içinde yaşanan sosyal sorunların tümünü uzlaşma yoluyla gidermeye yönelik gidermek için çalışmamız var. Asimilasyona yönelik çalışmalar var. Kültürel çalışmalar, Kürt halkının kendi kültürüne yabancılaşmamasını hedefleyen işler var.”


Bremen’deki çalışmalar

Bu çalışmalara somut örnek vermesini istediğimizde ise bir çırpıda şunları sıralıyor: “Mesela Bremen’de 120 çocuğumuz düzenli olarak kültürel çalışmalara katılıyor. 30’a yakın kadından oluşan bir kadın koromuz var. Gençlere yönelik folklor çalışmaları var. İnanç kurumumuzun halkın inançsal ihtiyaçlarına yönelik çalışmaları var; ayrıca inanç eğitimlerine de 176 öğrenci devam ediyor. Halkımızın tercüman ihtiyacı, bürokratik sorunlar gibi ihtiyaçları giderek dış ilişkiler çalışmamız var. Halkımızın ihtiyaçlarını yerel otoritelere duyurabilmek için de dış ilişkiler çalışması yapılıyor. Kürdistan’ın diğer parçalarından halkımızın ihtiyaçları için bir kurum olmaya doğru gidiyoruz. Kürdistan’da biliyorsunuz, değişik halklar var, bu halkların da derneğimizde ihtiyaçlarını gidermesini istiyoruz. Aleviler, Êzîdîler, Sünni Müslümanlar, Süryaniler... Herkesin NAV-DEM üzerinden kendisini örgütlemesi için bir zemin yarattık. Tam olarak istediğimiz düzeyde değil belki ama bunu sağladık ve giderek daha da büyüyecek bu. Rojavalılar daha önce azınlıktaydı, fakat şimdi yoğun bir nüfusları var. Onlara yönelik de çalışmalarımız var. Bürokratik yardımlarda bulunuyoruz. Yeme, içme, barınma gibi ihtiyaçlarında devreye giriyoruz. Halkımızı mağdur etmemek için elimizden gelen tüm olanakları kullanmaya çalışıyoruz.”


Kürtler her yerde daha görünür!


Almanya’nın dört bir yanında politik Kürtler, giderek toplumsal hayatın daha belirgin, dikkat çeker unsuru haline geliyor. Öyle ki, yolda yürürken, metroda, otobüste, konserde, maçta Kürtlere dair bir slogana, sembole denk gelmek, hiç de şaşırtıcı değil. Biz de sıklıkla, sokakta YPG tişörtüyle gezen gençlere, Kürt marşlarından birini arabasından yüksek sesle çalanlara, metroda Yeni Özgür Politika okuyanlara tesadüf ettik. Orada burada gördüğümüz yazılama veya afişleri saymıyoruz bile.

İşte bu tesadüflerden biri de fotoğrafta görülüyor. Burası, Bremen’deki bir “hochschule”; yaklaşık Türkçe karşılığıyla, yüksekokul. Dernekten çıkıp yemek yemeye giderken, yolda rastladık. Görülen oda kime ait, bilemiyoruz; duvara PKK’nin yasaklı bayrağını içeren “PKK? Na klar!” (PKK? Tabii ki!) kampanyasının afişi yapıştırılmış. 


178 kişi meclislere üye


Bremen’de çalışmalar, dört ayrı meclis ve bir komün üzerinden yürüyor. Merkezde Demokratik Kürt Toplum Merkezi ve ona bağlı meclis bulunuyor. Bu meclis, bizim dosyayı hazırladığımız dönemde 61 kişiydi; son kongreyle birlikte 67 kişiye yükseldi. Bremen-Nord Komünü’nde yaklaşık 25, Bremerhaven Meclisi’nde 41 kişi var. Yakın zaman önce kurulan, adını öz yönetim direnişleri sırasında şehit düşen Sêvê Demir’den alan Sêvê Kadın Meclisi ise 45 üyesi bulunuyor.

DKTM’ye bağlı meclisin 10 komisyonu var: Gençlik, Kadın, Örgütlenme, Kültür, Barış ve Uzlaşı, Dış İlişkiler, Parçalar, İnançlar, Eğitim, Sosyal, Şehit Aileleri Komisyonları. Bremen-Nord Komünü 5, Achim Meclisi ve Bremerhaven Meclisi ise 7’şer komisyonla çalışmalarını sürdürüyor. Güncel gelişmelere göre geçici komisyonlar da sıklıkla kuruluyor.


 OSMAN OÐUZ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.