Buzdolabındaki insanlık

Haberleri —

Sanatın kendini en çok var ettiği yer, üzerinde yükseldiği kaynak, icinde aktığı mecra insanın büyük çelişkilerinin ve bu çelişkilerin yaratttığı irili ufaklı trajedilerin birbirine ekendiği, birbirinden çıkarıldığı, birbiriyle çarpıldığı yahut birbirine bölündüğü aritmetik bir uzamdır. Yani sanat aslında trajik bir yansıma, post travmatik tepkimedir.  

Savaş insanoğlunun -insankızının değil- yol açtığı en büyük trajedisidir. Savaş kadar üzerine yazılan, çizilen çok az konu vardır. Savaşın sofistike, estetize edilmiş pek çok tanımı vardır. Fakat en yalın haliyle gerekçesi ne olursa olsun bir öldürme eylemininin, karşısındakini, kendi dışındakini yok etme halinin adıdır. Hukuk diliyle söylenecek olursa planlayarak, tasarlayarak taammüden insan öldürmektir. Dinen ve ahlaken söylersek günahtır, ayıptır, zulümdür. Ancak demiş, evrensel insan hukuku normları, bir insan bedensel, ruhsal, toplumsal bütünlüğüne yönelmiş bir saldırıyı bertaraf etme hakkına sahiptir. Yani meşru müdaafa halinde gerçekleşecek ölümden dolayı suçlu tutulmaz ya da günahkar sayılamaz. 

Tüm yukarıda yazılanları bir tarafa birakırsak, savaşı engelleyemeyeceğini, tümden ortadan kaldıramayacağını anlayan insan, savaşlarda uyulacak bir takım kurallar, bir takım yasaklar koymuş. Yani kısacası ‘öldürebilirsin fakat bu şöyle şöyle olabilir’ demiş. Öldürme eyleminin korkunçluğu yanında bu tür kurallar konması çok saçma gözükse de derinlemesine bakıldığında insan vahşetinin artacak boyutunu engellmeye dönük felsefi bir çabanın ürünüdür bu kurallar. Öldürken işkence yapma, ağrısız ve acısız yap. Öldürme eylemini fiziksel ölüm gerçekleştikten sonra artık sürdürme. Ölüyü yakınlarına teslim et. Ölünün yakınlarının acısına saygı duy ve yas tutmasına, ölümle baş edeceği toplumsal ritüelleri yapmasına izin ver, bunu kolaylaştır. 

İşte insanın asıl trajedisi de travması da aslında burada, bu kuralların ihlal edildiği yerde başlıyor. Bu kurallar öldürülmüş olanlar için değil, ölünün yakınları içindir aslında. Onlar ölümün vahşetiyle baş edebilsinler diyedir. Ölümden arta kalanlarda yaşam sürebilsin diyedir. Bu kurullara uyulmadığında, gömülememiş bir beden, yası tutulamamış bir ölüm üzerinden ölüm çoğaltılıyor, yaşayanların ruhuna ölüm ekiliyor, sürekli bir travma halinin diri tutulması sağlanıyor. 

Yerkürenin küçük ama çok küçük bir köşesinde adına ‘Cizre’ denilen yerde bir anne on yaşındaki kızının cesedini buzdolabında saklıyor beş gün, kokmasın diye. Devlet-i Ali’nin keskin nişancıları, kokacak cesede dönüştürmüş daha dün oyun hayaliyle devinen küçücük bedeni. Annesi… Buzdolabında saklıyor bu bedeni… Kokmasın diye… Daha dün et alıp yemek yaptığı buzdolabına koyuyor kızının et parçasına dönüşmüş ruhsuz bedenini. Bir saray sevdalısının ‘çözüm süreci buz dolabına konmuştur’ sözünden sonra anneler buzdolabında saklamak zorunda kalıyor çocuklarının ölü bedenlerini. Devasa çelik gövdeli tanklarla, zırhlı araçlarla, yüzü maskeli envay çeşit silahlarla donatılmış binlerce polis ve askerle kuşatılmış yerkürenin bu küçücük Cizre’sinde öldürülen kücük bedenin gömülmesine, yasının tutulmasına izin verilmiyor. Buzdolabına gömülüyor on yaşındaki bir kızın on yaşındaki bedeni. İnsanlık buzdolabına gömülüyor. 

Diktatörleri, saray sevdalılarını tahtından eden, tarihin karanlık sayfalarına gömen öldürdükleri insanların sayısı değildir. Savaş kurallarını dahi hiçe sayan zulümleridir. Saray sevdalısının sonunu, buzdolabına gömülmek zorunda kalan bu on yaşındaki kız çocuğu getirecek. Ve ne yazık ki sanat bu trajediyi yazacaki, bu trajediden beslenmek zorunda kalacak.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.