Çalınan bir çocukluk ve dört parçaya bölünmüş ülke


Sevdiği topraklar ve kültürünü kucaklayan bir çocuğun hareketli bir portresi „Babamın Tüfeği.“ Güney Kürdistan’da geçen bir çocukluk romanı, çalınan bir çocukluk ve dört ülke arasında bölünmüş bütün bir halkın acısının güçlü bir belgeseli niteliğinde. Kürt yazar ve yönetmen Hiner Saleem’in kaleme aldığı bu kısa anı kitabı, baskıdan uluslaşma ve özgürlük için mücadeleyi, büyümekte olan çocuğun bakış açısından anlatıyor.
Anlatı, Azad Şero Selim adlı bir çocuğun 1960’lı ve 1970’li yıllarda Irak’taki hayatını anlatıyor. Azad, canlı bir köy kültürü ve Kürt geçmişi ile gurur duyan ve özgür Kürt geleceğini umut eden bir aile içinde doğar. Annesinin bahçesini, kuzeni Çeto’nun güvercinlerini, babasının eski Çek tüfeğini ve dağlarda savaşan abisini çok sever. Fakat daha okul çağı öncesi olmasına karşın, Azad bombardıman ve bombalamalara tanıklık eder. Arkadaş ve komşularının öldürüldüğünü ve babasının açlık çeken ailesi için yiyecek bulmaya çalıştığında aşağılandığını görür.
Özgür bir ülkede doğdum
Yıllarca İran’da bir mülteci kampında kalmaya zorlanan ailesi, dönüşlerinde Saddam Hüseyin ve Baas rejiminin kendi halkına vaat ettiği özerkliği yok etmekte olduğunu fark eder. Azad, abisi gibi Kürt özgürlüğü için savaşmak üzere dağlara çıkar. Romanın ilk paragrafı, anlatı boyunca sürüp giden baskı ve güçsüzlüklerin tonunu belirliyor bile. Paragraf şöyle başlar: „Benim adım Azad Şero Selim. Ben Selim Malay torunuyum. O, bir Kürt olarak özgür bir ülkede doğduğunu söylerdi. Daha sonra Osmanlılar gelmiş ve dedeme ‘Sen bir Osmanlısın’ demişler. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde, dedem Türk olmuş. Türkler çekilicince, Kürtlerin kralı Şeyh Mahmud’un krallığında, dedem yeniden Kürt olmuş. Ardından, İngilizler gelmiş ve böylece dedem bu kez Majesteye tabi olmuş. İngilizler, Irak’ı terk işgal ettiğinde dedem Iraklı olmuş fakat bu yeni sözcük ‘Iraklı’ ona her zaman bir muamma olarak görünmüş ve son nefesine kadar ne o ne de onun oğlu, babam Şero Selim Malay, Iraklı olmaktan gurur duymadı.“
Kaybedilenler
Kitabın ilk sayfalarında Azad’ın yedi erkek akrabasının Baas rejimi tarafından kaybedilişi anlatılıyor. Bu gerçekten şaşırtıcı mı? Kürtlerin o zamanlar yaşadığı trajedi, şiddet ve acının miktarı göz önünde bulundurulduğunda, bu hafif bir deneyim olarak kalıyor. Kitapta, Iraklı Baasçılar tarafından en çok taciz edilen, hakları ihlal edilen ve kötü muamele gören kesim Kürtler. İhlaller, okulda Kürtçe ders kitaplarının yasaklanmasından yerel polis karakollarında işkenceye ve hatta Iraklı polis, asker ya da milis eliyle ölüme kadar değişiyor. Romanda, bunun yansıması olarak küçük Azad’ın da sürekli izleniyormuş ve her an gözaltına alınma ya da kötü muamele tehdidi altındaymış gibi tanımladığı bir duygusu var.
20 dilde yayınlandı
Kitapta yoğun bahsedilen baskı, dışlanmışlık ve ayrımcılıktan öyle görünüyor ki, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Iraklı bir Kürt olmanın, 1930’ların sonlarında Almanya’da yaşayan bir Yahudi olmak ile benzer bir hissi vardı. Sonuç olarak denebilir ki, „Babamın Tüfeği“ insanlık tarihinin, tatmin edici bir sona hiç gelmeyen, trajik bir bölümünün değerlendirmesidir. 99 sayfa olan Hiner Saleem’in kitabı, ilk kez 2005 yılında New York’ta İngilizce dilinde basıldı. Daha sonra kitap Türkçe dahil olmak üzere yaklaşık 20 dilde yayınlandı.
SUNA KÖSE
